Enflasyon sorunu ve düşündürdükleri

Abone Ol
Türkiye’nin yüksek enflasyon süreci üretim yapısından ve büyüme modelinden, kronikleşen yüksek işsizlikten ve artan yoksulluktan, artan dış açıklardan azade olmayıp aynı zamanda mevcut sorunları büyütebilecek dinamikler yaratmaktadır. Enflasyon tüm Dünya’da ama özellikle Türkiye’de sadece iktisadi değil sosyolojik bir problem olarak etkisini artırmaktadır. Türkiye’yi farklı kılan ekonomik büyüklüğü benzer ülkeler içinde en yüksek enflasyon oranına sahip ülke olmasıdır. Benim açımdan Türkiye’nin enflasyon sorununu kaygı verici hale getiren üç dinamik vardır. Bunlardan ilki elbette enflasyonun ücretli gelirleri erozyona uğratmasının bir sonucu olarak artan yoksullaşma ve yaşam kalitesinin bozulmasıdır. TEMEL DİNAMİKLERİN AÇILIMI Yaşam kalitesindeki bozulma kentli tüketicinin tükettiği malların kalitesindeki aşınmanın yanında sosyal bir varlık olan insanın bu özelliği düşünüldüğünde yurttaşların büyük ölçüde bundan yoksun kalmalarıdır. Yani aç kalmayacak ya da sadece geçinebilecek kadar gelire sahip olmak, yaşam kalitesindeki bozulmadır. Zira yurttaşların büyük bir bölümü sosyal bir insanın gereksinimi ve hakkı olan tiyatro, sinema izlemek şık bir restoranda ailesiyle ya da arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmek gibi olanaklardan yoksun kalmaktadır. Öte yandan geçim problemlerinin artması yurttaşların daha mutsuz olmalarına ve aile içi çatışmaların ve şiddetin büyümesine neden olabilir. Dolayısıyla yüksek enflasyon sosyolojik bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Enflasyon konusunda endişelendiren ikinci dinamik ise tıpkı 90’lı yıllarda olduğu gibi enflasyonun kronikleşmesi, tüm sektörlerde üretim süreçlerini parçalaması ve ekonomiyi bir buhrana sürükleyebilecek dinamik kazanmasıdır. Bu dinamik ilk dinamikten yani artan yoksullaşmadan azade değildir ve karşılıklı olarak bir birini besleyebilecek özelliklere sahiptirler. Bu elbette daha yüksek işsizlik ve daha yüksek enflasyonun bir arada ortaya çıkmasıdır. Enflasyonun konusunda endişelendiren üçüncü dinamik ise ödemeler dengesi sorununu büyütmesiyle ilgilidir. Daha önceki bir yazımda bu sorunu yüksek enflasyonu ekonomi rekabetçi olamaz diyerek dile getirmeye çalışmıştım. Ülkemiz maalesef Ukrayna-Rusya savaşından en fazla etkilenen ve etkilenecek olan ülke durumundadır. Özellikle tarım ve turizm gibi ekonomimiz için hayati olan iki sektör, savaş koşullarından en fazla olumsuz etkilenilecek sektörler olarak gözükmektedirler. TL’nin aşırı değer kaybetmesi kadar (yoksullaştıran büyüme/dış ticaret), döviz kurunun baskılanması ya da enflasyonun altında artış göstermesi de (ticaret kompozisyonumuz gereği dış satımın azalması) ödemeler dengesi problemini büyütmektedir. Nitekim enflasyon (maliyet enflasyonu) artarken reel efektif kurun yatay da kalması böyle bir sorunu ortaya çıkartmıştır. Bununla birlikte küresel enflasyona karşı ana ticaret partnerlerimizin daha sıkı para politikası izlemesi ya da izleyecek olması dış talebi olumsuz etkileyerek ödemeler dengesi problemimizi büyütmektedir.
Faiz indirimlerinin ekonomiyi bu denli etkilemesi ya da TCMB’nin konjonktür karşıtı politika izleyememesinin neden geçmiş politikaların ortaya çıkardığı yüksek dışa bağımlılıktır. Yani sorun yapısaldır.
Tüm bunlar elbette geçmişin, ekonomiyi gittikçe dışa bağımı hale getiren politikalarının bir sonucudur. Dolayısıyla 2002-2014 döneminin övülen politikaları bu bağlamda yaşadığımız yüksek enflasyon sürecinin de en önemli nedenidirler. Şunu söylemeye çalışıyorum; tüketici enflasyonunun yüksek olmasının 2021 yılı Eylül ayından itibaren politika faizinde yapılan 500 bsp indirime bağlı olarak kur artışındaki hızlanmanın bir sonucu olduğu pek çok iktisatçı tarafından dile getirilmektedir. Elbette öyledir. Nitekim aşağıdaki Grafik 1 ve Grafik 2 de gördüğümüz durumda tam olarak budur. Ancak faiz indirimlerinin ekonomiyi bu denli etkilemesi ya da TCMB’nin konjonktür karşıtı politika izleyememesinin neden geçmiş politikaların ortaya çıkardığı yüksek dışa bağımlılıktır. Yani sorun yapısaldır. SONUÇ OLARAK Mevcut yapısıyla Türkiye’nin yüksek enflasyon süreci üretim yapısından ve büyüme modelinden, kronikleşen yüksek işsizlikten ve artan yoksulluktan, artan dış açıklardan azade olmayıp aynı zamanda mevcut sorunları büyütebilecek dinamikler yaratmaktadır. Ancak tüm bunlardan daha vahim olanı ne hükümetin ne de muhalefetin sorunu tam olarak kavrayamamış olmasıdır. İktidar sorunu kendinden bağımsız dışsal ve geçici olarak tanımlarken yarattığı iktisadi ve sosyolojik sorunları ve bunlara neden olan yukarıda bahsettiğim dinamikleri göz ardı etmektedir. Muhalefet kanadı ise sorunun çözümünü Neo-Liberal parasal tedbirlerde bulmakta ve yine sorununun esas nedenini kavrayamamaktadır. [caption id="attachment_204459" align="alignnone" width="500"] Grafik 1. Tüketici Enflasyonu
Kaynak: TUİK
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Tuketici-Fiyat-Endeksi-Mart-2022-45792&dil=1[/caption] [caption id="attachment_204460" align="alignnone" width="500"] Grafik 2. Üretici Enflasyonu
Kaynak: TUİK
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yurt-Ici-Uretici-Fiyat-Endeksi-Mart-2022-45852&dil=1[/caption]