Loading...
Rapordaki verilere göre, göçmen nüfusun %22'si günlük yaşamlarında ırkçılıkla karşı karşıya kalıyor. Almanların %49'u bireylerin "ırklara" bölünebileceğine inanıyor. Asıl bombayı paylaşayım, ankete katılanların yarısından fazlası ırkçılığı eleştirmenin ifade özgürlüğüne yönelik bir baskı biçimi olduğunu düşünüyor. İnanılır gibi değil doğrusu.Rapordaki asıl önemli veri, insanlığın ırklara bölünmüş olmasıyla ilgili. Almanların %49'u bireylerin "ırklara" bölünebileceğine inanıyor. Ankete katılanların üçte biri, belirli etnik grupların doğal olarak diğerlerinden daha çalışkan olduğu ve belirli kültürlerin daha üstün olduğu tezini destekliyor. Yine ankete katılanların %27'si bir toplumda sosyo-ekonomik eşitsizliğin haklı gösterilebileceğine inanırken, "üstte ve altta olan gruplar için hiyerarşik yapı gereklidir" ifadesine katıldığını söyledi. Nazilerin meşhur "aşağı insan - Untermensch" sapkınlığını çağrıştırıyor bu anlayış. Ne kadar müşterisi olduğuna bakın. Öte yandan yine rapora göre, nüfusun %90'ı ırkçılığın varlığından haberdar olmasına rağmen, sadece %60'ı ırkçılığın aşırı sağcılar tarafından uygulandığına inanıyor. Almanlar, neonaziciklerine kıyamıyor bir türlü. Ne oluyor peki, Afrikalı Afrikalı'ya mı ırkçılık uyguluyor? Asıl bombayı paylaşayım, ankete katılanların yarısından fazlası ırkçılığı eleştirmenin ifade özgürlüğüne yönelik bir baskı biçimi olduğunu düşünüyor. İnanılır gibi değil doğrusu. Yani "susun, neonaziler rahat rahat insanları taciz etsinler hatta ara sıra da canları alsınlar" diyorlar anladığım kadarıyla. Nasıl da demokrat bir yaklaşım değil mi? O zaman sormak gerekiyor, “Nazi’yim” demek ifade özgürlüğü müdür örneğin? Bu yaklaşımı medyada da görüyorsunuz. Almanya’da şu anda, neofaşizmin yeşerdiği verimli saha olan nefret söylemi, egemen güçlerin etkisi ve manüpilasyonu ile "nefret" niteliğinden arındırılarak, "eleştirel" bir ifadeymiş gibi takdim ediliyor. Tıpkı bir zamanlar ülkemizde yöneticinin birinin, katliam çetesi IŞİD’e katılanları "öfkeden bir araya gelmiş gençler" ifadesiyle normalleştirmeye çalışması gibi. Ancak biz biliyoruz ki hiçbir insan nefret duygusuyla doğmuyor. Nefret sonradan öğrenilen/öğretilen ve pekiştirilen bir duygu. İnsanları aşağılayan, ötekileştiren herhangi bir ifadenin "eleştirel" kadrajına alınamayacağını özenle vurgulamak gerekiyor.
Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Haldenwang'ın "Antisemitizm meselesinde ülkenin durum berbat. Yahudi vatandaşlarımız bize ülkeyi hangi noktada terk etmeleri gerektiğini sormaya başladı" ifadesi, sıkıntının boyutunu anlatıyor.Bu bağlamda, Almanya’da iç istihbarat birimi Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Thomas Haldenwang'ın, bir basın toplantısında kullandığı, "Antisemitizm meselesinde ülkenin içerisinde bulunduğu durum berbat. Yahudi vatandaşlarımız bize ülkeyi hangi noktada terk etmeleri gerektiğini sormaya başladı" ifadesinin, sıkıntının boyutunun daha net bir şekilde anlaşılması açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Siyaset Bilimci Robert O. Paxton, "Faşizmin Anatomisi" adlı kitabında, "Faşist imgelemin ateşlenmesine katkıda bulunan kaygıların merkezinde düşmanlar vardı. Faşistler, düşmanlarının sadece yurt dışında değil yurt içinde de olduğunu düşünüyorlardı" tespitinde bulunuyor. Zamane faşistlerinin "homojen ulusal devlet" hayâlinden vazgeçtiklerini düşünmek büyük bir yanılgıdan ibarettir. Aksi halde Neonazi Almanya Milliyetçi Partisi'nin (NPD), bir seçim kampanyasında kullandığı afişte "Almanya biz Almanlarındır" cümlesi, bağlamında bir değer ifade etmezdi. Sonuç olarak, Almanya'da yaşayan göçmen kökenliler, bu kış yaşanacak bir enerji krizi sırasında sokaklara dökülecek neofaşistlerin bir kaos ortamı yaratmasından endişe duyuyorlar. Ne de olsa aşırı sağın faşist genlerinden gelen saldırgan taraflarını tatmin etmekte kullandığı enstrümanlar noktasında sıkıntı yaşamayacağı açık bir şekilde görülüyor. Kapitalizmin yapısal krizinden kaynaklı savaşlar ve ekonomik sıkıntılardan bunalan insanların geleneksel siyasetin temsilcisi politikacılara hissettikleri öfke giderek büyüyor. Aşırı sağcı partiler ve diğer politik yapılar, bu öfkeyi Müslüman sığınmacılara, göçmen nüfusa ve Yahudilere kanalize ediyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ideolojik sığlık yaşayan neofaşistler için yaşamsal kaynak zenofobinin temel ögesi olan yabancılar yani "ötekiler", Schuster'in açıklamasından da anlaşılacağı gibi soğuk günleri endişe içerisinde beklemeye devam ediyorlar.