Enerji krizinin eşiğindeki Avrupa: Rusya'ya yönelik pragmatik yaklaşım ihtiyacı

Abone Ol
Bugüne kadar karbon emisyonunu azaltmaya odaklanan AB ülkeleri, Rus gazına alternatif üretemedikleri için termik ve nükleer santralleri yeniden açmayı tartışıyor ki, kaçınılmaz olarak bu yola girilecektir. Peki iklim değişikliği?

Loading...

Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, özellikle Almanya ve Fransa büyük bir iştahla Rusya'ya yaptırım meselesine tam gaz devam ediyorlar. Yaz aylarında insanlar evlerinde enerjiyi kısıtlı alanlarda kullanıyorlar ama bir yandan soğuk günler doludizgin yaklaşıyor. Özellikle kuzey Avrupa ülkelerinde vatandaşlar, Eylül ayından itibaren evlerinde ısınmak için enerjiye ihtiyaç duyacaklar. Avrupa'nın bu yıl kış aylarında girmesi muhtemel enerji darboğazı nasıl ortaya çıktı? Kovid salgını ile başlayıp Ukrayna'daki savaş ile devam eden, birbirini tamamlayan olumsuz faktörlerin bir araya gelmesi enerji piyasasında karmaşaya neden oldu. Tablo, AB'nin olası enerji krizlerine yönelik bir B planı olmadığını gösterdi. O nedenle şu anda yani Rusya'dan kısıtlı da olsa gaz akışı sürerken ülkeler hızla depolarını doldurmaya çalışıyorlar.
Bu süreçte enflasyonun artışıyla birlikte hızlı ve etkili bir yoksullaşma yaşanabilir. Nihayetinde bu yoksullaşma üzerinden Avrupa aşırı sağının uzun zamandır beklediği zemin oluşabilir.
Bunun yanı sıra bu kış birlik üyesi ülkelerin ekonomilerinin kuvvetli darbelere ne derece dayanıklı olduğunu da test edeceğiz. Aslında bana göre daha önemli bir şeyi test edeceğiz. Enerji temininde yaşanacak sıkıntılar, ekonomiyi dolayısıyla insanların yaşam standartlarını olumsuz etkileyecektir. Bu süreçte enflasyonun artışıyla birlikte hızlı ve etkili bir yoksullaşma yaşanabilir. Nihayetinde bu yoksullaşma üzerinden Avrupa aşırı sağının uzun zamandır beklediği zemin oluşabilir ki hele hele özgürce ve sınırsızca yağlamaya devam ettikleri mülteci meselesi de güncelliğini korurken... Bu bağlamda demokrasiler neofaşist salvolara direnç gösterebilecekleri mi? Soru bu olmalı. Öte yandan, bugüne kadar salt karbon emisyonunu azaltmaya odaklanan AB ülkeleri, Rusya doğalgazına bir alternatif üretemedikleri için kapatılan termik santraller ile nükleer enerji santrallerini yeniden işletmeye almayı tartışıyor ki kaçınılmaz olarak bu yola girilecektir.  Sonuç itibarıyla sanayileşmiş Almanya ve Fransa gibi AB ülkeleri üretime devam edebilmek için enerji ihtiyaçlarını bir şekilde karşılamak isteyeceklerdir. Peki iklim değişikliği? Uluslararası Çevre Ortaklığı (IEP) tarafından hazırlanan bir raporda, iklim değişikliği ve afetler nedeniyle 2050 yılına kadar küresel çapta 1,2 milyar insanın göçe sürükleneceği tahmini yer alıyor. Birleşmiş Milletler (BM) zaten 2008 yılından bu yana yaklaşık 21,5 milyon insanın sel, fırtına, orman yangınları ve aşırı sıcaklıklar gibi iklim değişikliğine bağlı afetler nedeniyle zorla yerinden edildiğini ifade ediyor. Kitlesel göç hareketleri, tahmin edilen düzeylerde olursa zaten kör topal yoluna devam eden liberal demokrasiler daha fazla hayatta kalabilir mi? Zor olur biraz.
Özetlersek, bu kış yaşanması olası enerji krizi, salgın sonrası toparlanmaya çalışan ekonomileri içerisinden çıkılması bir hayli zor olacak durgunluğa ve tükenişe sürükleyecektir.
Göçler kaçınılmaz olarak daha fazla güvenlik ihtiyacı, sınırları kapatma eşliğinde ortaya çıkacak militarist/faşist yönetimleri tetikleyecektir. Distopik bir çağdan söz ediyoruz. Kapitalist barbarların sınırsız sömürü ve talan hırsları nedeniyle ortaya çıkması en muhtemel olan durumlardan biri bu. Kriz içerisinde kriz... Özetlersek, bu kış yaşanması olası enerji krizi, salgın sonrası toparlanmaya çalışan ekonomileri içerisinden çıkılması bir hayli zor olacak durgunluğa ve tükenişe sürükleyecektir. Sonrası malûm, yukarıda anlattık. Hâl kuş bakışı böyle maalesef. GERÇEKLER... Aslında bana göre daha sıkıntılı olan şu ki yaz aylarında güneş sıcağının tadını çıkaran çoğu Avrupalı'nın enerji dar boğazı nedeniyle kış aylarında başlarına neler gelebileceğine dair bir fikirlerinin olmaması. Petrol ve doğalgaz ithalatına yönelik yaptırımlar aracılığıyla Rusya'ya uygulanan baskıya devam edilmesini ve Ukrayna'ya daha fazla silah sağlamaya yönelik girişimleri yere göğe sığdıramayan NATO'cu medya ile fazla haşır neşir olan, o sığ haberciliğe değer atfeden Avrupalılar nasıl olsa bu kış evlerinde soğuktan titrerken gerçeklere kapattıkları gözlerini açacaklardır.
AB, Rusya'yı sıkıştırmaya devam ederse Putin'in gaz musluğunu tamamen kapatacağına yönelik emareler giderek güçleniyor. Avrupa kış aylarında karanlık ve soğukla boğuşmak zorunda kalabilir. Olabilir değil aslında, tam da böyle olur!
Bununla birlikte AB, Rusya'yı petrol ithalatını yasaklayarak veya gaz fiyatını sınırlayarak sıkıştırmaya devam ederse Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, Avrupa'nın gaz musluğunu tamamen kapatacağına yönelik emareler giderek güçleniyor. Bunun sonucunda, Avrupa kış aylarında karanlık ve soğukla boğuşmak zorunda kalabilir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi sanayi çökebilir, ekonomide derin bir durgunluk yaşanabilir, enflasyon fırlayabilir, insanlar dükkânlarda ekmek için, benzin istasyonlarında 1 litre yakıt için dövüşebilir ve daha da kötüsü faşizm patlayabilir. AB'nin, ABD ve NATO'nun gazına gelerek Rusya'ya yönelik hesapsız atarlanmaları işte bunlara neden olabilir. Olabilir değil de aslında "olur", tam da böyle olur. Örneğin, Almanya'nın kullandığı doğalgazın yüzde 55'ini Rusya'dan temin ettiği göz önüne alınırsa...  Alın size dört başı mamur bir distopya. EMPERYALİZM AVRUPA’YA GERİ DÖNÜYOR MU? Bu arada, yazıyı tamamladığım sırada Alman medyasına Şansölye Olaf Scholz'un Frankfurter Allgemeine Zeitung'ta kaleme aldığı makaleye ilişkin haberler düşmeye başladı. Scholz makalesinde, Rusya'yı, "Avrupa'ya emperyalizmi yeniden getirmekle" ve "global barış düzenini moloz yığınına çevirmekle" suçluyordu. Biz enerji krizinin gölgesinde korkudan tir tir titreyen Avrupa'nın Rusya'ya yönelik daha pragmatik bir yaklaşım belirlemesinin önemine işaret ederken, Scholz'un hâlâ tabiri caizse dikine tıraşa devam etmesi sorunun büyüyeceğini gösteriyor. Emperyalizm meselesine gelince, Avrupa emperyalizmi ne zaman terk etti? Sadece emperyalist uygulamaların şeklen değişikliğinden söz edebiliriz. Örneğin, dünyanın en önemli kakao üreticilerinden olan Fildişi Sahili'nde 12 bin kadar çocuğun Fransızların kontrolündeki kakao plantasyonlarında köle gibi çalıştırılmaları ya da Almanya'nın Doğu Almanya ile birleşilmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olarak başvurması... Şimdi aslında güya "hiçbir emperyal emelleri olmayan" Avrupa'ya Rusya'nın yeniden empeyalizm getirdiğine inanalım mı? Sözün kısası Avrupalı liderler, ABD'yi memnun etmek için Putin'e atarlanmaya devam ederken, diğer yandan onun vicdanına seslenerek, "Bizi sakın bu kış gazsız bırakma" diyorlar. Açık olan şu ki AB ülkeleri gelecek ilkbahara kadar evde lambaları yakmaya devam etmek istiyorlarsa Rusya'ya yönelik -güya- cezalandırıcı bu tavrı daha pragmatik bir duruşla değiştirmek zorundalar. Aksi halde AB ülkeleri kendi sınırları içerisinde daha etkili ve daha yıkıcı bir enerji kriziyle uğraşmak zorunda kalacaklar.