Rusya-Ukrayna çekişmesinin getirdiği enerji krizi tüm dünyada ittifakların yeniden değerlendirilmesine yol açıyor. ABD ve AB’nin enerji konusundaki beklentileri de savaşın rüzgarına göre yön değiştiriyor. Türkiye’nin bu konudaki tavrı ne olmalı? CHP milletvekili Ünal Çeviköz yazdı. 24 Şubat tarihinde Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı askeri saldırganlık dünyayı yeni bir enerji krizi ile karşı karşıya bırakacak gibi görünüyor. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen üç önemli buluşma enerji denklemi açısından önemliydi: ABD Başkanı Biden'ın Ortadoğu gezisi, AB Komisyonu Başkanı Ursula van der Leyen'in Bakü ziyareti ve Tahran'da yapılan Türkiye-İran-Rusya toplantısı. Biden beklediğini alamadı. Biden'ın Ortadoğu'daki duraklarından belki de en önemlisi Suudi Arabistan idi. Buradaki temasları sırasında Biden'ın görüştüğü veliaht prens Muhammed Bin Salman'dan (MBS) Suudi Arabistan'ın petrol üretimini artırmasını isteyeceği bekleniyordu. İstedi de... Ama MBS, petrol üreticisi ülkeler birliği OPEC'in kararlarını ABD'nin talebinden daha çok önemsediğini gösteren bir şekilde, bu talebe olumlu yanıt vermedi. Biden bu açıdan bakıldığında Ortadoğu'dan eli boş döndü. Daha da ilginci, ziyaretin üzerinden bir hafta geçmeden MBS ile Putin arasında bir telefon görüşmesi yapıldı ve o görüşmede şu konularda mutabık kalındığı Kremlin tarafından açıklandı: a) OPEC+ (OPEC üyeleri ile üye olmayan petrol üreticisi ülkeleri bir araya getiren oluşum, Rusya OPEC üyesi değildir) bünyesinde eşgüdümün önemi vurgulanmıştır, b) OPEC ve müttefiki üreticiler küresel enerji piyasasındaki istikrar ve dengeyi sürdürmek için yükümlülüklerini özenle yerine getirmeye devam edeceklerdir. Yani, Suudi Arabistan'ın bir bakıma lider olduğu körfez dünyası, enerji krizi bağlamında Rusya'yı kolluyor ve onunla eşgüdüm içinde davranmayı tercih ediyor. Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımlara da katılmıyor. AB-AZERBAYCAN DOĞALGAZ ANLAŞMASI AB ülkeleri Rusya'dan ithal edilen doğalgazın önemli müşterisi oldukları için Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımlar konusunda ikircikli davranıyorlar. Başta Almanya olmak üzere birçok AB ülkesi enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için çabalıyorlar. Rusya'ya olan bağımlılığın azaltılması için değişik kaynaklara yöneliyorlar. Bunlardan biri de elbette Hazar Denizi ve Azerbaycan. Nitekim Ursula von der Leyen'in Bakü ziyareti de AB'nin Azerbaycan'dan almakta olduğu doğalgaz miktarını iki kat artırma kararı ile sonuçlandı. Azerbaycan yılda 44 milyar metreküp doğalgaz üretiyor. Bunun 19 milyar metreküpünü ihraç ediyor. Bu ihracat Avrupa'ya Güney Kafkasya (SCP)-Trans Anadolu (TANAP)-Trans Adriyatik (TAP) boru hatlarıyla gidiyor. TANAP'ın yıllık kapasitesi 16 milyar metreküp, TAP'ın kapasitesi ise 10 milyar. Yani, Azerbaycan tam kapasite ile 26 milyar metreküp ihraç edebilecek iken 2021 yılında 19 milyar metreküp ihraç etmiş. AB'ye olan ihracat 8,2 milyar metreküpte kalmış. Bakalım bu yeni imzalanan Azerbaycan-AB mutabakatı yukarıdaki rakamları ve kapasiteleri nasıl değiştirecek... TÜRKİYE MEVCUT ANLAŞMALARI YENİLİYOR Tahran'da yapılan Türkiye-İran-Rusya zirvesinin gündeminde başta Suriye ve terörle mücadele vardı. Ama liderler fırsatı değerlendirerek ikili görüşmeler de yaptılar. Türkiye açısından ikili görüşmelerdeki en önemli sonuç ise İran ile olan doğalgaz anlaşmamızın 25 yıl süre ile uzatılması idi. Yani, Türkiye, şimdilik, mevcut bağlantılarını sürdürmek eğiliminde. Muhtemel bir enerji krizine karşılık doğalgaz depolama kapasitesini artırma veya kaynakları çeşitlendirme gibi konularda güçlü bir heves ya da imkân olduğuna dair bir işaret görülmüyor.
Türkiye, en kısa zamanda, Mısır ve İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi çabalarını sonuç alıcı bir hedefe yönelik şekilde hızlandırmalı ve AB nezdindeki "demokrasi açığı olan ülke" imajını en kısa zamanda düzeltmelidir.
Karadeniz'de Rusya giderek hem petrol hem doğalgaz ticaretinde başat rolde kalmaya devam ediyor. Kuzey Akım-I'in bakım ve onarımı bitti, yakında tekrar bu boru hattından AB'ye ihracat devam edebilir deniyor. Petrol ihracatında Odessa-Brody hattı ise artık Rusya'nın keyfine göre işleyecek. Yani, Rusya Karadeniz'de "benden büyük yok" demeye devam ediyor. OPEC ile de işler tıkırında. Peki ya Doğu Akdeniz? Burada eksik nedir farkında mısınız? Akdeniz! Bir enerji krizi beklenmese dahi, Türkiye'nin normal koşullarda bile önemli bir aktör olabilecek iken, Mısır ve İsrail ile ilişkilerini bozması sonucu kendini devre dışı bıraktığı Doğu Akdeniz enerji kaynakları havzası...Bugün Avrupa ile Rusya arasında Hazar ve Karadeniz bağlamında yaşanan mücadele Doğu Akdeniz'de yaşanmayacak iken, Türkiye de AB açısından önemli bir enerji ortağı olabilecek iken, gelin görün ki kendi kendimizi devre dışı bırakmışız. NE YAPMALI? Yapılması gereken şudur: 1) Türkiye, en kısa zamanda, Mısır ve İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi çabalarını sonuç alıcı bir hedefe yönelik şekilde hızlandırmalıdır. 2) Türkiye, AB nezdindeki "demokrasi açığı olan ülke" imajını en kısa zamanda düzeltmeli ve AB için hatırı sayılır bir aday ülke konumunu yeniden kazanmalıdır. 3) AB, Türkiye'yi devre dışı bırakan Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu'na Türkiye'nin en kısa zamanda üye olabilmesi için gereken adımları atmalı ve buna engel çıkaran çevreleri ikna etmeye çalışmalıdır. Enerji krizi AB ile Türkiye'yi ortak çözüm arayışlarına zorluyor. Bu arayışlar ortak menfaatlerin gereğidir. Ortak menfaatlerin sağlanması için önemli olan da siyasi irade, güvenilirlik ve demokratik değerler birliği içinde ortak hareket etmektir.