Pazar Politik Gündem

Ekrem Başkan ve diğerleri

Abone Ol
İmamoğlu davası sadece muhalefetin değil, iktidarın da kendini sınayacağı bir turnusol kâğıdı gibi iş görecek.

Loading...

İmamoğlu’na hapis cezası ve siyasi yasak verilmesi siyasi hayatta büyük bir dalgalanmaya yol açtı. Bu olayın muhalefet ve iktidar cephesinde yaratacağı etkileri tahlil etmeden önce iki hususun altını çizmek isterim: Öncelikle 14 Aralık’ta verilen ceza kararıyla Türk demokrasisi ciddi ölçüde yara aldı. Şüphesiz ki hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. Bu ülkenin her vatandaşı ülkenin yasalarına uymak zorunda. Uymadığı iddia edildiğinde adil yargılanma ve masumiyet karinesi ilkelerinden taviz vermemek kaydıyla yargılanma doğal bir şey. Ancak en az bu durum kadar doğal bir başka husus demokratik yarışının yurttaşların özgürlüğü için gerekliliği. Demokrasilerde son sözü mahkemeler değil halk söyler. Siyasetçilere siyasi yasak verilmesi ise siyasi hayata müdahaledir. Muhalefetin olası Cumhurbaşkanı adaylarından birinin seçimlerden önce siyasi yasak riskiyle karşılaşması politik rekabeti sınırlayarak demokrasinin kalitesini daha da aşağı çekecektir. En az bu durum kadar önemli olan bir diğer husus yargının meşruiyetidir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hemen her dönem eleştiri konusu oldu bu ülkede. Üstelik sadece siyasilerin yargılandığı siyasi davalar değil, daha gündelik, adli olaylarda bile yargı kararları geniş halk kitleleri tarafından eleştiriliyor. Adaletin mülkün temeli olduğu gerçeği de dikkate alınırsa bu arızanın devlet-toplum-vatandaş ilişkilerine zarar verdiği açık. Üstelik modern toplumlar siyaset değil hukuk üzerine kuruludur. Gelişmiş medeni ülkelerde demokratik istikrarın temeli hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılıktan geçer. Halkın yargıya güvenmediği, hukuki istikrarsızlığın kangrenleştiği Türkiye gibi toplumlar ise hukuk yerli yerine oturtamadığı için gereksiz çekişmelerle on yıllar kaybediyor. Yazık oluyor kaybolan yıllarımıza. Kararın siyasi sonuçlarını ise muhalefet ve iktidar için ayrı ayrı yorumlamak lazım. Ekrem başkanın adaylık sürecinde, en azından siyaseten avantaj kazandığı açık. Bu vakitten sonra İmamoğlu muhalefet bloğunun doğal lideridir. Ama tabii bu durum adaylık için yeterli mi, orası soru işareti. Çünkü seçime kadar kararın kesinleşmesi ihtimali var. Bu olasılık İmamoğlu meselesinde siyaset ve hukukun birbirine karşı sonuç doğurduğunu gösteriyor. Başkana verilen ceza geniş halk kitlelerinin gözünde onu tekrar umut hâline getirmiştir. Ama aynı ceza İmamoğlu’nun adaylığını zora sokacak bir niteliğe sahip. Muhalefet bakımından dikkate değer bir diğer nokta Akşener ile İmamoğlu arasındaki ittifakın görünür hale gelmesinde somut bir içeriğe kavuşuyor. Akşener’in İmamoğlu’na verdiği destek İmamoğlu için kritiktir. Bahçeli nasıl Erdoğan’ı destekliyor ve sisteminin içerisinde belirleyici bir aktör olarak tutuyorsa benzer bir süreç Akşener ile İmamoğlu arasında yaşanıyor. Cezanın verildiği güne geri dönelim. Akşener “ben Saraçhane’ye geliyorum” demeseydi Kılıçdaroğlu apar topar bir şekilde Almanya’dan dönmek zorunda kalır mıydı? Bence siyaset bu ikiliyi daha çok konuşacak. İktidar bloğunda ise kafalar karışık. İmamoğlu’nun ceza alması yüksek perdeden desteklenmiyor. Tabii yine de Salı ve Çarşamba günleri bekleyip Bahçeli ve Erdoğan’ın ne diyeceğine ayrıca bakmak gerekir. Ama şu aşamada bu meselenin muhalefet içi bir tartışma olarak kalması, meselenin çok kurcalanmaması tercih ediliyor. Ancak bu örtülü sessizlik hâli ne kadar bu şekilde devam eder, orasını kestirmek zor. Çünkü İmamoğlu’nun istinaf süreci doğrudan doğruya iktidarla ilişkilendiriliyor. Ayrıca kapıda bekleyen başka bir kriz, yani İstanbul’a kayyım atanması meselesi de var. Son kertede rahatlıkla diyebiliriz ki, İmamoğlu davası sadece muhalefetin değil, iktidarın da kendini sınayacağı bir turnusol kâğıdı gibi iş görecek.