Ekonomik kriz ve milliyetçilik

Abone Ol
Milliyetçiliği soyut bir ideoloji gibi tartıştığınızda pek bir yere varamıyorsunuz. Onun gündelik yaşama dokunduğu yere odaklanmak ve milliyetçiliği hayatın normal akışı içinde tartışmaya açmak alternatif okuma biçimlerine göre çok daha avantajlı.  Seçim sonuçları Türkiye’nin toplumsal yapısının politik bir resmi olarak da okunabilir. Hem yaşantımız hem de yaşadıklarımız üzerine düşüncelerimiz iki noktada düğümleniyor: Ekonomik kriz ve milliyetçilik. İktidarın gücünü koruduğu, muhalefetin ise dağıldığı siyasi konjonktür içinde bu iki meseleyle yüzleşmeliyiz. Türkiye bir ekonomik kriz sürecinden geçiyor. Ama muhalefetin yaratmaya çalıştığı algının aksine bir “yandık, bittik, kül olduk” havası yok ortada. Ünlü iktisatçılar bu tablonun sürdürülemez olduğunu iddia ediyor. Ama yıllardır aynı şeyi söylüyor bilim insanları. Onlara inat yapı kendini devam ettirmekte. Kapitalizmin krizlere karşı dirençli olduğunu, hatta kapitalizmin çoğu kez kriz olduğunu unutmamak gerek bu noktada. Dahası her zamanki gibi halk elitlere göre daha iyimser. Ortada bir kriz olsa dahi tüm toplumsal kesimler yaşanan yıkımdan aynı ölçüde etkilenmiyor. Son seçim sonuçları da bir kez daha gösterdi ki dayanışma ilişkilerinin çok daha güçlü olduğu kent varoşları ve Anadolu kırsalı büyük kentlerin orta sınıf sakinlerine göre krizden daha az etkilendi. Ekonomik krizle yükselen milliyetçilik arasında ise şüphesiz ki çok güçlü bağlar var. Milliyetçiliği soyut bir ideoloji gibi tartıştığınızda pek bir yere varamıyorsunuz. Onun gündelik yaşama dokunduğu yere odaklanmak ve milliyetçiliği hayatın normal akışı içinde tartışmaya açmak alternatif okuma biçimlerine göre çok daha avantajlı. Milliyetçilik ekonomik kriz eklemlenmesi daha çok iki noktada kristalize oluyor: Yabancı düşmanlığı ve milli gurur. Bu iki davranış biçimi geride bıraktığımız seçimde karşıt bloklar tarafından kullanıldı. Kaybeden muhalefet çeşitli düzeylerde yabancı düşmanlığı olgusunu işledi. Kazanan iktidar ise ekonomik krizin karamsar gelecek algısına karşı milli gurura tutunmaya çalıştı.
Vatandaşlarımızın büyük bir kısmı, muhalefete oy verenler dahil olmak üzere TOGG, İHA ve SİHA’larla gurur duyuyor. Milliyetçilik yükseliyor tartışmalarını bir de bu bağlamda okumak ve toplumun önüne milli ve pozitif bir gelecek tahayyülü koymak gündelik milliyetçiliği anlama bakımından hayati derecede önemli.
Suriyelilerden ve Afganlılardan şikayetçi olan orta sınıf muhalifleri yabancıları ekonomik krizin nedeni gibi göstermeye çalıştılar. Ayrıca bu söylem Türkiye’nin Ortadoğulaşması veya Araplaşması tehlikesi üzerinden iktidara yönelebilen bir muhalefet hattı gibi de iş gördü. Suriyeliler çoğalmakta, Türkiye Türk yurdu olmaktan çıkmaktaydı. Bu korku dalgası karşısında ise iktidar milli gururu ayakta tutan işleri daha fazla vurgulamaya çalıştı. Her sene bir yenisi açılan hızlı tren hatları, İHA, SİHA ve TCG Anadolu uçak gemisi, yerli ve milli uçak Kaan gibi savunma sanayi projeleri, Gabar’da petrol, Karadeniz’de doğalgaz çıktığına dair müjdeler, Yusufeli Barajı gibi devasa yatırımlar ve tabii ki yerli otomobil TOGG milli onuru okşayan hamleler olarak söylemleştirildi. Ayrıca TRT dizilerinin milliyetçi-muhafazakâr mesajlar veren bir kültür endüstrisi kültürüne katkı sunduğu da açıkça ortada. Bu noktada muhalefetin esaslı bir eleştiriyi hak ettiğini söyleyebiliriz. Sadece ekonomik krizi ve yabancı düşmanlığını siyasi malzemeye konu eden muhalefet milli onuru ihmal etti. Bu alan tümüyle iktidara terk edildi. Hatta yukarıda sıralanan projelerin her biri yoğun bir şekilde eleştirildi, görmezden gelindi veya küçümsendi. Oysa vatandaşlarımızın büyük bir kısmı, muhalefete oy verenler dahil olmak üzere TOGG, İHA ve SİHA’larla gurur duyuyor. Milliyetçilik yükseliyor tartışmalarını bir de bu bağlamda okumak ve toplumun önüne milli ve pozitif bir gelecek tahayyülü koymak gündelik milliyetçiliği anlama bakımından hayati derecede önemli.