Ekonomide hattı müdafaa yerine sathı müdafaa: Enflasyonla büyüme olur mu?

Abone Ol
2023 yaz başında yapılsın, AKP yönetimindeki Türkiye ekonomisinde büyüme ön planda.  Kaynakların zorlanmasının yarattığı enflasyon gibi dengesizlikler de göz ardı edilmeye devam.

Loading...

Kabine toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı’nın kendi ekonomi politikaları ile ilgili sözleri bir kez daha enflasyon-büyüme arasındaki ilişkiyi genel hatlarıyla net bir şekilde ortaya koymayı gerektiriyor. 20 yıldır iktidarda olan Erdoğan’ın kelimeleriyle bundan böyle “hattı müdafaa yerine sathı müdafaa” var. Teşbihten anlamamız gereken para politikasını enflasyonla mücadeleye odaklamak yerine daha fazla büyüme yaratmak için kullanmaya devam edecekleri. Enflasyonun oldukça tartışmalı son resmi veriyle bile mayısta %75 sınırına dayanmış olmasını ise Cumhurbaşkanı Ukrayna işgalinin enerji fiyatlarında yarattığı artışa bağlamakta.  Fakat Erdoğan’ın konuşmasından asıl anlamamız gereken, bu son derece yüksek ve yükselmeye devam eden enflasyonu, büyümenin katlanılması gereken bir maliyeti olarak kabul etmemizi önerişi. Kendi Bakanı Nebati tarafından olabilecek en açık şekilde itiraf edilen “YEM içinde dar gelirli hariç herkesin kazandığı” düzende, Erdoğan’a göre yüksek enflasyon teknik bir durum ve sorunlar arasında en önemlisi değil.  Üstelik nasıl olsa ara dönem enflasyon ayarlamalarıyla sabit gelirlinin eriyen alım gücü de telafi edilecek. TL’nin “işimize gelen bir seviyesi” ile cari fazla yaratmak, böylece hem daha yüksek büyümeye hem daha düşük enflasyona ulaşarak turnayı gözünden vurmak bu modelle Erdoğan’a göre mümkün. Dolayısıyla, ister kasımda bir erken seçim olsun ister seçim 2023 yaz başında yapılsın, AKP yönetimindeki Türkiye ekonomisinde büyüme ön planda.  Kaynakların zorlanmasının yarattığı enflasyon gibi dengesizlikler de göz ardı edilmeye devam. 2018’den bu yana hovarda ekonomi politikaları ile ortaya çıkan kur ataklarının ardından enflasyon üzerinde kalan tortu zaten büyümeye öncelik verilerek kalıcı hale dönüştürülmüştü.  Eylül-Aralık 2021 faiz indirimleri ile başlayan süreç ise enflasyon tarafında işlerin kontrolden çıkmasıyla sonuçlandı. Yaratılan bu depreme süreç içinde Yeni Ekonomi Modeli adı konması ve hedeflenen ihracata dayalı büyüme, cari fazla ile enflasyonu düşürme hayalinin gerçekleşmediğinin ispatı için geçtiğimiz dokuz ay fazlasıyla yeterli olsa da, Erdoğan’a göre altı ay daha sabredilirse ekonomide gün yüzü görülmeye başlanacak. Erdoğan ve danışmanları uyguladıkları ekonomi modelinin yarattığı ağır hasarları onaramayınca, en elle tutulur sorun olan yüksek enflasyonu aklama çabasına girişti.  İddia bu sefer büyümek için enflasyona bir süre katlanılması gerektiği, ardından enflasyon düşerken, büyümenin de kalıcı olacağı. Ekonomi literatürü ve Türkiye ekonomisinin 1970’lerden bugüne uzanan deneyimleri enflasyonla büyüme arasındaki ilişkinin sorunlu oluşuna işaret ediyor. Kabul gören görüş, kısa dönemde enflasyon ve büyümenin aynı yönde hareket edebildikleri ancak orta ve uzun dönemde bu ilişkinim ters yöne doğru döndüğü. Daha net bir ifadeyle enflasyon yüksek seyrini korudukça büyümenin yavaşladığı gerçeği. Enflasyon yükseldikçe büyüme zayıflıyor TCMB’nin kaynaklarına başvurarak Türkiye örneğini enflasyon büyüme ilişkisi ekseninde incelemek mümkün. 1990’lardan bu yana TCMB Araştırma Bölümünde üretilen birçok çalışmanın gösterdiği, özellikle 1970’li yıllardan itibaren enflasyonun hızla artması ekonomik ve sosyal yaşamda yarattığı belirsizliklerin potansiyel büyüme eğilimini geriye çektiği gerçeği. Bizzat TCMB’nin çalışmaları arasında 1970-1999 dönemine ait enflasyon ve büyüme seyri yapılan ekonometrik çalışmalar eşliğinde bu görüşü doğrulamakta. Çok basit bir düz mantıkla bu dinamiği anlamak mümkün.  Enflasyonu dizginleyecek doğru ve odaklı para politikaları yerine gevşek para ve maliye politikaları enflasyon platosunda yükseklik ve oynaklık yaratıyor.  Küresel finansal sistemin içinde yer alan Türkiye ekonomisinde dış şokların para birimi ve enflasyon üzerindeki yansımaları daha sert olarak gerçekleşiyor. Yarın ne olacağının kestirilemeyişi, sürdürülebilir ekonomi politikalarının devreye sokulmayışı ise ufka bakarak yatırım kararı almaya çalışan üreticinin korkak davranmasına neden oluyor.  Sonuç olarak da yüksek enflasyonun yarattığı belirsizlikler yatırımları olumsuz etkiledikçe hem büyüme hem de potansiyel büyüme yavaşlıyor. Bakın 1999’da yayımlanan bir TCMB araştırma notundan alıntıda ifade edilenler, bugün aynı hataları 30 sene sonra yapan AKP kurmayları için hatalı politikalardan çark etmeleri için son derece uyarıcı: “Piyasa mekanizmasını güçlü ve etkin kılan en önemli unsurlardan biri ekonomik birimlerin piyasalarda oluşan fiyatların taşıdığı bilgiyi kullanarak yapacakları üretim ve yatırım miktarlarını belirlemeleridir. Fiyatların oluştuğu piyasaların sağlıklı yapılanmaması ve fiyatların oluşumunda piyasa dışı faktörlerin gündemde olması fiyatların ekonomik birimlere verdiği sinyallerin bozulmasına neden olmaktadır. Bu durum kaynak dağılımını olumsuz etkilemekte, piyasanın etkin işlemesini engelleyerek göreli fiyatlarda değişikliklere neden olmakta ve ekonominin verimlilik gücünü düşürmektedir. Gelecekle ilgili alınacak kararlar fiyat bekleyişiyle doğrudan ilgilidir. Yüksek enflasyon ve bunun gerektirdiği yüksek volatilite ekonomik birimlerin gelecekte gerçekleştirecekleri harcama ve gelirlerin tahmin edilmesinde belirsizlik yaratmaktadır.” AKP hükümetinin kaliteli yabancı doğrudan yatırım çekemeyişi uzun zamandır ödemeler dengesi gibi istatistiklerde dikkat çekmekte.  Son yıllarda izlenen yanlış para politikalarına tepki vererek ülkeden çıkmayı tercih eden ve bu nedenle TL’de değer kaybı yaratan kısa vadeli fonlar da artık Türkiye’ye uğramaz nitelikte.  AKP adına geriye kalansa talebi desteklemek ve üretim çarklarını bu sayede döndürebilmek için ekonomiyi ucuz kredilerle desteklemek; yatırım ve tüketim artması için enflasyonun çok altına faiz seviyesinden para dağıtan bir sistemi kurmak. Bu denge içimdeki önemli sorun, TL’de yarattığı değer kaybı eşliğinde enflasyonu salarak büyüme peşinde koşan AKP hükümeti adına bir aşamada ucuz kredinin de işe yaramaz seviyede donuklaşacağı.  Enflasyon nedeniyle artan belirsizlikler nasıl yatırım talebini vuruyorsa orta ve uzun vadede, sabit gelirli tüketicinin de eriyen alım gücü bir vadede sürekli düşük talep yaratmaya başlıyor. Bu döngüden çıkılabilmesi için de, etkin işleyen bir kamu kesimi, %5 hedefine göre makul enflasyon oranı ve özellikle reel sektörde verimliliği ve rekabeti artırıcı adımların atılması gerekiyor.  Rekabeti artırmanın yolunun ise TL’ye aşırı değer kaybettirmekten geçmediğini vurgulamak gerekli. Türkiyede Enflasyon ve Büyüme Oranları [caption id="attachment_209837" align="alignnone" width="585"] Kaynak: TCMB[/caption] Ekonomide büyüme potansiyelinin artırılması ile yıllık büyüme hızının yükseltilmesi yüksek ve dalgalı enflasyonun yarattığı orta ve uzun dönemli belirsizliklerin ortadan kaldırılmasıyla çok ilişkili. AKP hükümeti ise yarattığı kur şoklarından her çıkışta faiz artırmak, sonra zamansız indirmek zorunda kalışın büyümede yarattığı önce eksi sonra artı şoku hesaba katarak, seçimlere büyüyen bir Türkiye ekonomisi ile gitmek peşinde. Literatüre göre “kısa vadede” büyümeyi zorlarken, enflasyonun da yükseldiği bir gerçeklik var. Fakat bu ilişki sadece kısa dönemde işe yaramakta.  Orta vadede ise enflasyonda yükseklik ve tabi oynaklık büyümeyi aşağıya çeken en net faktörlerden. Seçime 12 aydan az kaldığı bir dönemde Erdoğan ve kanunen sorumluluk sahibi olmayan ekonomi danışmanları bu tehlikeli “kısa vadede hem büyüme hem enflasyon” oyununu 1990’lardan kopararak bugün de sahneye koymuş durumdalar. Halbuki sonuç 1990’lar deneyiminden farklı olmayacak. Üstelik pozitif reel faiz vermeyen Türkiye ekonomisinde oluşan ve oluşmakta olan dengesizlikle büyüme peşinde obsesif şekilde koşan AKP adına sabit gelirlide yarattığı ağı hasarla da hatırlanacak.   Ayrıca, nominal ücretlerin enflasyondaki ani değişimlere yavaş uyarlanması, ücret pazarlıklarının zaman alması veya hükümetlerin reel ücretleri geriletme istekleri kısa vadede büyüme için kaynak yaratmış gibi görünse de, esasta bu pazarlık ve uyarlanmaların ekonomiyi iyice yüksek enflasyona endekslemesi ile enflasyon daha yapışkan bir hal alacak. Erdoğan ise en az 50 sene önce denenmiş, yanlışlığı yarattığı ekonomik krizler ve ekonometrik çalışmalarla ispat edilmiş bir ekonomi modelini yeniden devreye sokmakta, aynı maliyetleri yeniden yeniden bizlere ödetmekte ısrarlı görünüyor.