Ekonomide güven

Abone Ol
Siz olsanız, eksik tartan esnaftan alışveriş yapar mısınız?  Bu da onun gibi bir şey. Satın alma gücünüzde kayba neden olan, zaman içinde alım gücünüzü düşüren bir parayla işlem yapar mısınız? Her şeyden önce kıt kanaat yaptığınız birikimlerinizi bu parayla tutar mısınız? 

Loading...

KKM’de çözülme hızlanmış. Vatandan paralarını KKM’den alıp, başka yerlere yöneliyormuş. Borsa alternatiflerden biriydi ama o da vatandaşın umduğunu vermedi. Son zamanlarda borsada da ciddi düşüşler yaşanmaya başlandı. Bir ara gayrimenkul vardı. Lâkin gayrimenkul fiyatlarının bugün ulaştığı seviye vatandaşın iştahını kapadı. Enflasyona rağmen döviz kuru son zamanlar istikrarlı kaldı. Bu da KKM’si olan tasarruf sahiplerinin enflasyona karşı yenik düşmelerine neden oldu. Öyle ki, son günlerde ihracatçılar bile Hazine ve Maliye Bakanı’na gidip kurun artmasına izin verilmesini talep etmek zorunda kaldılar. İktidar enflasyonun düştüğünü, daha da düşeceğini söylese de hiç kimseyi ikna edemiyor. Ekonomide hiç kimsenin birikimi, işi güvende değil. Ekonomi yönetiminin yarattığı istikrarsızlık, çelişkili uygulamalar yönetime yönelik ciddi bir güven sorunu yaratmaktadır. Bu güveni uygulamalarıyla tesis edemeyen siyasi iktidar, mali kesime yönelik yasakları devreye sokarak, vatandaşı enflasyona mahkûm etme yoluna gitmektedir. Ekonomi güven üzerine inşa edilir. Bu evrensel bir kural. Türkiye’de de, ABD’de de veya dünyada başka bir ülkede de bu böyle. Neden böyle? Çünkü ekonomi mübadeleye dayanır ve bu mübadelelerde bir “karşılık ilkesi” vardır. Aldığınız her mal için karşılığında bir şey verirsiniz veya vereceğinizi vaat edersiniz. Modern ekonomilerde karşılık olarak verdiğiniz paradır. Para ile birlikte verdiğiniz vaattir. Vaat ettiğiniz ise, bu para karşılığı sabit bir satın alma gücünün temin edileceği vaadidir. Bu yüzden sahip olduğunuz mal ve hizmetleri bu vaade binaen para ile mübadele edersiniz. Burada bahsi geçen “paranın” kaynağı (veya vaadin sahibi) ülkenin merkez bankasıdır. Vaadi yapanın güvenilirliği, ödeme olarak ileri sürülen paranın kamuoyunda kabul görmesini sağlar. Biz iktisatçılar açısından para merkez bankalarının yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük, parayı iktisadi işlemlerde ödeme aracı olarak kullananlara karşı bir yükümlülüktür. Aslında ekonomide parayla yaptığımız ödemeler bir nevi yükümlülüklerin devridir. Bu yükümlülüklerinin vatandaş tarafından iktisadi işlemlerinde bir ödeme aracı olarak kullanılabilmesi, ona atfedilen değerin sabit (veya istikrarlı) olmasını gerektirir. Aynı metre ve/veya kg gibi ölçü birimlerinin sabit olması gibi.  Zaten sabit kalabilmeleri sebebiyle alışverişlerde referans olabilme özelliği kazanırlar. Merkez bankaları kendi yükümlülüklerine atfedilen değerin sabit kalacağına vatandaşlarını inandırmaya çalışarak, kamuoyunda “güven” inşa ederler. Bu güven devam ettikçe sorunsuz bir şekilde, ekonomi içindeki iktisadi işlemlerde o merkez bankasının yükümlülüğü ile ölçüm ve ödeme yapılır. Güven yok olursa, o zaman iktisadi faaliyetlerin ölçümünde başka paralar, başka merkez bankalarının yükümlülükleri kullanılmaya başlanır. Vatandaş referanslarını değiştirir. Ülkemizde son zamanlarda yaygınlaşan siyasi söylemle ifade etmek gerekirse, ekonomide yerlilik ve milliliğin karşılığı güvenle sağlanır. Kamuoyu size ve paranıza güvenmiyorsa, söylem olarak siz ne kadar çok yerlilik ve milliliğe vurgu yaparsanız yapın, vatandaş sizin merkez bankanıza güvenmeyecek; sizin paranızı talep etmeyecektir. Benim yaşımda olanlar veya daha yaşlılar çok iyi bileceklerdir. Geçmişte semt pazarlarında, pazarcıların terazileri denetlenir; kilo ve gramları belediyeler tarafından tescil edilirdi. Yine benzer şekilde, petrol istasyonlarında yakıt pompalarının kalibrasyonları Ticaret Bakanlığınca yapılır ve belli aralıklarla yetkililerce tescil edilirdi. Bu denetim ve tescillerin amacı iktisadi işlemlerdeki ölçümün sağlıklı yapılabilmesini sağlamaktı. Bu ölçülerin konu edildiği alışverişlerde doğru bir referans oluşturabilmek için kamunun hakemliği şart koşulmuştu. Burada kamu otoritesinin sürece dâhil olması, vatandaş nezdinde güven inşa etmenin bir yolu olarak görülmüştür. İster para deyin, isterseniz merkez bankası yükümlülüğü, kullandığınız ölçü birimine atfedilen değerin sabit olması, yapacağınız ticari işlemlerde herhangi bir kaybın doğmasının önüne geçer. Bu yüzden kamuoyu, bu değerin istikrarlı kalmasını bekler.
Bu parayı daha sonra tekrar elde edebilmeniz kolay olmayacak ise, “yerli” ve “milli” diye, size gelecekte istikrarlı satın alım gücü sağlayamayan bir para birimiyle tasarruflarınızı tutar mısınız?
Bu hâliyle merkez bankasının verdiği “parasıyla istikrarlı ölçü değeri” sağlama vaadine sadık kalması ve alışverişlerde referans alınan değer ölçü biriminin değişkenliğinden kaynaklanan zararların oluşmaması istenir. Ya da merkez bankasının bu değerin istikrarını temin ederek, verdiği söze ve vaat ettiğine güvenilir bir merkez bankası olması istenir. Peki, olmazsa ne olur? Siz olsanız, eksik tartan esnaftan alışveriş yapar mısınız?  Bu da onun gibi bir şey. Satın alma gücünüzde kayba neden olan, zaman içinde alım gücünüzü düşüren bir parayla işlem yapar mısınız? Her şeyden önce kıt kanaat yaptığınız birikimlerinizi bu parayla tutar mısınız?  Bu aynı, bir pazarda eksik tartan pazarcıdan alışveriş yapıp yapmamakla eş değer öneme haiz bir sorudur. Ben derslerde anlatırım öğrencilerime. Burada “yerlilik” ve “millilik” söylemi işlemez.  Özellikle küçük tasarrufçu açısından… Çalışıp, didineceksiniz, üç kuruş para kenara atacaksınız TL olarak; amaç gelecekte belli bir refaha ulaşabilmek, satın alma gücünüzün devamını sağlamak. Bu parayı daha sonra tekrar elde edebilmeniz kolay olmayacak ise, “yerli” ve “milli” diye, size gelecekte istikrarlı satın alım gücü sağlayamayan bir para birimiyle tasarruflarınızı tutar mısınız? Tüm bunlardan bihaber birini Merkez Bankanızın başına atayacaklar (veya bankanın karar süreçlerine dahil edecekler), sonra da ülkenin kıt kanaat biriktirdiği tasarruflarını o tek kişinin (veya onu oraya atayanın) “egosunun” insafına bırakacaklar. Bir de bu kişinin bahsi geçen konularda tartışmalı bir liyakati, bilgi ve donanımı varsa… Vallahi benim demokrasi anlayışımı aşan bir durum bu. Bir seçimde %51’i kıl payı alıp, tüm bunları yapma gücü elde edip, sonra da benim ve benim gibi milyonlarca kişinin tasarruflarını hoyratça kullanma, benim geleceğimi böyle bir seçim ile ipotek altına alma yetkisi vermek bana biraz tuhaf geliyor. Bilmem farkında mısınız? Kamuoyu yoklamalarının önümüzdeki seçimin sonuçları hakkında ne söylediğini bilemem. Ama bir iktisatçı olarak bildiğim bir şey varsa, ekonomik aktörlerin iktidara güvenmedikleri. Nereden mi biliyorum? Baksanıza borsaya ve KKM’ye.