Ali Nail Turan Hem lisans hem de yüksek lisansta ekonomi okudum ama mesleğim sorulduğunda “ekonomistim” demeye korkuyorum. Kendine güven sorunu mu? Birazcık! Ama asıl sorun şu: ekonomistim diyebilmek için mesleğinizin bu olması gerekir. Bunun için de hayatınızı bu meslekten kazanmanız gerekir. Hayatınızı ekonomistlikten kazanabilmek için tüm ekonomi okullarını bilmeli, literatürü takip etmeli ve bu alanda üretim (eğitim ve yazın) yapmalısınız. Mesela Merkez Bankası’nda ekonomist olabilirsiniz. Bunun için önce araştırmacı olarak mesleğe başlamalısınız. Sonra belirli aşamalardan geçerek “ekonomist” unvanını alabilirsiniz. Diğer taraftan, Hiçbir kuruma bağlı olmadan, hiçbir akademik titre sahip olmadan da ekonomist olabilirsiniz. Yeter ki onun gereklerini yerine getirin. Diploma bu gerekliliklerin ilk ve en basit olanıdır. Şekil şartları, yukarıda sayılanları yaptıkça yerine getirilmiş olur. Bu şekil şartlarını sağladıktan sonra ne gerekir? Öncelikle onur şarttır. İstatistik disiplinini “en büyük yalan” olarak da kullanabileceğinizi bilmenize rağmen anladığınızı anlatmalısınız. Elazığlı bir bilge insanın “her şeyin başı matamatık anam!” özdeyişine inanmalısınız. Ama buna inanırken, insan davranışını oluşturan değişkenleri bir denkleme yerleştirirken, unutmuş olabileceğiniz, dikkate almadığınız başka nice değişken olduğunu da göz ardı etmemelisiniz. Bunu biraz daha açmak gerekiyor. “Bilge”mizin sözü, hayata bakışın bilimsel temelleri olması gerektiğini ifade ediyor ancak bu bilimsel temelleri bir bilim kilisesi haline getirmeden kullanmak gerektiğini söylüyor. Özellikle sosyal bilimlerde pozitif bilimlerin bizlere sunduğu araçları kullanırken, bu araçların bizi ulaştırdığı sonuçları, sosyal bilim kriteri filtresine tabi tutmak gerekiyor. Türkiye 2021 yılının ilk çeyreğinde % 7’lik yüksek bir büyüme hızını yakaladı. Bu durum, ekonominin krizden çıktığının işareti olarak algılanabilir mi? Bazı “ekonomistler” ne kadar şanslı olduğumuzu bazıları ise sorularını ortaya koydu. Şanslı olduğumuzu söyleyen ekonomistler konunun yalnızca dört işlem kısmına odaklandı ve geçmiş dönemdeki verileri bugünkü veri ile karşılaştırdı. Hadi bir taraftan alkışlayalım diğer taraftan da soruları biz de soralım. Yukarıda sayılan gereklilikleri yerine getirebilme uğraşı içerisinde olarak, güncel büyüme rakamları ve içeriğine ilişkin sorularımızı yükseltmenin zamanıdır. BİLGENİN SÖZÜNÜ UNUTMA Aşağıdaki tablo, TUİK’in ilgili haber bülteninden alınmıştır. Herhangi bir hesaplama yapılmadan, sadece bazı rakamlara dikkati çekmekle başlayalım: Bu tabloya göre, Türkiye ekonomisi 2021 yılının ilk çeyreğinde, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %7 büyümüştür. Burada Elazığlı Bilge’nin öğüdünü tutup rakamları karşılaştırırsak hesaplamada bir yanlış olmadığını görebiliriz. Ama “Bilge”mizin sözünü tam anlamak gerekiyor. “her şeyin başı” diyor! Yani hesaplamayı yapmamız gerektiğini ama sonra analize devam etmemizi ve başka unsurları da dikkate almamız gerektiğini salık veriyor…
  • Dikkate almamız gereken ilk etki baz etkisidir. Buna göre, 2019 yılı ilk çeyreğinde yaşanan %2,6’lık küçülmenin ardından, geçen yıl ılımlı bir büyüme gerçekleşmiş ve ardından 2021 yılındaki %7’lik büyüme oranını yakalamışız. Bu oranları değerlendirirken, hacim endeksine göz atmakta fayda var. Söz konusu endeksin 2019 ve 2020 ortalaması sırasıyla 176,1 ve 179,2 görünüyor. Yani ekonomik faaliyetteki gelişme, %7 oranındaki yaygara ile doğru orantılı değil. Baz etkisi ile ilgili ilginç gelişme ise Sn İçişleri Bakanının yaptığı “Temmuz’da ekonomi şaha kalkacak” anlamındaki açıklamadır. Bu açıklamayı yapmak, aşağıdaki tabloyu anladığımızda çok zor değil. Şöyle ki, ekonomi geçtiğimiz yılın ikinci çeyreğinde %10,3 oranında küçülmüş. Hacim endeksine baktığımızda, 170,5’ten 152,9’a düştüğünü görüyoruz. 2021’in ilk çeyreğindeki ekonomik aktivite 2. Çeyrekte aynı kalsa bile, ekonominin 152,9’dan 172,6 düzeyine yükseldiğini (yani %12,9 oranında bir büyüme gerçekleştiğini) göreceğiz. “Bilge”mizin tavsiyesini dikkate alalım ve 172,6 düzeyinin, 2019 yılındaki 170,5 düzeyi ile karşılaştırılması gerektiğini ifade edelim.
Bunu şu şekilde Türkçe’ye çevirebiliriz: 2019 yılı ikinci çeyreğinde Türkiye 170,5 birim üretmiş ama sonra 2020 yılında bu üretim 152,9 birime düşmüş ama bir 2019 yılında yaptığımız üretimi değil 2020 yılındaki pandemi dönemi üretimimizi baz alıyoruz ve “152,9’dan 172,6’ya yükseldik, ekonomimiz “take off” yaptı diyoruz. Eşeğimizi kaybedip sonra geri getirdiklerinde zenginleştiğimizi sanmamızı istiyorlar.
  • Bakılması gereken diğer unsur ise deflatördür. Yukarıdaki tabloda hesaplanan reel gelir rakamları, aşağıda yer alan formül çerçevesinde hesaplanır. Ülkenin nominal geliri 100 birim ise ve deflatör (genel fiyat seviyesi) 100 ise reel geliriniz de 100 birim olarak hesaplanacaktır. Deflatörü TUİK’in marketindeki verilerle hesaplayıp 95 olarak bulursanız reel geliriniz (100/95x100) 105,26 olacaktır.
Bu hesaplamayı TUİK verileriyle değil de ENAG’ın verileri ile yapmış olsaydık büyümemiz ne olurdu? ENAG’ın enflasyon verisinin gerçek fiyat artışını yansıttığını varsayarsak büyüme oranımız %3,5’e düşüyor. |Reel Gelir= (Nominal Gelir/Deflatör)x100| Dolayısıyla, TUİK’in yaptığı fiyat hesaplamaları, memur maaşlarını doğrudan etkilemek yanında ekonomi politikasını yürütenlerin karnesini de belirliyor.
  • Peki, bu “büyüme”den kim ne kadar pay almış?
SORGULAYIN, SORU SORUN Tablodaki veriler, büyüme hızının tarım ve inşaat açısından yüksek olduğunu ifade ediyor. Bu veriyle birlikte, istihdamdaki büyüme hızını karşılaştırdığımızda, sanayideki işverenlerin bu büyümeden aldıkları payın arttığını görüyoruz. Çünkü ücretlerde reel bir artış olmadığı, hatta birçok sektörde gerileme yaşandığı göz önüne alındığında, sektörün büyüme hızı, istihdam edilenlerin artışından daha hızlı ise, söz konusu fark, işverenlere gidiyor demektir. Bunu hizmet sektörü için değerlendirdiğimizde ise çalışanların yaşanan %5 oranındaki büyümeden pay alamadıklarını hatta ellerindekini işverenlere vererek işverenleri büyüttüklerini gösteriyor. Buraya kadar resmetmeye çalıştığım durum, bize anlatılanların mutlaka sorgulanması gerektiğini gösteriyor. Onurlu ekonomistlere düşen şey ise bu sorgulamayı her vatandaş açısından anlaşılabilir halde yapmak ve aktarmaktır. Sosyal bir disiplin olarak ekonomi bu çerçevede deşifre edilip halka aktarılmadığı sürece istatistik ve rakamlar en büyük yalanları söylemenin aracı olmaktan kurtulamayacaktır.
Ali Nail Turan, 1971 yılında K. Maraş’ta doğdu. Liseye kadar K.Maraş’ta lise ve üniversiteyi Ankara’da okudu. 1996 yılında Ankara Ün. SBF İktisat bölümünden mezun oldu. Mezuniyetin ardından bir süre işsiz kaldı ve sonrasında vekil öğretmenlik yaptı. ABD Illinois Üniversitesinden “Ekonomi Politikası” alanında yüksek lisans derecesi sahibi. Bankacılık, dış ticaret, yabancı yatırım alanlarında çalıştı. Bir kamu bankasında uzun yıllar şube müdürlüğü yaptı. İngilizce bilir. İspanyolcayı öğrenmeye çalışıyor. Bir kız bir oğlan iki çocuğu var.