Düşüncenin anarşisi
Düşünce havuzumuzda katılaşan fikirler kendilerini daha çok dayatmaya başlarlar. Daha “tutarlı” bir görüntü sunmak ile beraber daha “cansız” ve sabittirler. Eleştirilme ya da güncellenme olasılıkları düşmüştür. Aynı noktaya atılan bir dikiş gibidirler.
Bugün dijital dünyada benzerlerimizden oluşan bir balonun içinde yaşıyoruz. Arama motorları, bizden aldığı veriler sayesinde ilgimize uygun bir dünyayı kesitsel olarak hizmetimize sunuyor. Bizim gibi düşünenler, dünyaya bizim gibi bakanlar, ilgi gösterdiklerimize ilgi gösterenler… Sanal halk meydanlarında karşılaştığımız komşular yalnızca “bizim gibi” olanlar. Neyi arıyorsak o çokmuş, neye talipsek o arzulanasıymış, neyi söylüyorsak o alkışlanırmış, neyi normal buluyorsak o kabul edilesiymiş gibi görünüyor. Mavi’nin izindeysem tüm dijital dünyanın akışı maviden; yeşili istiyorsam da yeşilden ibaret olmakta. Bu durumda önüm, arkam, sağım, solum; kafamda yaratığım dünyanın bir uzantısı. Fikrimi onaylayan her şey balonumun içinde, ters düşenler ise dışında kalıyor. Bu türden yankı odalarında dünya “aynılar dünyası”. Dolayısıyla bize benzemeyenler bir o kadar yabancı ve “anormal”; bize benzemeyenler bir o kadar uzakta ve tuhaf.
Yankı odaları sanal alemle zirveye taşındıysa da burayla sınırlı değil elbette. İnsan, esasen ezelden beri kendi baloncuklarını el yordamı ile yaratmakta ve bir ömrü onun içinde geçirmekte. Benzer siyasi görüşler ile etkileşime girmek, benzer insanlarla eş olmak, ailesel çerçeve içinde düşünmeye devam etmek, fikirlerimizi onaylayan kitapları okumak, başka bir görüşü olsa olsa çürütme niyeti ile dinlemek… Yani özetle, öteki dünyalara dair en ufak bir bilgi çekirdeğini kendi baloncuğumuzun içine ne yapıp edip sızdırmamak, sızdığında ise bir şekilde asimile etmek.
ZİHİNSEL ŞABLONLARA UYDURULAN DÜNYA
Bilişsel psikolojideki bilgi işlemleme teorileri insan zihninin iç ve dış dünyadan gelen verileri nasıl işlemlediğini, dünyaya dair hipotezleri nasıl oluşturduğunu anlatır. Zihin ekonomik çalışmak isteyen bir aygıttır. Bazı fikirlere ilksel deneyimlerden varır ve genel kanılar oluşturur. Bir iki deneyimden yola çıkarak “dünya güzel bir yer” ya da “insanlar kötü” gibi genellemeler yapması mümkündür. Vardığı bu tür genel yargılar sonrasında zihnin yaptığı; doğru olup olmadıklarına dair yansız bir şekilde veri taramaya devam etmek değildir. Tam tersi, önceki kanılar ile örtüşecek veriler seçilip, yanlışlayacak olanlar elimine edilir. Bir şekilde kaçamadığımız düzeltici/güncelleyici bilgiler ise önceki inançlarımızla uyumlu olacak şekilde çarpıtılır. Yani yeni bir bilgi karşısında “aa, yanılmışım, inancımı güncelleyeyim” deme ihtimalimiz düşüktür. Zihne göre yanılan çoğunlukla dış dünyadır. Yani amaç; çoğunlukla hakikatin keşfi değil var olan kuramların tasdiklenmesidir.
Üzerine düşünülmeyen ve akışına bırakılan bir zihnin bu eğilimi, ekonomik çalışma ve tutarlı bir dünya algısı yaratma ilkesinden beslenir. Var olan şablonları değiştirmek, yeni bilgiler ile eski hipotezleri güncellemek yerine kısa yollar ve taslaklar oluşturulur. Bu, harcanan enerji bakımından daha ekonomiktir. Öncül şablonlara uydurulan bir dünya, insanda “anlamlılık” ve “tutarlılık” dolayısıyla da “hakikat sanrısı” yaratır. Bu şekilde, doğru biliyorum hissi katmerlenerek devam eder. Bu noktada insan zihni onaylayıcı bilgilere karşı git gide daha seçici hale gelen bir dikkat yanlılığı geliştirir.
ENTROPİSİZ ZİHİN
Zihni üzerine düşünmeyen çoğu insan var olan inanç/fikir deposunu bir kez oluşturur ve bir daha çoğu zaman bununla ilgili dramatik bir değişiklik yapmaz. Yankı odalarında yaşamak, mevcut inançlarla aynı paralelde olan verilerin içeri alınması anlamına gelir. Esasen insan, bu süreçte artık bir şey keşfetmiyordur. Öğrenme süreci durmuştur. Bu saatten sonra olan; mevcut inançların obezleşmesi, hali hazırda olan duyguların iyiden iyiye palazlanmasıdır. Zihnimin rotası aynı yönde ilerler, nehir aynı yataktan akar, aynı patikalardan yürünür ve aynı damarlar derinleşir. Olan yalnızca; aynı havuzdaki aynı suyun yoğunlaşması ve aynı koridorlarda aynı havanın esip durmasıdır.
Yani bu; hem sanal hem de gerçek hayattaki yankı odalarında sürekli kendi hipotezlerimizin sürdürüleceği bir veri akışına tabi olduğumuz anlamına gelir. İçeriyi tazeleyecek, canlılığı arttıracak, değişim sağlayacak, “kriz” çıkartacak, dengeyi bozacak, entropi yaratacak dolayısıyla da düşünce dünyamıza yaşamsallık getirecek hiçbir “yeni bilgi” erişimimizde değildir.
AYNI PATİKADAN “DÜŞÜNMEK”
Düşünce havuzumuzda kemikleşen, katılaşan ve yoğunlaşan fikirler kendilerini içeriye ve dışarıya daha çok dayatmaya başlarlar. Daha “tutarlı”, daha “istikrarlı” daha “düzenli” bir görüntü sunmak ile beraber esasen daha “cansız” ve sabittirler. Eleştirilme ya da güncellenme olasılıkları düşmüştür. Bu türden bir zihin sürekli aynı noktadan aynı noktaya atılan bir dikiş gibidir. Çapraz etkileşimler, diyalektik örgüler, çeşitlilik gösterecek türden desenlemeler yoktur. Nöronal izdüşüm açısından da olan şey; aynı bağlantıların aktive olup durmasıdır. Bu, beynin belli bölgelerinin tekrar tekrar kullanılması belli aktivasyon ağlarının ise budanması anlamına gelir.
Nitekim hayatı boyunca düşündüğünü ve fikir ürettiğini iddia eden biz insanlar esasen gerçek bir düşünme edimine adım dahi atmış değilizdir çoğunlukla. Bize öğretildiği gibi düşünmek, ezberlediğimiz rotada fikir “üretmek”, aynı küçük parçadan aynı tümlere varmak yani aslında hep aynı malzemeyi tavada döndürüp durmak ve bir gram değişiklik yaratmamak… Etrafımıza çizilmiş görünmez bir çemberin içerisinde “özgürce” dolaşmak gibidir.
ANARŞİST BİR SORU İŞARETİ
Gerçek bir “düşünme” eylemi düşünceler üzerine düşünmeyi gerektirir. Öncül fikir, inanç ve bilgileri analitik bir süzgeçten geçirmek ve onları sarsacak yeni verilere kapıları açmak; düşünmenin olmazsa olmazıdır. Karşı pencereden giriş yapan rüzgar sayesinde fikirler cereyan eder. Her zaman yürünen patika, her daim akılan yolak dışında bir kanaldan gitmek gerekir. Sarsıntı yaratmayan düşünme eylemi kocaman bir soru işaretidir. Yeni bilgilerin, düşünsel baloncuklarda bir delik açması gerekir. Ana şablonlar darbe yediğinde, çekirdek inançlar güncellendiğinde, yeni bilgiler eski taslakları değiştirdiğinde gerçek bir “üretim” söz konusu olur. Ancak bu takdirde düşünme, keşif veya öğrenme sürecinden bahsedebiliriz. Aksi türlüsü aynı şarkının, aynı notalarını daha şiddetli çalmaktan başkası değildir.
Bu nedenle içeri yeni havayı sokacak anarşik soru işaretlerine tutunmak önemlidir. Pencereleri açacak da güzergahı değiştirecek de şablonlara dinamit yerleştirecek de onlardır. Anarşik sorular ölü bir “düzenlilik” yerine nefes alan bir entropi yaratırlar. Bu, daha güçlü ve sağlam inşalar için gerekli olan dağılmadır.