Loading...
Düşük faiz politikası ile enflasyon kontrol altına alınabilir mi?
Maliyet enflasyonunu sınırlandırmak için dünyadaki merkez bankaları faiz artışına yöneldiler. Türkiye’de ise düşük faiz sebebiyle döviz kuru üzerinde halen ciddi bir baskı söz konusu.
Türkiye’de enflasyon, son beş yıl içerisinde kontrolden çıkmış durumda. Enflasyon oranındaki her bir birimlik artış, sabit gelirli kesimin bir miktar daha yoksullaşmasına neden oluyor. 2000’li yılların başında yaşanan göreli düşük enflasyon dönemi ülke içinde izlenen amacı belirsiz politikalar ile son bulurken, sene başından bu yana küresel düzeyde yaşanan gelişmeler enflasyon oranının bir süre daha kontrol altına alınmasının mümkün olamayacağının sinyallerini veriyor.
Küresel düzeyde enflasyon artışına yönelik izlenen politika, daha çok faiz oranlarının artırılması yönünde. Türkiye’de ise tersi bir strateji ile faiz oranları düşürülüyor ve makro ihtiyati politika araçları ile enflasyon oranı kontrol altında tutulmaya çalışılıyor. Peki gerçekten faiz oranlarını düşürerek enflasyon oranını kontrol altında tutmak mümkün mü?
Enflasyona etki eden faktörleri basitçe üç başlık altında toplamak mümkün: talep artışı, maliyet artışı ve uzun dönemli enflasyon beklentisindeki artış. Eğer izlediğiniz politikalar ile bu artışları sınırlandırabilirseniz, enflasyonu kontrol altında tutabilirsiniz.
DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASI KREDİYE OLAN TALEBİ ARTIRDI
Talep artışının ana belirleyicisi ekonomideki para miktarı ve bu paranın elden ele dolaşma hızıdır. Eğer bir şekilde ekonomiye bol miktarda ulusal para girişi olursa, bu paranın ekonomide mal ve hizmet talebini artırması kaçınılmaz olur. Hele ki insanlar yarın öbür gün fiyatların daha da artacağına dair bir beklentiye girerlerse, paranın elden ele dolaşımı ve fiyatların artışı daha da hızlanır.
Türkiye’de merkez bankası yönetimi 2021 Eylül’den bu yana faiz oranlarını düşürerek ekonomik birimlerin bankalardan daha fazla para talep etmesine neden oldu. Ekonomiye giren para, hızla mal ve hizmetlere yöneldi ve fiyatları artırdı. Şimdi ise açıklanan çeşitli makro ihtiyati politika araçları ile kredilerdeki artış hızı frenlenmeye çalışılıyor. Normalde yüksek faizin yapacağı iş, makro ihtiyati politika araçları ile yapılmaya çalışılıyor. Ancak sorun şu ki açıklanan her bir araç sistemin yapısını daha da karmaşık hale getiriyor ve ekonomi üzerindeki belirsizliği artırıyor.
DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASI MALİYET ARTIŞININ DA NEDENLERİNDEN BİRİ
Maliyet artışının ana belirleyicisi emtia fiyatlarındaki artışlar. Petrol, doğalgaz, demir, buğday gibi ürünlerin küresel düzeydeki fiyatlarında meydana gelen artışlar, firmaların maliyetlerini artırıyor. Son dönemde küresel düzeyde yaşanan enflasyon probleminin arkasında bu husus var. Türkiye’de ise küresel fiyat artışlarına ilaveten döviz kurunda yaşanan artışlar, maliyetlerin daha da artmasına neden oluyor.
Maliyet enflasyonunu sınırlandırmak için dünyadaki merkez bankaları peşi sıra faiz artışına yöneldiler. Bu davranışın arkasında, faizlerde yaşanan artışın paraların bir kısmının faizde değerlendirilmesine neden olacağı ve küresel düzeyde emtialara olan talebi sınırlandıracağı düşüncesi var. Nitekim merkez bankalarının faiz artışlarını takiben küresel piyasalarda emtia fiyatlarındaki yaşanan gelişmeler, bu stratejinin beklenen etkiyi vermeye başladığı izlenimini veriyor. Türkiye’de ise faiz oranlarının olması gerekenin altında seyretmesi sebebiyle döviz kuru üzerinde halen ciddi bir baskı söz konusu. Bu baskı sebebiyle maliyet kanalının enflasyon üzerinde Demokles’in kılıcı gibi durduğu bir gerçek.
DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASI ENFLASYON BEKLENTİLERİNİ DE BOZUYOR
Enflasyonu artıran üçüncü değişken ise uzun dönem enflasyon beklentilerindeki artıştır. Köşedeki nalbur, arka sokaktaki pastane, yol üzerindeki kebapçı ürünlerinin fiyatını ne kadar artırması gerektiğine karar verirken bir göstergeye ihtiyaç duyuyor. İktisatta bu göstergeye çapa adını veriyoruz. Merkez bankasına güvenin yüksek olduğu bir ekonomide, ekonomik birimler fiyatları merkez bankasının yıl sonu enflasyon hedefine bakarak belirler. Yani çapa, enflasyon hedefidir. Ekonomide bir sorun ortaya çıksa bile merkez bankası yöneticileri çıkar ve hedefin tutacağına dair beyanatta bulunurlar. Eğer para politikası yönetimi yeterince güvenilirse, bu açıklamalar uzun dönemdeki enflasyon beklentilerinin sabit kalmasına neden olur. Bu da enflasyon oranının kontrol altında tutulmasına imkân verir.
Türkiye’de enflasyon hedefi uzun yıllardır yüzde beş düzeyinde. Artık kimse enflasyon hedefini ciddiye almıyor. Merkez Bankası yönetimi enflasyon hedefi üzerindeki ciddiyeti kaybedince bu kez enflasyon beklentilerini yönetebilmek için yıl sonu enflasyon tahmini adı altında bir değişken açıklamaya başladı. Ancak açıklanan her enflasyon raporunda, bir önceki raporda ilan edilen tahminden daha fazla tahmin açıklandığı için yıl sonu enflasyon tahmini de çapa görevini yitirdi. Ekonomik birimler bu kez başka bir çapa arayışına giriştiler. Bu çapanın günümüzde döviz kuru olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
Döviz kuru artar artmaz -mesela- çok kısa bir zaman içinde ikinci el otomobil fiyatları veya marketlerde satılan bazı ürünlerin fiyatları artmaya başlıyor. Bunu hemen diğer firmaların fiyat artışları takip ediyor. Yani döviz kurundaki artış kısa zamanda fiyatlara yansıyor. Günümüzde yapılan birçok akademik çalışma, döviz kurundaki artışın giderek daha kısa sürede enflasyona yansıdığına dair bulguya işaret ediyor. Bu çalışmalardan biri merkez bankasına müdahalenin başladığı 2013 yılından bu yana, özellikle müdahalelerin başkanı görevden alma şeklinde görülmeye başlandığı dönemden bu yana, döviz kurundaki artışın enflasyon üzerindeki etkisinin günümüze yaklaştıkça giderek arttığına dair bulgular ortaya koyuyor.[1]
Günümüzde enflasyonla mücadele en etkili aracın, merkez bankasının enflasyon konusundaki kararlılığı ve bu kararlılığın çeşitli iletişim araçları ile topluma aktarımı olduğu hususunda bir uzlaşı mevcut. Politika faiz oranı ise merkez bankalarının kararlılığının en önemli sinyali. Eğer Merkez Bankası faiz üzerinden kararlılığını gerçekten gösterebilirse, banka tarafından belirlenecek değişken de toplum için çapa görevi üstlenebilir. Çapanın en önemli özelliği, gemi açık sularda rüzgâra veya akıntıya maruz kalsa bile geminin sürüklenmesini ve rotadan çıkmasını engellemektir. Enflasyonu kontrol altına almak ve istikrarlı büyüme/istihdam rakamlarına ulaşmak için çapanın ne derece önemli olduğunun altını çizip kurumların fiili olarak yeniden bağımsız ve güvenilir hale getirilmesi gerektiğini sanırım tekrar hatırlatmak gerek.
---
[1] Bu konu ile ilgili Savaş Gayaker, Erkan Ağaslan ve Buket Alkan ile birlikte gerçekleştirdiğimiz “The deterioration in credibility, destabilization of exchange rate and the rise in exchange rate pass-through in Turkey” isimli çalışmaya bakılabilir.