Loading...
Yüksek enflasyon koşullarının hanehalkı gelirlerinde yarattığı tahribatla birlikte bu yüksek işsizlik yurt içi talebin istikrarsız olmasına ve azalmasına neden olmaktadır.Diğer yandan Türkiye ekonomisi aşağıdaki grafikte (Grafik1) görülebileceği gibi %20 seviyesine yakın geniş işsizlik problemi ile karşı karşıyadır. Yüksek enflasyon koşullarının hanehalkı gelirlerinde yarattığı tahribatla birlikte bu yüksek işsizlik yurt içi talebin istikrarsız olmasına ve azalmasına neden olmaktadır. Daha açık olarak artan yoksullaşma ve yüksek işsizlik, yukardaki sorunlara ilave olarak Türkiye ekonomisinin uzun süre sürdüremeyeceği sorunlardır. Her ne kadar yüksek işsizliğin varlığı ücret baskısı yarattığından firmalar için maliyet azaltıcı bir unsur olarak görülse ve özellikle ihracatçı firmalar için rekabet avantajı sağladığı düşünülse de bu hatalı bir bakış açısı ve kavrayıştır. Zira dış talebin gittikçe kötüleştiği koşullar altında iç talebin de daralması ve artan yoksullaşma firmaların kârlıklarının da zaman içinde azalmasına neden olabilecektir. Ayrıca bu biçimde ihraç fiyatlarının baskılanması dış talebi artırıcı olmayacağı gibi dış ticaret hadlerinin lehimize olmasına neden olarak da ticaret açıklarını büyütücü bir unsurdur. Kaldı ki Euro’nun son dönemde Dolar karşısındaki değer kaybı da yine ticaret hadlerinin aleyhimize olmasına yol açmaktadır. Aynı hatalı bakış açısı TCMB faiz kararında da görülmektedir. TCMB iç ve dış talebin yavaşlamasını gerekçe göstererek faiz indirmektedir. Bu iki nedenle hatalıdır; Birincisi, Heterodoks ve özellikle post Keynesyen iktisatçıların sıkça vurguladıkları gibi yatırımlar faize değil talep beklentilerine duyarlıdır. Yani yoksullaşma artarken faizlerin düşürülmesi yeni yatırımlar için cezbedici değildir. Öte yandan düşük faiz ile gelirlerdeki erimenin kredilerle tamamlanması düşüncesi de hatalıdır. Zira tüketici kredileri yoluyla sağlanabilecek talep artışının geçici olduğu firmalar tarafından öngörüldüğünden yeni yatırımları teşvik etmeyecektir. Üstelik gelirler artmadan hane halkının bu biçimde borçlandırılması finansal istikrarı olumsuz etkileyecektir. KKM’nin kamu borcunu artıracağı ve vergileri yükselteceği yönünde kopartılan fırtına gereksiz iken hanehalkı borçluluğunun artması yani özel borçların yükselmesi finansal istikrarsızlığın ana kaynağıdır. Kamu borcu değil özel borçlar sorundur. İkincisi (ikinci neden olarak) bizim gibi dövize bağımlı bir ekonomide büyük merkez bankaları faiz artırırken ülke merkez bankasının faizleri düşürmesi yukarıda bahsettiğim finansman zorluklarını daha da katlayabilecek bir faktördür. Üstelik TCMB rezerv pozisyonu böyle bir politikaya izin vermemektedir.
KKM’nin kamu borcunu artıracağı ve vergileri yükselteceği yönünde kopartılan fırtına gereksiz iken hanehalkı borçluluğunun artması yani özel borçların yükselmesi finansal istikrarsızlığın ana kaynağıdır. Kamu borcu değil özel borçlar sorundur.Diğer yandan BBDK tedbirleri kredilere özellikle firma kredilerine sınırlama getirmiş özellikle ihracatçı firmaların teşvik edilmesi tercih edilmiştir. Bu aynı zamanda kredilerin amacı dışında kullanımını önlemesi bakımından da önemlidir. Ancak tüm bunlar yani ithalatı bu biçimde baskılamak da tek başına çözüm sağlamayacaktır. Sonuç olarak Türkiye ekonomisinin problemlerinin çözümü kısa vadeli ve basit değildir. Para ve Maliye politikalarımızla dış talebe etki edemeyeceğimize göre iç talebi artırıcı, istihdamı yükseltici politikalara kamu öncülüğünde yönelebiliriz. Yani ücretleri baskılayıcı değil artırıcı, enflasyon hedeflemesi gibi işsizliği yükselten değil tam istihdamı hedefleyen politika setine ihtiyacımız var. Grafik 1. TUİK İşsizlik Verileri