Dünya ekonomisi neden yavaşlıyor, Türkiye’ye nasıl yansıyacak?

Abone Ol
Dünyanın tedarik merkezi Çin’de büyüme %4’e düşüyor. Orada üretilemeyen mal ve arz sorunu, enflasyon demek. Vietnam ve Tayvan’daki COVID-19 dalgaları, petrol fiyatlarında beklentinin üzerindeki fiyatlar, Avrupa’da doğalgaz ve elektrik fiyatlarındaki artışlar… Küresel üretim yılın başından üçüncü çeyreğin sonlarına kadar yaygın hammadde darboğazları yaratarak, emtia fiyatlarını canlandırıp zirveleri zorlayarak ve tabii enflasyondaki keskin artışları körükleyerek sıcak bir dönem geçirdi.  Hatta imalat sanayi son 10 yılın en iyi performansını gösterdi.  Sanayi üretimi yansıtan PMI verileri hemen her ülke için yükselirken, aşıya erken ve yaygın erişimi olan gelişmiş ülkelerde rekor seviyelere ulaştı. Bununla birlikte, sıcak bir yazın ardından, üretim patlamasının üçüncü çeyrek içinde bir yerlerde zirveden dönüş yoluna girdiği izleniyor.  Son gelişmeler, gelen veriler hep bu yönde. ÜRETİMDEKİ BU ARTIŞIN ARKASINDAKİ NEDENLER NELERDİ? Bir kere pandemi ile gelen yasaklar talebi hizmetler sektöründen başta elektronik ürünleri olmak üzere temel mallara doğru değiştirdi.  Sadece ABD’de değil, dünyanın hemen her ülkesinde evden çalışma ile değişen yaşam biçimi ofis-iş hayatının karışması yeni düzeni ve yeni ihtiyaçları beraberinde getirdi. Bu değişen talep yapısına kaynak kısmen turizm ya da restoranlar gibi azalan sosyal giderlerden kaynaklanırken, bir kısmı da özellikle gelişmiş ülkelerde kamunun verdiği doğrudan gelir desteklerinden elde edildi. Harcanabilir gelir arttı ve konut sektörü ile bağlantılı harcamalar neredeyse her ülkede yükseldi.  Tüm bunlarla beraber dünyada şirketler sermaye harcamalarını artırmak zorunda kaldılar. Kimi evde çalışan elemanlarına iş ortamı yaratabilmek için kimi de artan mal talebine yetişebilmek için. Bu faktörlerin hemen hepsi artık yerinde değil. COVID-19 bitmedi ama aşılama ile hizmetler sektörü canlandı, turizm ve restoranlar hayata döndü; çalışanlar yeniden ofislerine gitmeye başladılar. Talep yeniden mallardan hizmetlere doğru normalleşerek yön değiştirdi. Pandemi yasaklarında gelişmiş ekonomilerde verilen doğrudan gelir destekleri süresini doldurdu. Pandemi dönemi birikimleri azalma eğilimine girdi. Hepsinden önemlisi, küresel bazda enflasyon yükseldi ve günlük hayatta hissedilir hale geldi. Enflasyondaki sert yükseliş reel gelir artışına da negatif bir dürtü katmakta. COVI19 kriziyle yaşanan ani ve sert daralmayı çok güçlü bir toparlanma izledi.  Bu süreç tamamlandı ve artan enflasyonla beraber önümüzdeki çeyreklerde küresel büyümeye ilişkin aşağı yönlü riskler arttı. Üstelik, beklentilerin aksine ekonomik aktivite yavaşlama işaretleri gösterirken enflasyon beklenenden uzun süren tedarik sorunları ve şimdilerde üzerine eklenen enerji krizi nedeniyle artık daha kalıcı.  Başka bir ifadeyle 2021 üçüncü çeyreğinde gerçekleştiği düşünülen üretim döngüsündeki zirve, ekonomik aktivite özellikle imalat sanayii zayıflamaya başlarken ne üretim darboğazları belli başlı emtia fiyatlarından kaynaklanan enflasyonist baskılar azaldı. Brent petrol varil başına 83 dolarda, pamuk, tahıl, doğalgaz, elektrik fiyatları yeniden yükselişte; kiminde rekorlar izlenmekte. Navlun fiyatları 2022 sonlarından önce normale yaklaşacak gibi değil. ÖNÜMÜZDEKİ YIL KÜRESEL EKONOMİNİN DAHA SOĞUMASI İÇİN YETERİNCE NEDEN VAR Bunların başında dünyanın tedarik merkezi Çin ekonomisi geliyor. Emlak piyasasında Çinli Evergrande’nin temerrüt ve muhtemelen iflasla sonlanacak depremi sektörün içinde ve sektörle etkileşim hakindeki yan sektörleri de vuracak. Bu sene %8,5 civarı büyümesi beklenen Çin ekonomisinde seneye büyüme beklentisi %4 kadar düşük. Enerji kısıntıları çoktan üretim miktarını aşağıya çekmeye başladı. “Orada” üretilemeyen mal “burada” aramalı olarak kullanıldığından ortaya çıkan arz sorunu, enflasyon demek. Çin enerji darboğazı ile boğuşan tek ülke değil. Avrupa tarafında doğalgaz ve elektrik fiyatlarında izlenen sert sıçrama hem üretim seviyesini düşürüyor çünkü fabrikalar zorunlu aralıklar vermek durumunda kalıyor; hem de ürün fiyatlarını artırarak enflasyonun Euro bölgesinde daha uzun soluk bulmasına neden oluyor. Mevcut enerji fiyat artışı soğuk geçecek bir kışla birleşip bahara kadar kalırsa, Euro bölgesinde beklenen enflasyonunu neredeyse 1 tam puan yukarı itecek. Bu da gelir aşınması nedeniyle tüketim tarafından da darbe anlamına gelecek. Petrol fiyatlarında beklenenin üzerine yönelen fiyatlar enerji krizi ve OPEC+’nın üretim politikası ile birleşince daha uzun aylar boyunca bizlerle.  Bu da öncelikle ABD’nin %5 civarındaki enflasyonun düşme potansiyelini geciktirecek bir etki olacaktır. Tedarik zinciri kesintileri devam ediyor. Çin’den öteye Vietnam ve Tayvan’da da COVID-19 dalgaları üretimi aksatmakta. Üretim bir kalk bir dur devam edince çalışanlar şehirlerine dönüyor ve bu sefer de emek kıtlığı baş gösteriyor. Mikro çip sıkıntısı otomobil endüstrisi için sorun olmaya devam ederken yeni yeni ürünlerde arz sıkıntıları üretim darboğazlarına neden oluyor. Aşılama ile unutuyoruz ama COVID-19’a bağlı ölümler dünyanın hemen her ülkesinde aşılanmayanlar arasında yoğunlaşarak devam ediyor.  Kış ayları farklı olmayacak; hatta mevcut trend artacak çünkü yasaklar yok ve kapalı yerlerde bulaşma riski çok daha fazla. Kısaca henüz dünya sürü bağışıklığından çok uzak bir noktada. Bu da hem bilinmezlik demek hem de tedarik zincirlerinde önemli aksaklıkların devamı demek. Ekonomik açıdan enflasyon demek. Soğuk hava dalgası hastalığın yaygınlaşmasını artırırken yeni varyantlar çıkma olasılığı da var tabii. Bir faktör de yükselen ve uzun soluklu olmaya başlayan enflasyon dalgasına karşı artık para politikası yapıcıları tepkisiz kalamayacak aşamada. Normal şartlarda ekonomiler yavaşlama işaretleri verirken ve pandemi tam bitmediğinden para politikasında sıkılaştırma merkez bankalarının aklına gelebilecek son adım. Fakat şartlar normal değil. 10 yıldır izlenmeyen bir enflasyon hem maliyet hem talep kaynaklı. ABD merkez bankası Fed artan belirsizliklere rağmen tahvil alım programını azaltmaya bu sene bitmeden başlayacak ya da zamanını 2022 başı olarak ilan edecek. Avrupa merkez bankası arkadan gelecek.  Gelişmekte olan ekonomiler (Türkiye bilinen nedenlerle hariç) çoktan ilk adımları atarak faizleri yükseltmeye başladılar bile. Faiz artışı, daha sıkı para politikası başlı başına ekonominin soğutulması demek. Tüm stagflasyon tartışmalarına rağmen, 2008 Küresel Finansal Kriz’den bu yana yaratılan para arzı nedeniyle artan enflasyonu uzaktan izleme lüksü hiçbir merkez bankasının yok. Dünyada en yüksek enflasyona sahip ilk beş ülke arasındaki Türkiye’nin de kesinlikle yok ancak burada gerçeklikten kopmuş bir ekonomi yönetimi olduğundan gerekli önlemler devreye alınamıyor. Türkiye ekonomisinde politika yapıcılar dünyadaki gelişmelerden bihaber görünse de esasında ekonomideki yaşananlar dünyadan kopuk değil. Baz etkisi ve pandemi dönemi ezici ağırlıkla sanayiye aktarılan destekle 2021’de %9 büyüyecek Türkiye ekonomisi önümüzdeki yıl %3-4 arası büyümeye düştüğünde elinde çok daha büyümüş bir enflasyon sorunu ile kalakalacak. Tabii işsizlik ve yoksulluk konularında da bir arpa boyu yol kat edilememiş olacak.