Dünya 5’ten büyükmüş gerçekten

Abone Ol
Uluslararası İlişkilerin 1648’ten bu yana kuralı bu. Rusya camı kırdı, alarmları çaldırdı. Macunu tüpten, cini şişeden çıkardı. Bundan sonra masayı deviren masayı toplamakla mükellef. “Dünya 5’ten büyüktür” sloganının patentinin acilen alınması gerekiyor. Çünkü Erdoğan bunu yapmazsa Zelenskiy yapacak. Rusya sadece kendi dâhil 5 ülke ile “kendisinin Ukrayna’da ne kadar yerinde bir hareket yaptığına” dair oylamadan destek buldu. Rusya’nın Ukrayna’yı yerle bir edebileceğine dair bir kuşku bulunmuyor. Ama bunu ancak atom bombasıyla yapabilirsiniz. Kendi sınırları dâhilinde takılan ülkeye atom bombasını ancak bir deli atar. Putin’de sağlıklı düşünme yetileri bayağı azalmış olsa da henüz delirmedi. O yüzden konvansiyonel silah ve yöntemlere başvurmak zorunda. Fakat ne yaparsa yapsın gerçek değişmeyecek. Tereddütsüz olarak dünyanın üzerinde asılı kalacak: Rusya raconu bozdu. Racon neydi? Racon sevgi miydi emek miydi? İkisi de değil 1648 yılında Westphalia’da yazılmıştı racon : “O sınırı geçmeyeceksin.” Sınırı geçen cezayı öder… Uluslararası İlişkilerin 1648’ten bu yana kuralı bu. Rusya camı kırdı, alarmları çaldırdı. Macunu tüpten, cini şişeden çıkardı. Bundan sonra masayı deviren masayı toplamakla mükellef. İktidar blokunu Rusya-Ukrayna arasındaki savaşta kıvranırken görmek oldukça üzücü. Tam olarak anlamadılar ne olduğunu. Putin reisin, “Dostum Putin”in saldırganlığına; Dünyayı karşısına almasına biraz şaşırdılar. Diğer tarafta SİHA’lara şarkı düzen Ukraynalılar. Kimden yana duracağız? Bu büyük sorunun cevabını bulamayınca ve savaşanlar da “gavur” olunca en iyi bildikleri repliklerden dalışa başladılar: “Bak gördün mü savaşanlar mavi gözlü sarışın olunca, nasıl ezberleri bozuldu” “Gördün mü Ukrayna’dan gelen mülteciye kucak açıyorlar fakat Suriye’den gelince kovuyorlardı” “Gördün mü İsrail’de öldürülen çocuklar umurlarında değildi ama Ukrayna’lı çocuklar için kendilerini paralıyorlar” gibi. Tabi bir de İsmail Kılıçarslan “style” “Komedyenden Başkan mı olur?” diskuru geldi. Herhalde Cem Yılmaz-Tarkan-Şahan-Sezen Aksu dörtlüsü İsmail’de korkuyu Meksika dağlarına taşımış. Bir zamanların ezilenlerden yana İsmail’i, “Ukrayna’nın başını yaktın Zelenskiy” deyip Vladimirlerden dişinin kestiğine kafa kol daldı. Tarık Tufan’ın bile katlanamadığı kadar antipatik bir siyasi/pragmatik/oportunist/makyavelist İslamcıdan daha yaratıcı eleştiri beklemezdik zaten. Sonuçta konu döndü dolaştı 20 senedir ülke yöneten bu siyasi İslamcıların bir arpa boyu yol alamadığı gerçeğine evrildi. Hepsinin gözü sarayda, Reiste… Oradan işaret bir türlü gelmiyor. Hep “oyunun içinde oyun”, sağdan gelip soldan vurmayı tasarlıyorlar. Bu zamana kadar öyle oldu. Türkiye’de dış politika diye bir kavram AKP devri iktidarında hiçbir zaman iç politikadan bağımsız olmadı. Bakmayın şimdi Montreux’nün 100 faydasına dair nutukları, bu ülkede cumhuriyete perde arası tanımlaması yapan cüretin derdi ideolojikti ve bu hayal onları 20 yıl efsunlu bir halde yaşattı.
AKP kadroları ekonomi bilmiyor, matematik bilmiyor, dış politika bilmiyor, siyaset bilmiyor. Bildikleri tek şey kurumlarının üstüne basa basa gelip, kurumlarının içini boşalttıkları ülkenin sonsuza dek kendilerince yönetilmesi.
Bu noktada dün Meral Akşener’in kitabın tam ortasından konuşup AKP’nin ve onun yandaş ekibinin deyim yerindeyse içinden geçişini tüylerimiz diken diken izledik. Hiç lafı evirmedi çevirmedi Akşener, “kibarlığa gerek yok” dedi. 2 ayyaş dediklerinden birincisinin Atatürk : 1.Dünya Savaşından bir ülke çıkaran bir dahi. İkincisinin İnönü : 2.Dünya Savaşında ülke yıktırmayan bir deha, olduğunu bağıra bağıra söyledi. Bunla da yetinmedi Atatürk’ün annesi için genelevde çalıştı sözlerinin söylendiğini haykırdı. Akşener’in bu lirik konuşması çerçevelenmelidir… AKP kadroları ekonomi bilmiyor, matematik bilmiyor, dış politika bilmiyor, siyaset bilmiyor. Bildikleri tek şey kurumlarının üstüne basa basa gelip, kurumlarının içini boşalttıkları ülkenin sonsuza dek kendilerince yönetilmesi. Ukrayna-Rusya savaşının ülkesini demir yumrukla yöneten bir liderin yapacaklarının sınırını göstermesi bile onlarda herhangi bir etki yaratmıyor. Tarihi, olayları her zamanki gibi eğip büküp reisinin gözünden zihnini okumaya çabalıyorlar. Rus uçağı düştüğünde arsızca alkış tutan “echel-i mutlak”(kara cahil) öğretmenlerin durumuna düşmemeye çalışarak, kenardan batı uygarlığına bindirme yaparak durumu kurtarıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti bu denli kaliteden yoksun, düşük kalibreli analiz yeteneği barındırmayan bir “entelijensiya karikatürü”ne muhtaç bir siyasi iktidar tarafından yönetilmesinin bunca güçlüğüne rağmen, Montreux gibi dâhiyane kurgularla zor zamanları aşıyor. Bu umudumuzu tazeleyen bir gerçeklik. Bunun için ne kadar şükretsek azdır. (NOT: Bu yazı geçen hafta yazıldı, teknik nedenle bugün yayınlandı.)