Dört nala Asya steplerine
TABİİ İNŞAATSIZ OLMAZ
Biden muhtemelen şöyle konuştu:
“Siz S-400’le devam edin, biz de YPG ile devam edeceğiz. Kusura bakmayın. Hani bu arada içerideki Kürt sorununuzu çözerseniz belki YPG meselesi sizin için sorun olmaktan çıkar. Libya’daki Arap unsurlarını da çıkarın. Sizin askeriniz, üssünüz sorun değil ama Suriyeli savaşçıları orada tutmanız ülkenin zararına. NATO müttefikleri de aynı şeyi söylüyor. Suriyeli Çeçen, Çinli ne kadar El Nusra’cı varsa gitmeli.”
Bizim taraf da belki şöyle demiştir:
“Biz de NATO’nun önemli bir üyesiyiz. 60 yıllık katkımız var. Kabil Havalimanı’nın yönetimi konusuna talibiz. Tabii sadece havalimanı ile olmaz. Ülke yıkıntı halinde. Bizim çok iyi müteahitlerimiz var. NATO masrafı karşılasın, inşaat işine girelim. Böylelikle Talibana katılacak gençlere de istihdam yaratırız.”
BİR KISRAK BAŞI GİBİ ORTA ASYA’YA GERİ DÖNMEK
Ve evet. Avrupa ve ABD’nin bu çok heyecanlanmadığı ama “eh giderlerse bari oraya gitsinler” dediği Afganistan görevi aslında Ak Parti Dış politikasının artık Bakü’yü bile rahatsız eden, “SİHA’mız var, İnşaat şirketlerimiz var” sloganı ile işlediğinin ispatıdır. Türkiye artık batı için demokrasi modeli, piyasa ekonomisi, eşitlik, laiklik ve İslam meselesiyle birlikte anılmayacaktır.
Silah üreten, habire silahları ile gururlanan, heryere silah satmaya ve ABD’nin Orta Asya’daki ayak izi olmaya talip olan bir ülkeye kimse “ya dur, biz senin için daha iyi planlara sahiptik” demez. Merak eden Saddam’ın hayatını okusun.
Hatta Ankara’nın yaratıcı ve “bileşik kaplar cinliği” taşıyan “yabancı savaşçılar” politikasında belki de Libya’daki Nusracıları uçaklarla Kabil’e nakletmek de olabilir. Nasılsa alıştı bu arkadaşlar uçaklarla oradan oraya indirilmeye. Yorulunca İstanbul’da Antep’teki dairelerinde aylarca dinlenip maaş almaya. Büyük güç olmanın sırrı: Radikal dinciyi oradan boşalt buraya doldur.
Ama bu arada tabii Afganistan’da binlerce askerini kaybeden Rusya, sakin ve soğukkanlı bir biçimde “gelmeseniz sizin için iyi olur, o adamları da getirmeyin” mesajı verdi bile.
“Çin’i de dengeleriz, ona tampon, buna kalkan oluruz, sizin için ölürüz” diye yırtınıp, ileri karakolluk görevini Asya steplerine çekenler, “Türkleri Asya’ya süreceğiz” diyen Lord Curzon’un hayallerini yerine getireceklerini bir kez daha düşünsünler. Ayasofya düşmez, Kudüs düşmez. Ama Kabil’e davetsiz giden, Mezar-ı Şerif’te kalabilir.