Pazar Politik Gündem

Dolar hakimiyetinin sonu mu?

Abone Ol
Dolar uluslararası rezervlerde birinci sıradaki konumunu koruyor olmakla birlikte payında yavaş da olsa bir gerileme söz konusu. IMF’nin 2022’de yayınladığı bir çalışmaya göre, Amerikan dolarının uluslararası rezervlerde 1999’da yüzde 71 olan payı 2021’de yüzde 59 olarak gerçekleşmiş. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, uluslararası düzenin geleceğine dair pek çok tartışmayı ön plana çıkardı. Bunlardan biri de rezerv para birimi olarak Amerikan dolarının akıbeti. Konu aynı zamanda uluslararası liberal düzenin krizi ve çok kutupluluk tartışmalarıyla da yakından ilgili. Çok kutuplu bir dünyanın eşiğinde olduğumuzu düşünenler, dolar hâkimiyetinin sonunun da yakın olduğunu iddia ediyorlar. Rusya’nın doğal gazı için ruble ile ödeme şartı getirmesi, Suudi Arabistan’ın Çin’e yuan ile petrol satmayı düşünmesi ve bazı merkez bankalarının rezervlerinde dolara ayırdıkları payı azaltmaları gibi kimi gelişmeler, Amerikan dolarının yaklaşan sonunun emareleri olarak yorumlanıyor. Buna karşılık Soğuk Savaş sonrası kurulan liberal uluslararası düzenin –değişerek de olsa— devam edeceğini düşünenler, Amerikan dolarının tahtının güvende olduğu kanısındalar. Bu yazıda Amerikan dolarının karşı karşıya olduğu ekonomik ve siyasi meydan okumalara rağmen neden uluslararası finansal sistemdeki merkezi konumunu sürdürdüğünü ve hangi şartlar altında bu durumun değişebileceğini tartışacağım. “Amerikan dolarının sonu mu geliyor?” aslında bütünüyle yeni bir soru değil. 1970’lerden günümüze yaşanan ekonomik dönüşümler doların zaman zaman sorgulanmasına neden oldu. 1944 yılında Bretton Woods’ta temelleri atılan uluslararası düzenin en önemli unsuru belli başlı para birimlerinin dolara, doların da altına endekslenmesi idi. Savaş sonrası hem ulusal ekonomilerin yeniden yapılandırılmasında hem de Amerikan hegemonyasının kurulmasında önemli rol oynayan Bretton Woods sistemi, ABD’nin artan dış ticaret açığı nedeniyle zora girdi. Nixon Yönetimi’nin 1971’de doların altına dönüştürülebilirliğini kaldırmasıyla Bretton Woods sistemi fiilen sona ermiş oldu. Burada dikkate değer unsur altın konvertibilitesinin bitmesine rağmen doların rezerv para statüsünün güçlenerek devam etmiş olmasıdır. ABD’nin OPEC ülkeleriyle petrolün sadece dolar ile satılması konusunda varmış olduğu mutabakat (petro-dolar sistemi), doların hakimiyetini korumasına yardımcı oldu. Küresel ticaretin genişlemesiyle birlikte bazı yükselen ekonomilerin para birimleri rakip rezerv paralar olarak ortaya çıktıysa da bu durum doların başat konumunu değiştirmedi. 1980’lerde dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Japonya’nın para birimi yeni uluslararasılaştırma çabaları sınırlı kaldı. 1999’da AB’nin ortak para birimine geçmesiyle birlikte bu sefer de euronun doları tahtından edip edemeyeceği sorusu gündeme geldiyse de euro ancak ikincil bir rezerv para olarak kendisine yer buldu. Son dönemde Amerikan dolarının uluslararası ayrıcalığına yönelik en ciddi meydan okuma kuşkusuz Çin yuanından geliyor. Çin’in 2001’deki Dünya Ticaret Örgütü üyeliğinin ardından ivmelenen ihracat-odaklı ekonomik büyümesi, yuanın uluslararasılaşması beklentisini beraberinde getirdi. 120’den fazla ülkenin bir numaralı ticaret partneri konumunda olan Çin, para birimini yaygınlaştırma konusunda önemli bir avantaja sahip. 2016 yılında yuanın (dolar, euro, yen ve sterlinin ardından beşinci para birimi olarak) IMF’nin Özel Çekim Hakkı (Special Drawing Rights) sepetine dahil edilmesi yuanın artan öneminin bir göstergesi oldu. Buna karşılık yuanın değerinin esasen devlet kontrolünde olması ve diğer para birimlerine tam olarak dönüştürülememesi en önemli dezavantajı. Bu nedenle küresel işlem hacminde doların payı yüzde 80’in üzerinde iken yuanınki yüzde 3’ün altında.
Ukrayna savaşı sonrası yaşanan tartışmaları da bu bağlamda değerlendirmekte yarar var. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ABD’nin verdiği ilk tepkilerden biri Rusya’nın yabancı para rezervlerine erişiminin kısıtlanması oldu.
Dolar uluslararası rezervlerde birinci sıradaki konumunu koruyor olmakla birlikte payında yavaş da olsa bir gerileme söz konusu. IMF’nin 2022’de yayınladığı bir çalışmaya göre, Amerikan dolarının uluslararası rezervlerde 1999’da yüzde 71 olan payı 2021’de yüzde 59 olarak gerçekleşmiş.[1] Ancak burada dikkate değer husus, Amerikan dolarının boşalttığı alanın sadece dörtte birinin yuan tarafından, geri kalanının ise “geleneksel olmayan para birimleri” (Avusturalya doları, Kanada doları, İsveç kronu ve Güney Kore wonu gibi) ile doldurulmuş olması. Özellikle ticaret fazlası veren ülkelerin portfolyolarını çeşitlendirme arayışları, dolar dışındaki para birimlerine sınırlı da olsa alan açmış görünüyor. Dünya ekonomisindeki dönüşümlere ve Çin başta olmak üzere yükselen güçlerin mevcut ekonomik düzene yönelik meydan okumalarına rağmen doların konumunu büyük ölçüde koruyor olmasının çeşitli nedenleri var. 24 trilyon dolarlık tahvil piyasası ile Amerikan ekonomisi dolara yeterince likidite sağlama konusunda rakiplerinden çok ileride. Merkez bankası bağımsızlığı da para politikasının görece öngörülebilirliğini sağlıyor. COVID gibi küresel kriz dönemlerinde dolar talebinin artmasındaki temel neden de dolara duyulan bu güven. Bununla beraber doların dirençliliğinin ardında bir geri besleme döngüsü (feedback loop) da söz konusu. Paul Krugman’ın deyişiyle, “insanlar dolar kullanıyor çünkü diğer insanlar dolar kullanıyor.”[2] Bu ifade doların rakipleri karşısında üstünlüğünü açıkladığı gibi hangi şartlar altında bu durumun değişebileceği ve doların sahip olduğu avantajı yitirebileceği konusunda da bize bir fikir veriyor aslında. Herhangi bir nedenle kilit aktörler doları tercih etmemeye başlarsa bu durum diğer aktörlerin de tercih ve davranışlarını etkileyerek dolardan çıkışı hızlandırabilir. Ukrayna savaşı sonrası yaşanan tartışmaları da bu bağlamda değerlendirmekte yarar var. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ABD’nin verdiği ilk tepkilerden biri Rusya’nın yabancı para rezervlerine erişiminin kısıtlanması oldu. Aynı zamanda Rus bankaları uluslararası ödeme sistemi SWIFT’ten çıkarıldı. ABD’nin para birimini ya da SWIFT’i stratejik amaçları için kullanması bütünüyle yeni bir olgu değil. Ancak Rusya’ya uygulanan yaptırımların kapsamı, ABD’nin uluslararası finans sistemindeki merkezi konumunu alenen silahlaştırdığı (weaponization) yorumlarına neden oldu. ABD’nin zorlayıcı ekonomik araçlarının bu etkinliği karşısında sadece Rusya değil, Çin, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi pek çok aktör için dolara bağımlılıkları stratejik bir kırılganlık haline geldi. Söz konusu ülkelerin başta enerji olmak üzere ikili ticari ilişkilerde dolar yerine kendi para birimlerini kullanma girişimleri dolarsızlaşma sürecinin bir parçası. Ancak, iki ülkenin aralarındaki ticarette yerel para birimlerini kullanmaları ile söz konusu para biriminin uluslararasılaşması arasında önemli fark olduğunun da altını çizmek gerek. Yaptırımlar nedeniyle Rusya-Çin ticaretinin (ki savaş öncesinde de bu ticaretin yüzde 80’i dolar değil euro üzerinden yürüyordu) kısmen yuana kaymış olması yuanın uluslararası bir para birimi olması anlamına gelmiyor. Yuanın uluslararasılaşması için taraflardan birinin Çin olmadığı ticari ilişkilerde yaygın kullanılması gerekir ki yuanın dönüştürülebilir bir para birimi olmaması bunu zorlaştırıyor.
Öngörülebilir bir gelecekte Çin yuanının Amerikan dolarını tahtından etmesini beklemek gerçekçi değil.
Merkez bankası rezervlerini dolardan arındırmak isteyecek devletlerin önlerindeki seçenekler oldukça sınırlı. Akla gelen ilk seçenek pek çok merkez bankasının rezervlerinde yer verdiği altın. Altın nispeten güvenli bir saklama yöntemi (en azından yerel olarak tutulduğunda) olmakla birlikte fiziksel niteliği nedeniyle likiditesi sınırlı bir araç. Kripto varlıklar da zaman zaman dolara alternatif bir rezerv unsuru olarak gündeme geliyor. Mevcut durumda bitcoin ya da blokzincir tabanlı diğer varlıkların sergilediği yüksek volatilite bu araçların rezerv para birimi olmak için henüz yeterince güvenli olmadığına işaret ediyor. Dolayısıyla uzun vadede doların karşısındaki en önemli rakip yine yuan. Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki yatırımlar ve yeni finansman mekanizmaları yuanın uluslararasılaşmasına olumlu etki eden bir faktör.  Çin’in son dönemde pek çok ülke ile swap anlaşmaları yapması da yine yuanın yaygınlaşmasını destekleyen bir araç. Ancak yuanın ülkelerin rezerv yöneticileri için anlamlı bir alternatif haline gelmesi, tam konvertibilite ve Çin finansal piyasalarının dışa açılması gibi bir dizi şarta bağlı. Bu bağlamda en dikkate değer gelişmelerden biri de e-CNY, yani dijital yuan. Çin Merkez Bankası tarafından geliştirilen ve hâlen yerel olarak denenen bu dijital para birimi, uluslararası işlemleri kolaylaştırmak suretiyle dolar merkezli ödemeler sistemine bir alternatif oluşturmayı hedefliyor. ABD ise Çin'in dijital yuanı uluslararasılaştırma planlarını endişe ile takip ediyor. Bunun en az iki nedeni var. Birincisi, dijital yuanın uluslararası kullanımı, ABD'nin dolar-merkezli ekonomik yaptırımlarının etkinliğini azaltacaktır. İkincisi, dijital yuan kullanımı Çin'e küresel ölçekte finansal hareketleri takip etme, kayıt altına alma ve hatta yönlendirme imkânı tanıyacaktır. Bu nedenle Biden yönetimi tarafından dijital yuan girişimi potansiyel bir güvenlik tehdidi olarak görülüyor. Öngörülebilir bir gelecekte Çin yuanının Amerikan dolarını tahtından etmesini beklemek gerçekçi değil. Her şeyden önce 20. yüzyılın ilk yarısında Amerikan dolarının rezerv para olarak İngiliz sterlininin yerine geçmesi örneğinden hareketle, bu tür değişimlerin uzun sürdüğünü hatırlamak gerek. Amerikan ve Çin ekonomileri arasındaki ileri seviye karşılıklı bağımlılığı da dikkate aldığımızda rezerv para birimleri arasında bir karşılıklılık ilişkisi söz konusu. Çin’in kendi rezervlerinin büyük kısmının (her ne kadar bu pay son dönemde azalma eğilimindeyse de) Amerikan tahvillerinde tutulduğunu da vurgulayalım. İki süper güç arasında kızışan jeopolitik ve jeoekonomik çekişmenin seyri uluslararası finansal sistemin dinamiklerini şekillendirmeye devam edecek. ABD-Çin arasında son dönemde “çip savaşları” üzerinden ilerleyen endüstriyel rekabetin, kimilerinin öngördüğü üzere iki dev ekonominin ayrışması (decoupling) aşamasına gelmesi halinde uluslararası finansal sistemin de dolar ve yuan merkezi iki kutuplu bir yapı halinde yeniden kurgulanması olası bir senaryo olarak karşımıza çıkıyor. Bu bakımdan dolarsızlaşmayı çok kutupluluğun değil yeni bir iki kutuplu dünyanın doğuşu bağlamında değerlendirmekte yarar var. --- [1] https://www.imf.org/en/Publications/WP/Issues/2022/03/24/The-Stealth-Erosion-of-Dollar-Dominance-Active-Diversifiers-and-the-Rise-of-Nontraditional-515150 [2] https://www.nytimes.com/2022/04/15/opinion/us-dollar-dominance.html