Diplomat Veysi’nin hikayesi
Hemşerim Muhammed Veysi Celil’in her daim kendini haklı gören ruh halinin bu ülkede dinden, ırktan, cinsiyetten, mezhepten ari, insanlık bayrağı, eşitlik ve demokrasi ideali için mücadele eden her bir ferdinin hakkını çiğnediği kanısındayım.
Erdoğan’ın ancak hezeyan olarak tarif edilebilecek “İstenmeyen isim” çıkışının ardından iki yazı ile durumu özetlemeye çalıştım.
https://www.politikyol.com/turkiyede-istenmeyen-isim-ler/
https://www.politikyol.com/aihm-ne-yana-duser-usta/
Yazılarımdan ikincisine ilginç bir tepki aldım.
Belli ki Dışişleri’nden atılma KHK’lı bir diplomat beni eleştirdi.
Aynen şu cümleyi kurdu:
“2000’li yıllara kadar aralarına muhafazakarlardan ve ülkenin en az %30’unu oluşturan Kürtlerden neredeyse hiç kimseyi almayan Dışişleri'nin, ne idüğü belirsiz kafatasçı, faşist, tarihi geçmiş kadrolarını savunmak benim gibi Midyatlı Kürt bir Veysi'ye düştü. Ne desem bilemedim. Yazık.”
https://twitter.com/celilveysi/status/1454209935886143490?s=24
(Bu arada Kürt de olabilirdim ama köken olarak Arap’ım bilenler biliyor VD.)
Tweeti okuduğunuzda bir KHK’lı değil de AKP’nin has bir adamı yazmış sanıyorsunuz.
Ama kişinin twitter hesabını kontrol ettiğinizde KHK’lı olmanın da ötesinde mevcut siyasi iktidarı kıyasıya eleştiren bir muhalifle karşılaşıyorsunuz.
Peki bu çelişkinin kaynağı ne?
Ne oluyor da bizim yörelerin kodlarına bu denli vakıf bir kişiden tıp deyimiyle “Bipolar” çıkış görüyoruz.
Bu sorunun yanıtı üzerine kafa yordum.
Ufak bir internet araştırmasında adaşım eski diplomatın hayat hikayesinin kesitlerine, fragmanlarına tesadüf ettim.
Muhammed Veysi Celil, Kahire’de görev yapmış, 2. katip seviyesine ulaşmıştı.
Kanunen firari konumdaydı. https://www.milliyet.com.tr/siyaset/30-diplomat-firarda-2305142
15 Temmuz’un tozu toprağı içinde, Türkiye’nin içinden geçtiği çemberin daraldığı noktada bu kişinin yaşadığı sürecin detayları konusunda yorum yapma salahiyetim yok.
Belli ki başına kötü şeyler geleceğine kanaat getirmiş ve zaten yurtdışında olmaktan bilistifade ülkesiyle bağını koparmış.
Twitter biosuna bakarsak, İspanya’da akademik konularla ilgileniyor. Hakkında hayırlısı neyse, adil olan neyse o olsun.
Lakin adaşım ve hemşerimin bana çıkışması ve bu çıkışma için bulduğu gerekçelere güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
Kendisini de bünyesine alabilen kurumun kadrolarını “ne idüğü belirsiz kafatasçı, faşist, tarihi geçmiş” olarak tasvir etmedeki oksimoronluk kendisini nasıl şaşırtmıyor açıkçası buna ben şaşıyorum.
Muhammed Veysi bey bu kurumda nasıl yer bulmuş, katiplik seviyesine nasıl gelmiş?
Bütün bu sürecin tamamı aynı iktidarın döneminde olduğuna göre önce bir mutabakat sonra nifak hasıl olmuş “Veysi” ile kurumu arasında.
Veysi’nin ona göre uzun, insanlığa göre kısa hikayesini aslında hepimiz çok iyi biliyoruz.
Erdoğan’ın AKP’nin beraber yürüdüğü cemaatle yolları ayrıldıktan sonra, ayrılan yolların engebesinin altında kalan pek çok trajediden sadece biri onun yaşadığı.
Burada tuhaf olan bütün bu süreçten Dışişleri’nin geleneğini mesul görmesi.
Tweetin altını kazıyıp okuduğunuzda kendisini firara zorlayan, mülteci konumuna düşüren siyasi iktidara bir eleştiri yok. En azından bu konuda yok.
Bütün suç Dışişlerinin “AKP öncesi” döneminden kalan kadrolarında. Bunların ;
- Ne yaptığı belirsiz
- Kafatasçı, faşist ve tarihi geçmiş oldukları ise sorgulamadan münezzeh.
Ve bütün bunları yazmasına sebep ise Türkiye Cumhuriyeti’nin başına gelen kaotik bir süreç için kaygılanan bendenizin, bu kaostan çıkışa vesile olan diplomatik hamleye övgü sunmam.
Gerçekten hemşerim ve adaşım olsa da Muhammed Veysi Celil’in, Dışişleri Bakanlığı’nda çalışacak ne liyakati ne de bilgi birikimi olmadığını üzülerek teşhis ediyorum.
Şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merd-i kıpti misali, benden sonrası tufan diyecek kadar da ülkesine bağı kopmuş.
Bütün bunları söylerken başına gelenlerin haklılık ya da haksızlığına dair cümle sarf etmiyorum.
Ama işine geldiğinde ampülün göbeğine oyunu bastığından emin olduğum bu zihniyetin aynalarla arasının hiç iyi olmadığı kanısındayım.
Sözü de bitiren bu tavrın kendi kişisel geçmişiyle yüzleşmek ve hatalarını tespit etmek yerine duruşunu hep korumuş olanları hedef göstermesi en hafif ifadeyle aymazlık.
Erdoğan’ın “Ne İstediniz de vermedik” diyerek sitem ettiği kesimin belli ki, istekleri Erdoğan’ı bile çileden çıkarttı.
Oysa bu ülke halkının her bir bireyinin isteklerini karşılamaktan uzak kalan, birilerini önce arşa sonra yerine dibine yollayan süreç aslında Erdoğan’la yürüyenleri değil ona hep mesafe koyanların eleştirisinin merkezindeydi.
Sözün özü hemşerim Muhammed Veysi Celil’in özeleştiri yapmak yerine her daim kendini haklı gören ruh halinin bu ülkede dinden, ırktan, cinsiyetten, mezhepten ari, insanlık bayrağı, eşitlik ve demokrasi ideali için mücadele eden her bir ferdinin hakkını çiğnediği kanısındayım.
Kendisine önce izan, sonra geçmişi değerlendirme ve ben nerede yanlış yaptım sorusuna yanıt arama öneriyorum.
Belki o zaman o daha ilkokula giderken üniversite bitirmiş Kürt illerinden ağabeylerinin hala gururla misyonlarda görev yaparken kendisinin neden kaçak konuma geldiğine dair fikir edinir.
Analiz, Veysi Dündar 30.10.2021