Devlet merkezli siyasette sağı, solu ayrıştıran değerlerin ifade ettiği anlam devletin çizdiği sınır kadardır.Siyasetin devletten topluma taşındığı yani siyasi meşruiyetin toplumda/bireyde arandığı bir siyasi yelpazede partileri sağcı solcu olarak ayıran değerler, bu değerlerin evrensel ve yerel konumlarıyla yorumlanır. Yerel değerleri de dikkate alan laiklik, özgürlük, eşitlik gibi değerleri savunan partiler siyasetin solunda kalırken değişime karşı olmayı, muhafazakârlığı, milliyetçiliği temsil eden partiler de sağda yer alacaktır. İşte bu iki (siyasi meşruiyet ve temsil edilen değerler) aksın kesişim noktası merkez değildir. Merkez, siyasi meşruiyetini toplumdan alan, partileri sol ve sağ kılan siyasal değerlerin birbiriyle uzlaşma çabasında olduğu siyasal alandır. Son olarak AK Parti, siyasal meşruiyeti toplumdan alarak başladığı iktidar serüveninde 2011 sonraki süreçte adım adım devlete yaklaşmış ve son 5-6 yılda ise adeta devlete eklemlenmiştir. Bu açıdan bugün siyasi merkez boştur. AK Parti’nin devletle eklemlenmesi sadece merkezi boşaltmakla kalmadı siyasal alanı da neredeyse yok etti. O yüzden AK Parti sonrası dönemin önceliği meşruiyetini toplumda arayan bir siyasallaşmaya giderken ilk adım bu siyasal merkezi yeniden inşadır. Bunun anlamı bir yandan siyasetin yeniden inşa edilmesi iken diğer yandan da siyasal alanın genişlemesi anlamını taşımaktadır. Bu açıdan muhalefette var olan bütün partilerin birbiriyle konuşabilmesi bu merkezin inşası açısından zorunluluktur. İdeolojik, siyasi ve kültürel kimliklerinde farklı olan partilerin ortak bir amaç doğrultusunda bir arada olması Türkiye için büyük bir imkandır. Çünkü bu süreç aynı zamanda da zihniyet olarak demokratlaşmaya giden bir adımı içermektedir. Elbette bu süreçte CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hakkını teslim etmek gerekiyor.
Devlete karşı önce merkez
AK Parti’nin devlete eklemlenmesi merkezi boşaltmakla kalmadı siyasal alanı da neredeyse yok etti. O yüzden yeni dönemin önceliği meşruiyetini toplumda arayan bir siyasallaşmaya giderken ilk adım olarak merkezin yeniden inşasıdır.
Türkiye’de kavramları tartışmanın önemli daha doğrusu ihtiyaç olduğu döneme giriyoruz. Ben bununla birlikte zihniyetin de kavramlar kadar hatta ondan daha önemli olduğuna inananlardanım. Çünkü mesele kavramların kendisi değil o kavramların içinde yoğruldukları zihniyet. Sonuç olarak kavramlar “nötr”dür. Onlara anlam veren zihniyetlerdir.
Türkiye’de Batı’dan farklı olarak siyasi kavramlar çoğunlukla baskın olan otoriter zihniyet içinden şekillendi.
Otoriter zihniyet varsayımı ve pratiği gereği, iktidar olanların her şeyi bildiğini ve yaptığı her şeyin de doğru olduğunu varsayar. Bilgiyi tekeline alan iktidar, homojen toplum ve farklılıkları özel alana iten kamusal alanda tek kimlik arzu eder. Ve elbette önceliği toplumdan önce devlettir.
Siyasi meşruiyetin devletten alındığı siyasal kültürlerde siyaset olarak yapılan şeyin, demokratik bir siyaset olmadığı açıktır.
Çünkü evrensel ölçülerde siyasette siyasal meşruiyetin kaynağı devlet değil toplumdur. Yani Türkiye’deki mevcut anlayışın tam tersidir.
Türkiye’de siyasal meşruiyetin devlet yerine toplumda arandığı, toplumun temsil edildiği siyasal alan yani siyaset ne yazık ki kurumsallaşma imkânı bulamamıştır. Bazı dönemlerde siyasi partiler devlete mesafe alarak topluma yanaşmış ama her deneme kısa süreli olmuş ve bu siyasete kurumsallaşmamıştır. İşte bu dönemlerin hepsi istisnaidir.
Bu açıdan siyasal meşruiyetin kaynağı yani kimin, hangi toplumsal kesimler için siyaset yaptığını yatay bir aks olarak düşünürsek; bunun bir ucunda devlet, diğer ucunda toplum vardır. Bu yatay aksı dikey olarak kesen ise siyasi partilerin hangi değerleri savunarak siyaset yaptığıdır. Geçen haftaki yazımda ifade etmeye çalıştığım gibi Türkiye’deki siyaset istisnai dönemler hariç hep devlet merkezli olmuştur. İktidar olan partilerin önceliği toplumsal taleplerden, sorunlardan önce devlet olmuştur. Bu partileri sağcı solcu yapan şey savunur göründükleri değerlerdir.
Bu dikey aksın bir ucunda da laiklik, özgürlük, eşitlik gibi evrensel değerler, bir ucunda muhafazakârlık başta olmak üzere yerel değerler vardır. Ama devlet merkezli siyasette yani otoriter zihniyetle tanımlanmış bir siyasi anlayışta, sağ/sol’u ayrıştıran değerlerin ifade ettiği anlam ise devletin çizdiği sınır kadardır.