Deprem “geliyorum” derken biz “zaten hazırlıklıyız, üstelik bütün binalarımızın tapusu da var” diye yalan söyledik. Olmadı, deprem inanmadı bize… Yıkılan binaların neredeyse tamamı deprem yönetmeliğine uygun olmadan yapılmıştı ama olsun tapuları vardı. Yaşadığımız büyük felaket ve ardından gelen toplumsal ikincil travma, bizleri her zamanki gibi yeniden düşünmeye itti. On binlerce can kaybının yaşandığı deprem felaketinde, acı bir tablo karşımızda hâlâ sıcaklığını koruyor. TV ekranları jeologlar, deprem uzmanları, inşaat mühendislileri ile doldu taştı. Adeta ekranlarımız online coğrafya dersine dönüştü. Pandemi sürecinde olduğu gibi literatürümüze yeni kavramlar ve bilgiler girdi. Fay hattı, riskli bölge, Kuzey Anadolu fay hattı, Güney Anadolu fay hattı, deprem dirençli binalar, yapı stokları, deprem izolatörleri, sismik araştırmalar, magma… Aslında deprem ülkesi olan ama bu gerçeği bir türlü kabul etmeyen, önlem almayan bir ülke olarak bu kavramların yeni olmaması gerekirdi. Deprem bilincinin ilkokuldan başlayan bir eğitim ile tüm topluma çoktan yayılmış olması gerekiyordu, yine olmadı, yine yapılmadı, yine yapılamadı… Alınan en büyük önlem ise sadece ve sadece imar barışı oldu. Peki neydi imar affı ve neyi kapsıyordu? “İmar affı” ya da AKP tarafından hazırlanan son şekli ile “imar barışı”, gecekondu ve imar mevzuatına aykırı yapıların mülkiyet sorunlarının düzenlenmesini kapsıyor. İmar affı ile afet bölgelerinde bulunan riskli yapılar, hiçbir denetime tutulmadan, sadece mülk sahibinin beyanı esas alınarak kayda geçirildi. Zaten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri öncesinde, gittiği Maraş ve Hatay'da imar affıyla ilgili şunları söylemişti: “Hatay’da 8 bin konut projesini hayata geçirdik. İmar barışıyla, toplam 205 bin Hataylı vatandaşımızın sorununu çözdük. Maraş’ta ise imar barışıyla 144 bin 556 Maraşlı vatandaşımızın sorununu çözdük.” Bir anlamda bu deprem gerçeği ile yüzleşmek ve önlem almak yerine depremi kandırmaya çalıştık. Depreme sağ gösterip sol vurmayı denedik. Deprem “geliyorum” derken biz “zaten hazırlıklıyız, üstelik bütün binalarımızın tapusu da var” diye yalan söyledik. Olmadı, deprem inanmadı bize… Yıkılan binaların neredeyse tamamı deprem yönetmeliğine uygun olmadan yapılmıştı ama olsun tapuları vardı. İşin en kötü tarafı ise yıkılan binaların çoğunun imar affından yararlanmış olması ve/veya yeni yapılmış olmalarıydı. Bu durum aslında yaşanacak felakete hangi binaların sebep olabileceğinin biliniyor olmasıydı. Yani aslında devlet imar affı ile yaşanacak felaketi raporlamış, kayıt altına almış ve tespit etmişti. Aslında çok önemli bir fırsattı bu imar barışı. Devlet beş kuruş harcamadan büyük bir depremin risk haritasını elde etmişti. Bu vesile ile bu bina sahiplerine “Binanı depreme dayanıklı hâle getir, eksiklerini gider, hatalarını düzelt, ya da binanı yık yeniden yap, sana o zaman tapunu vereceğim” deseydi bugün bu felaket asla yaşanmayacaktı. Bunun yerine kolay olanı ve her zaman yaptığını yaptı ve göz göre göre vatandaş için tehlikeli binalara uygundur izni verdi. Alan da veren de razıydı… Ne var ki deprem, bu alışverişi affetmedi, ağır bir fatura keserek canımızı yaktı, ruhumuzu sarstı… Siyasiler imar affını, kötü ve hukuksuzca kurguladı ve adeta insanları sahtekarlığa teşvik etti. İmar affını yine çıkarabilirlerdi. Ama şart olarak binalarını güçlendiren, eksiklerini gideren, depreme dayanıklı hâle getiren vatandaşlara verileceği şeklinde kurgulayabilirdi. Bu büyük bir dönüşüm yaratabilirdi. Bu mesele devletin üzerinden büyük bir yük alabilir, vatandaşın canına mal olmayabilirdi. Ama doğruyu, düzgün olanı teşvik etmek yerine hep kısa ve riskli yolu teşvik ediyoruz. Çıkan vergi aflarında da öyle değil mi? Bir vatandaş vergisini düzenli olarak verirken başka birisi vermiyor, “nasılsa bir af çıkar ve cezadan kurtulurum” diye düşünüyor. Bizde cezalar caydırıcı değil teşvik edici. Biz dürüst olanı cezalandırıyoruz. Ne zaman ki bilimi, hakkı ve adaleti tesis eder, liyakati esas alır, kim ve ne olursa olsun hukukun gereğini (bize ağır gelse bile) yaparız o zaman medeniyet adına bir adım atmış oluruz.
Editör: TE Bilisim