Deprem bir doğal afet değildir!
Sadece çöken kurumsal yapı mı? Siyasi iktidarın söylem üretme kabiliyeti de çökmüş durumda. Ekonomi bakanı her şeyin kontrol altında olduğu yalanını kolaylıkla söylerken hayatlarını kaybedenlere şehit demektedir. Ortada bir cihat yok. Ortada kutsal bir dava da yok.
Türkiye’nin ve beraberinde Suriye’nin yaşadığı açıyı tarif etmek mümkün değil. Bölgede yaşayan, oralar ile doğrudan ve de dolaylı olarak irtibatı olan yaklaşık olarak 13 milyon kişiyi etkilemesi beklenen bu acı olay ile ilgili ne söylenilse şu an için boş. Ama bu demek değil ki hiçbir şey söylememek lazım. Aksine yaşanan acının daha da acı olmasına neden olan o kadar büyük olaylar var ki, esasında susmak ve her şeyi kabullenmek bence vicdansızlık ya da ahlaksızlık olur. Elbette bunları konuşmak için erken. Şu anda provokasyon ya da gündem bulandırma zamanı değil, ama birilerinin tarihe de not düşmesi gerekli.
Başlık ile çelişmeyeyim ama elbette deprem en temelde doğal bir afettir. Ama 2023 yılında depremin etkileri öncesinde ve deprem sonrasındaki ihmallerden dolayı artıyorsa bu durum doğal bir afettir diye geçiştirilemez. Olay hem siyasal hem de toplumsal bir çöküşün neticesinde bu kadar ağır yaşanmaktadır. Kuşkusuz bunları hemen gündeme de getirmemek lazım.
Görüşümüz, mezhebimiz ya da değer değer yargılarımız ne olursa olsun şu anda bir arada yara sarmak zamanı. Ama bu yaranın bu kadar kanamasına neden olan şeyleri de unutmamak gerek. Bu nedenle, Türkiye’nin yaşadığı bu durum doğal değil siyasal bir felakettir. Dahası bu durum Türkiye’deki kurumsal ve de toplumsal çöküntüyü de ne yazık ki bir kere daha gözler önüne sermiştir.
Bu siyasal bir felakettir ve bence bu konuda herhangi bir tartışma yapmaya da gerek yok. Yıllardır bilim insanlarının uyarıları siyasi iktidar tarafından göz ardı edilmiş. Bu esasında kendini kapatan ve kendinden olmayanı hiç dinlemeyen otoriter bir yapı için hiç de şaşırtıcı değil. Ama işin ucunda insan hayatı olunca da bu kabul edilemez bir durum.
Dahası da var kuşkusuz, yıkılan binaların çoğunluğunun yapı izni son 10 yılda verilmiş. Bu ne demek AKP iyiden iyiye otoriterleştiğinde ve kendisine neo-patrimonial bir yol çizdiği zamanlarda yapılmış bu binalar. İmar izinlerinin ya da depreme dayanıklılık testlerinin bir şekilde yolsuzluk ve de rüşvet ile ayarlandığını benim burada söylemem sanıyorum hepimizin zekâsı ile alay etmek olur. Yapılan duble yolların, okulların ve de hastanelerin ihalelerinin ise kimlere nasıl servis edildiğini biliyoruz.
Bunlar depremden önceki çarpıklıklar. Ama depremden hemen sonra olanlar ise Türkiye’nin iyiden iyiye bir failed state (batık devlet) olduğunun acı bir kanıtı gibi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her şeye hâkim olmasına karşın 25 saat sonra kameraların karşısına çıkması gibi. Bölgede öncelikle kendinden olan belediye başkanlarını araması ve ancak tepki alınca diğer muhalif belediyeler ile irtibata geçmesi siyaseten hata olmanın dışında ahlaken de büyük bir sorun. Yardım kuruluşlarının koordine olamaması, kurumların birbiri ile iş birliğinde efektif çalışamaması, devletin gerekli yardım materyallerinden yoksun olması ve insanların taleplerine doğru ve de zamanında cevap verememesinin Türkiye’nin kurumsal yapısının çöküşünden başka bir şeye tekabül etmesini kabul etmemek lazım.
Sadece çöken kurumsal yapı mı? Siyasi iktidarın söylem üretme kabiliyeti de çökmüş durumda. Ekonomi bakanı her şeyin kontrol altında olduğu yalanını kolaylıkla söylerken hayatlarını kaybedenlere şehit demektedir. Ortada bir cihat yok. Ortada kutsal bir dava da yok. Kısacası kaybedilen canlar siyasal iradenin gerekliliklerini çok farklı çıkarlar nedeni ile yerine getirememesinden kaynaklanmakta.
Dahası sanıyorum yaşanan felaket Türkiye’nin uyguladığı hatalı dış politikayı da bir kere daha gözler önüne serdi. Elbette Rusya’da Türkiye’ye yardım etti en sonunda ama ilk ve en cömert katkı Türkiye’nin her fırsatta çatıştığı Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve diğer birçok batılı devletten geldi.
Son bir nokta. Elbette toplumsal seferberlik, fedakârlık ve de çaba takdire şayan ama burada da değişen ve dönüşen Türkiye toplumu tam anlamıyla iyi bir sınav veremiyor. Yıkılan sinagogları yağmalamak, başkalarının sağlam eşyalarını kaçırmak, süpermarketlerden hırsızlık yapmak ya da yardım malzemelerinin fiyatlarını arttırmak kendisini Müslüman, ahlaklı olarak tarif eden bir toplumda her şeyden öte riyakarlık ve sahtekarlık olarak kalıyor.
İşin özü, yaşanan felaket büyük bir toplumsal travma yaratacak, burası kesin. Ama bunun olmaması için her ne olursa olsun esasında siyasal bir travma yaratmalı. Zira yaşanan doğa olayının felakete dönüşmesine neden olan şey siyaset kurumunun bizzat kendisidir. Eğer devlet ve toplum bir şekilde ciddi bir restorasyondan geçmez ise bir sonraki felaketlerde halimiz ne olur düşünmek bile istemiyorum.