Burada “doğa” suçlamaya çalışacakları tek “dış güç”. Ama orada da, AKP gibi muhafazakâr zeminde siyaset yapan bir anlayışın temel çelişkileri ortaya çıkıveriyor. Doğanın herhangi bir ilahi güçten bağımsız yol açtığı böyle bir eylem olabilir mi? O zaman kadere tevekkül ve inançlar sorgulanmaya başlıyor. Bilemiyorum bu köşeye sıkışmışlığı nasıl aşacaklar.Aradan on günden fazla zaman geçti. İktidar ilk gün şaşkınlığını atlatmışa benziyor. Eski İstanbul’un bayram kumpanyalarındaki kötü oyuncular gibi, saç ve sakal bırakmış bakanlar televizyon ekranlarında yeni bir algı yaratmaya soyundular bile. Büyük bir tiyatroyu oynamaya başladılar. Hatta bazıları bir kalem ve bir tutam kâğıt alarak, yıkılan şehirlerin yeni yerleşim alanlarını tasarlamaya başladılar bile. Fütursuzca ve yaşananlardan hiçbir ders almadan. Hatta yaşanan acılarla alay edercesine. Çok daha kötüsü korkarım bu insanlar verdikleri imajın ve yaptıklarının ayrımına varamıyorlar. Ya da yirmi yılı aşkın bir iktidarın sağladığı aşırı bir özgüvenle, “bize bir şey olmaz” diye düşünüyorlar. Çok çalışıyorlar belli ki. En azından verilen görüntü bu. Hem de gecelerini gündüzlerine katarak. Daha önce Soma’da gömlek değiştirmeye fırsatı olmamış bakan gibi, bu kez de tıraş olmaya zaman bulamamış bakanlar iz bırakacak acılı hafızalarımıza. Oysa sorun şimdi çalışmaları değil ki. Daha önce, bundan yirmi yıl önce çalışmaya başlamamış olmaları ve bilimin öngörülerini siyasi ve ekonomik rant uğruna göz ardı etmeleri sorun olan. Tüm yetkililer, varları ve yoklarıyla tek bir kişinin imajına zarar gelmesini engellemeye çaba harcıyorlar. Onun imajı dışında ülkede hiçbir şeyin önemi yok gibi. Varsa yoksa o “tek” kişi. Suçlu bulabilseler çoktan tüm günahı onun üzerine atacaklar. Bazıları yapmaya çalışıyor da. Dış güçler diyorlar. ABD’nin sismik silahları diyorlar. Ama ABD’nin böyle güçlü ve etkili bir silahı neden sadece Türkiye’de uyguluyor da, örneğin Rusya’da, Çin’de uygulamadığına cevap vermiyorlar. Burada “doğa” suçlamaya çalışacakları tek “dış güç”. Ama orada da, AKP gibi muhafazakâr zeminde siyaset yapan bir anlayışın temel çelişkileri ortaya çıkıveriyor. Doğanın herhangi bir ilahi güçten bağımsız yol açtığı böyle bir eylem olabilir mi? O zaman kadere tevekkül ve inançlar sorgulanmaya başlıyor. Bilemiyorum bu köşeye sıkışmışlığı nasıl aşacaklar. En son bazıları da CHP’yi suçluyor insanların şaşkın bakışları altında. Onlar “kentsel dönüşüm yasasına” itiraz etmemiş olsalarmış, bunların yaşanmasının önüne geçmek mümkün olurmuş. Bunları duydukça insanı bir sıkıntı basıyor. Kan beyninize fırlıyor. Ama çaresiz, katlanıyorsunuz. Elinizde güç yok ki, yazı yazmaktan başka. Sandık geldiğinde herkes gibi benim de bir oy hakkım var. Yaşanan tüm bu gayri ahlaki eylemlere ve yanlış uygulamalara “dur” diyeceğini ve böylece kendi yaşam hakkına sahip çıkacağını düşünüyorum halkımın. En azından bu denli kaybolmadığına inanıyorum sağduyunun bu topraklarda. Ferasetine güveniyorum halkımın. Güvenemiyorum. Ne alınan tedbirlere, ne de alınacak olanlara bir türlü güvenemiyorum. Yoksa bende mi problem? Bilmek çok zor. Sanırım yine bildiğimiz ilaca başvuracağız. O da zaman.
Deprem
Tüm yetkililer, varları ve yoklarıyla tek bir kişinin imajına zarar gelmesini engellemeye çaba harcıyorlar. Onun imajı dışında ülkede hiçbir şeyin önemi yok gibi. Varsa yoksa o “tek” kişi. Suçlu bulabilseler çoktan tüm günahı onun üzerine atacaklar.
Deprem ilk günkü tazeliğini koruyor yüreklerde. Kolay olmayacağa benziyor yaşanan bunca acıyı unutmak.
Geçmişte benzer acıların unutulduğu söylenilebilir. Büyük Marmara Depremini, Van ve İzmir’de yaşadığımız depremleri bir hatırlayın. Hep aynı acılar. Ama bir süre sonra unutuldular her biri.
Ama bu kez çok farklı. Zira depremin büyüklüğü görülmemiş düzeyde. Dahası çok daha geniş bir alanı etkiledi. Tam on ilde hasara yol açtı. Belki bir o kadarında da hissedildi.
Nihayet deprem sonrasının yönetimi depremin bizzat kendisinden çok daha belirleyici oldu. Organizasyonsuzluk, koordinasyonsuzluk ve malzeme eksiklikleri, kayıpların ve acıların büyümesine neden oldu. Zaman zaman öfkelendik; çaresiz hissettik.
Bunu iktidardaki siyasiler de hissetmişler ki, ilk günde herkes sessizliğini korudu. Gerçekten böyle mi olmalıydı? Bilemeyiz. Elimizde olan sadece geçmişte benzer durumlarla karşılaşmış eski siyasetçilerin tepkileri var. Depremin hemen ardından, siyasi bir hesap yapmadan, insanların acılarına ortak olan, o acıları paylaşan siyasetçilerin yaptıkları hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor. Kimilerinin tüm bunları hafızalarımızdan silmeye yeltenmesine rağmen, insanlar hatırlıyorlar o günleri ve yaşananları.
Daha önceki depremlerde olmayan başka bir şey daha gördük bu depremde. Depremin büyüklüğü nedeniyle belki iktidarın telaşı ve bu telaşın yol açtığı panikle, toplumu kutuplaştırma gayretine şahit olduk hep birlikte. Daha önce hiçbir zaman olmamıştı böyle. Tehdit edildik. Hem de siyasi iradenin en tepesindeki makam tarafından.
Bunca sene iktidarın kutuplaştırma gayretini siyasi bir strateji sandık. Çok önem vermedik. Samimi değiller, geçer dedik. Ama gördük ki, doğal tepki şekli bu. Hayatlarını bu şekilde yaşıyorlarmış. Başka bir şey bilmiyorlarmış. Düşünsenize, bir ömür boyu sürekli karşındakinin düşman olduğuna inanarak geçirdiğinizi. Nereye varır ki böyle bir ruh hali?
İktidar temsilcileri hiçbir suçlamanın kendine yapışmasına izin vermeye rıza göstermiyor. Onlar masum (!), onlar temiz (!). Onlar süper (!) insan ve bu ülkenin bulabileceği en kusursuz (!) iktidar.