“Demokratikleşme Sürecinde Ordu”

Abone Ol
İspanya eski savunma bakanı Narcis Serra, ülkesinde ordunun demokratikleşmesine önemli katkıları olan bir isim. Yeni dönemde CHP askeri öğeyi nasıl yönetecek? Serra’nın çalışması yararlı bir yol haritası sunuyor. Yukarıda tırnak içinde yer alan, İspanya’nın 1982-1991 yılları arasında savunma bakanlığını yapan Narcis Serra’nın, Türkiye’de de yayımlanan kitabının[1] adı. Kitap “Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Reformu Üzerine Düşünceler” alt başlığını taşıyor. Serra, Franco’nun faşist diktasının ardından demokrasi sürecine giren İspanya’da, 1982’den itibaren sekiz yıl boyunca Savunma Bakanlığı görevini yürüten ve ülkeyle birlikte ordunun da demokratikleşmesine önemli katkıları olan bir isim. Demokratikleşme Sürecinde Ordu çalışmasında, savunma bakanlığı dönemine ilişkin deneyimlerini akademik bir perspektifi temel alarak paylaşıyor. 1943 doğumlu Serra iktisat doktorasına sahip. 1979-1982 yılları arasında Barselona Belediye Başkanlığı görevini yürüten Serra, sekiz yıl süren görevinin ardından 1991’de savunma bakanlığından ayrıldıktan sonra başbakan yardımcısı oldu. 1996-2000 yılları arasında da Katalonya Sosyalist Partisi genel sekreterliğini yürüttü. Serra, “İspanya birdir ve bölünmesine izin vermeyeceğiz” şiarıyla hareket eden, “İspanya’nın ulusal değerlerini ve bütünlüğünü korumak için” siyaseti gözetme hakkının kendinde olduğunu varsayan İspanyol ordusunun, sivil siyasete tâbi bir zihniyete nasıl taşındığını ve bunu yaparken de askerî profesyonellik, etkinlik ve verimliliğin nasıl bir arada götürüldüğünü konunun en yetkin isimlerinden birisi olarak aktarıyor. Serra’nın bu çalışması, CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun başlattığı, “helalleşme” söylemiyle simgeselleşen bir barışma ve Cumhuriyet’i demokratikleştirme projesi üzerinden, geçmişin yüklerinden kurtularak bir gelecek inşa etme yolculuğuna çıkmaya niyetlenen Türkiye için işlevsel ve yararlı olabilecek bir yol haritası sunuyor. Başarılı olması halinde CHP’nin (ve ittifak ortağının) merkeze oturarak geçmişin değil ama bu sefer “gerçekliğin” yüklerini omuzlamak durumunda kalacağı, örneğin devlet bürokrasisini yönetmesinin gerekeceği böylesi bir yolculukta, kaçınılmaz olarak askerî öğe de işin içine dahil edilecektir. Daha da ötesi, Türkiye siyasal yaşamında oynadığı rolün belirleyiciliği tarihsel olarak gayet iyi bilinen bir kurum olarak ordu, böylesi bir çabanın merkez ve anahtar unsurlarından biri olacaktır. CHP’nin güncel parti programında milli güvenlik ve TSK ile ilgili kavrayışların sınırlılığı dikkate alındığında, bu gelecek tahayyülünde TSK konusuna ne ölçüde ve nasıl bir yer verildiğini bilmiyoruz. Ancak Kılıçdaroğlu’nun ses getiren açıklamasında geçen ve partinin radikal anlamda yeniden-konumlanmasına işaret eden “28 Şubatçıların açtığı yaralar”, “mahkemelerde süründürülen askerler” ve “darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede” ifadelerinden, her ne kadar bu ifadeler yeterince açık ve açıklayıcı olmasa da en azından nüve olarak, sorunun varlığına dair bir fikrin mevcut olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bu ve gelecek birkaç yazıda Serra’nın çalışmasında sunulan izlekten yararlanarak, var olduğunu umduğum bu fikir nüvesini bazı sorular etrafında tartışarak açmaya çalışacağım. DENEYİM VE UYGULAMANIN ÖNEMİ Her şeyden önce Serra’nın çalışmasının girişinde yer verdiği şu uyarıyı akılda tutmakta yarar var: “Gelecek, önceden kararlaştırılmak bir yana, her zaman ucu açık ve istikrarsız bir özgürlük alanıdır. Yaptığımız analizlerle, içinde yaşadığımız toplumdaki yapısal koşullardan ve faal güçlerden doğacak olası sonuçları görebilsek bile, tarihin baş oyuncusu olan insanın özgür iradesi de hayatî bir faktör olarak bu güçlere dahil olmaktadır.” Dolayısıyla ne kadar iyi niyetlerle ve ne kadar iyi planlamalarla yola çıkılırsa çıkılsın, insan faktörü ve uygulama her zaman belirleyici olacaktır. Orduların demokratik süreçlerde oynayabildiği belirleyici rollere rağmen, bu alanda siyasetçilere yol haritası sunabilecek, kuram ile uygulamayı birleştiren kaynakların sayısının sınırlılığı dikkate alındığında, Serra’nın çalışmasının önemi, bizatihi uygulamanın içinden gelerek kurama yönelik gerçekçi, her zaman mükemmel de olmayabilen uygulamalara ilişkin geri bildirimler sağlamasından ileri geliyor. Böylelikle Serra’nın çalışması, benzer bir yola girecek siyasal iktidarlar için gayet işlevsel bir yol haritası sunuyor.
Serra’ya göre her şeyden önce güçlü ve bilgili bir Savunma Bakanı ile sivil, demokrat ve konusunda uzman profesyonellerden oluşan bir bakanlık kadrosu gereklidir. Savunma bakanları olabildiğince uzun süre görevde kalmalıdır.
İspanya örneğini evrensel bir model olarak dikte etmeyen, İspanya tecrübesinin farklı ülke örneklerine uyarlanarak takip edilebileceğini belirten Serra’nın aktardığı deneyimler, 2002 yılından itibaren giriştiği çeşitli reform hamleleri çeşitli nedenlerle birkaç kez kesintiye uğrayan, 2016’dan sonra gerçekleştirilen muazzam bir “sivilleşme”ye (a) demokratikleşmenin ve (b) askerî profesyonellik, etkinlik ve verimliliğin eşlik edemediği Türkiye için oldukça öğretici. Zira Serra’nın da vurguladığı gibi silahlı kuvvetlerin demokratik reformu salt ordunun denetiminden ibaret değil. Bunun yanı sıra, personelden lojistiğe, istihbarattan harekata kadar askerî anlamda etkinlik ve verimlilik kavramları üzerinde de durulması zorunlu. Demokratik sivil denetim sağlanırken, ordunun kendisine verilen askerî görevleri en etkin ve en verimli şekilde yaptığından da emin olunmalıdır. UZLAŞININ ÖNEMİ Süreklilik talep eden ve kapsamlı bir reform olarak silahlı kuvvetlerin demokratik reformu, bir siyasi uzlaşıyı da gerektirmektedir. Serra konunun önemli şu cümlelerle anlatıyor: “Ordu, politikacıların demokratik dönüşüm ve askeri reform konusundaki iradelerinde birlik içinde olduklarını görmelidir.” Böylesi bir uzlaşının gerçekleşmesi, orduların demokratik reform süreçlerine dair direncini yumuşatırken, reform çabasındaki siyasal iktidarın da meşruiyet zeminini pekiştirecektir. İlaveten, NATO, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi dış çıpaların desteği bu süreçleri kolaylaştırırken, ordu müdahalesini gerektiren her türden silahlı angajmanlar, orduyu sivil hükümetle ilişkilerde görece güçlü bir konuma getirecektir. MİLLİ SAVUNMA BAKANININ ÖNEMİ Kitabının daha ilk sayfasında “gözlemlediği ülkelerin neredeyse tamamında reformdan sorumlu sivillerin askerî konularda ortaya koydukları bilgisizlik”ten söz eden Serra’nın vurguladığı hususlardan bir diğeri ise orduların demokratik denetiminden sorumlu sivil kişi ve kurumların ilgili alanda gerekli bilgiye sahip olmaları gerekliliğidir. Sivil yetkililerin “ordunun görev ve misyonlarının yerine getirilmesi açısından kendilerinden istenilenleri yaptıklarından emin olacak kadar bilgi sahibi olmaları gerekir.” Bu da her şeyden önce güçlü ve bilgili bir sivil Savunma Bakanı ile sivil, demokrat ve konusunda uzman profesyonellerden oluşan bir Savunma Bakanlığı kadrosu gerektirir. Serra’ya göre “Savunma bakanına özel bir önem verilmelidir.” Bu tür reform süreçlerinde Savunma bakanları olabildiğince uzun süre görevde kalmalı, kısa süreli bakanlıklardan kaçınılmalıdır. Ayrıca, ordular bu tür süreçlerde Savunma Bakanı’nın görevinin orduya emir vermek ya da orduyu yönetmek değil, onları ‘desteklemek’ olduğu düşüncesine kapılabilir. Ancak “sivil bakan sivil-asker ilişkilerinde temel meselenin “güç” olduğu konusunda çok net olmalı ve bakan olarak dizginleri elinde tutmalıdır.” Serinin bu kısmını şu somut ve CHP’yi gerçeğin yüklerini omuzlamaya şimdiden davet eden soruyla bitirebiliriz: Yeni dönemin Milli Savunma Bakanının kim olacağı ve nasıl bir milli savunma kadrosuyla çalışacağı düşünülüyor mu? [1] İletişim Yayınları, 2011, çeviren: Şahika Tokel.