- Bir kere bu sütunda daha önce de yazdığım gibi ülke insanının siyasi davranış saiklerinin birinci derecede ekonomiyle ilgili olduğunu düşünmek gerçekçi bir tutum değildir. Çünkü Türkiye’de insanların siyasi davranış kalıpları daha çok kültürel kimlikleriyle
- İkinci olarak, “laik-batıcı” kesim ülke sorunlarına yeterince demokrat bir perspektiften bakamadı. Toplumda kimliğinden ya da inancından ötürü ötekileştirilmiş kesimlerin tümünü kapsayan bir yerden kapsayıcı bir siyaset kurmak yerine, iktidarın ötekileştirdiği Kürtler başta olmak üzere birçok kesimle ilişki kurmaktan çekinen, iktidarın bu yöndeki baskıcı politikalarına razı olduğu izlenimi uyandıran bir politikayı benimsedi.
- Üçüncü olarak, bunun sonucunda tuhaf bir “ittifak politikası” Ülkenin üçüncü büyük partisi olan HDP ile açık ve dürüst bir biçimde konuşmak ve görüşmek yerine, bu partinin eş başkanlarıyla fotoğraf bile vermedi.
- İttifak yaptığı partilerle birlikte yeni bir vizyon üreterek bu vizyonu toplumla paylaşmak yerine anlamı kendinden menkul bir “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmasıyla yetindi.
- Her ne kadar ülke sorunlarını siyasi partiler dile getiriyor olsa bile asıl olan siyasi partilerin tabanlarıdır ki bu tabanlarla yeterli ilişki gerçekleştirilmedi.
- Kılıçdaroğlu Van’da Kürtlere “kayyum” siyasetinin yanlışlığını vurgulamışken, seçime üç gün kala ne olduğu belli olmayan ırkçı bir siyasetçiyle imzaladığı protokole yeniden “kayyum” maddesi koymuş olması yanlış bir adım oldu.
Demokrat olamamak ya da laik kesim
Sadece Kılıçdaroğlu değil, diğer partiler de, hatta bir bütün olarak “Laik-batıcı” kesim de ülkenin sorunlarını “demokrat” bir perspektifte değerlendirmekten çok uzaktır. Asıl sorunumuz budur. Eğer bugün bu kesim kendini yenilmiş hissediyorsa karşılarındakilerin neden ve nasıl kazandığını değil kendilerinin neden ve nasıl ülke sorunlarına demokratça yaklaşamadıklarını sorgulamalıdır.
Seçimler bitti. Erdoğan kılpayı seçildi. Her iki taraf da şaşkın. Bir taraf seçilmiş olmaktan diğer taraf da seçilememiş olmaktan dolayı şaşkın. “Nasıl oldu bu diye soruyorlar birbirlerine?”. Türkiye’de, benim, adlarına “Laik-batıcılar” ve “Muhafazakar-milliyetçiler” dediğim iki grup insanın durumu bu. “Laik-batıcı”lar kaybettiler. Ülke yine “Muhafazakar-milliyetçiler” tarafından yönetilecek.
Tarihin en derin ekonomik sorunlarına rağmen nasıl oldu da Erdoğan seçildi sorusu “Laik-batıcı” kesimde cevabı aranan en önemli soru. Bu kadar yoksulluğa rağmen bu insanlar, yoksulluğu derinleştiren kişi olarak Erdoğan’ı nasıl seçtiler? Hele hele deprem bölgesi olarak ilan edilmiş illerde, kurtarma ekiplerinin üç gün gecikmesi sonucu en sevdiklerini kaybetmiş olan insanlar nasıl oldu da Erdoğan’ı desteklediler? “Laik-batıcı” kesim için bu soruların cevapları çok sevimli değil doğrusu. Kimileri bu kesimin cahilliğinden, kimileri iktidarın bu insanlara çıkar sağladığından, kimilerinin ise yabancı oldukları halde oy kullanıp Erdoğan’a bir tür diyet ödeyenlerden kaynaklandığı şeklinde açıklamalar yaparak kendilerine göre kafa yoruyorlar.
Doğrusu gerçekten de Erdoğan’a verilen oyların nedenleri pek ala açıklanması gerekli bir konu. Ama bence bundan daha da önemli olan konu nasıl oldu da “laik-batıcı” kesim seçimleri kaybetti?
Özellikle CHP, Cumhuriyeti kurmuş bir parti olarak, cumhuriyetin bir yüz yılının bitmekte olduğu şu günlerde nasıl oldu da ikinci yüzyılı başlatan parti olamadı? Hele hele yukarıda da söylediğim gibi çok berbat bir ekonomi ve çok talihsiz bir depreme rağmen bu nasıl olamadı? Bir başka ifadeyle “laik-batıcı” kesim neyi eksik yaptı da seçimi kaybetti?