Değişim o gitsin bu gelsin diyerek olmuyor maalesef. İlk düğmeyi nasıl iliklediysen gerisi öyle geliyor. Hemen hemen herkesin siyasilerle ilgili olumsuz görüşleri var. Ama bu adamlar uzaydan gelmiyor ki. Aramızdan seçiliyor, süzüle süzüle en üste kadar çıkıyor.
Türkiye’de her seçim yenilgisi sonrası “değişim furyası” başlar. Seçimin yenilgisinin faturasını mutlaka birileri ödemelidir. Oysa değişim, istifa, makamını bırakma bir kültür gereğidir. Bu kültür o toplumun genlerinde olmalıdır. Orta doğuda, Arap yarımadasında bu kültürden bahsetmek mümküm müdür?! Soya veya kağana ölene kadar bağlılık esas. O yüzden tarihte değişimler hep arkadan iş çevirerek gerçekleştirilmiş. Hz. Ali Cuma namazı için camiye girdiğinde Muavviye taraftarı biri “Hz. Ali müslüman mı, niye camiye geliyor” demiş mesela. Kağanları değiştirmek için rakipleri düşmanla iş birliği yapmış ya da oğul babayı, amcayı öldürmüş. Avrupa’da farklı mı!? Eskiden farklı değilmiş. İki yüz önce mesela.
Türkiye’de ben kendi isteğiyle makamını bırakan bir tek lider hatırlıyorum. Erdal İnönü. Yoksa diğerleri ölene ya da bir yerde bir kasetleri çıkana kadar asla, ama asla koltuğu bırakmadılar. Pardon, bir de cumhurbaşkanı olanlar var. Özal ve Demirel cumhurbaşkanı olunca koltuklarını bıraktılar ama en yakınlarına. Akbulut ve Çiller’e. Mesut Yılmaz ve Deniz Baykal kasetlerden bırakmak zorunda kaldı.
Bugün Kılıçdaroğlu’da bırakmıyor. Bırakmaz, bırakamaz. Ne yapacak!? Evde oturup torun mu bakacak. 81 il başkanı desteklerken hem de. Parti başkanlarını hatta milletveliklerini gözünüzün önünden bir geçirin. Tüm kariyer planlarını siyaset üzerine yapmışlar. İlçe başkanlığı, il başkanlığı, milletvekilliği. Hele milletvekili seçilirse sonuna kadar dört elle sarılıyorlar. Tabii vatan için, halk için çok ulvi hisleri vardır, bilemiyorum. Ama, son seçimlerde milletvekili adayları günde 100 bin lira harcamışlar diye duydum. İki ayda müthiş para. Bu durumun hizmet aşkıyla ilgili olduğuna doğrusu ben inanamıyorum. Bu ciddi bir yatırımdır.
Lideri kim değiştirecek? Kurultay delegeleri. Delegeler kim? Parti üyelerinin kendi içlerinden seçtiği temsilciler. Aslında partinin kurucuları ve delege adayları, partiye üye yaptığı üyelere, kendini delege seçtiriyor. Delege, ilçe ve il yönetimlerini ve genel başkanı seçiyor. Parti içinde siyasi kariyer yapmak isteyen kişilerin çevresi ne kadar geniş ise o kadar avantajlılar. Geniş aile veya aşiret üyelerine sahip olanların yolu çoğunlukla milletvekilliğine kadar gidiyor.
Normal bir vatandaşın her hangi bir partiye girip kendisini gösterip milletvekilliğine gitmesi ağzıyla kuş tutsa imkansız. Hele parası yoksa, Anka kuşuna binmeyi hayal etmek daha gerçekçi. Siyasette ilerlemek için ya zengin olacaksın ya da zengin bir grubun temsilcisi olacaksın. Üyelere, delegelere yemek ısmarlayacaksın, iş bulacaksın, maddi destek sağlayacaksın, parti harcamalarına destek olacaksın. İftar sofrası kuracaksın hiç olmazsa. Tüm partilileri çağıracaksın. O iftar sofrası herhâlde 100 bin lira civarında kuruluyordur. Ben o kadar insana çay bile ısmarlayamam mesela.
Benim görebildiğim kadarıyla parti başkanı ya da partinin ağır topları üyelerden kendini seçecek delegeleri seçtiriyorlar. İl ve ilçe başkanlarını seçtiriyorlar. Sonra hep birlikte genel başkanı seçiyorlar. Başkan ve ağır toplar beraber hareket ederse mevcut başkan ölene kadar kalıyor. Zaman zaman başkan ile ağır toplar arasında güç savaşı çıkarsa işte o zaman il, ilçe kongreleri veya genel kurul kongreleri oldukça travmatik geçiyor. Vatan, bayrak, halk için aynı parti bayrağı altında ülkeyi ileri taşımak için bir araya gelenler birbirlerine en olmadık küfürleri ediyor hatta fiziki olarak saldırıyor. Sonra birbirine olmadık hakaretler edenlerin adayları milletvekili olunca yan yana vatan, millet, halk pozları verip birbirlerini överken yere göğe koyamıyorlar.
Seçimi kaybetmesinin tek nedeni Kılıçdaroğlu değil, ama işin patronu oydu. Gemiyi limana yanaştırmadı. Ona yakışanı makamı devretmek. Ondan sonra değişim olur mu? İmkânsız! Sadece zaman kazanılır hem partisi hem ülke için.
Değişim o gitsin bu gelsin diyerek olmuyor maalesef. İlk düğmeyi nasıl iliklediysen gerisi öyle geliyor. Hemen hemen herkesin siyasilerle ilgili olumsuz görüşleri var. Ama bu adamlar uzaydan gelmiyor ki. Aramızdan seçiliyor, süzüle süzüle en üste kadar çıkıyor.
İl başkanına, ilçe başkanına delegelerin ilgisini görseniz inanamazsınız. İl başkanı ile fotoğraf çektireceğim diye koca koca insanlar birbirlerini eziyor. Partiye Tarkan geldi sanırsınız. Milletvekili görünce delege iyice kopuyor. Hele milletvekili olur da delegeye ismi ile hitap ederse delege üstünü başını parçalamaya kadar gidebiliyor.
Delege de memur da esnaf da iş adamı da biliyor ki, siyasiler olmadan devletle hiç bir ilişki yürümüyor. O yüzden onlara inanılmaz ilgi gösteriyor. Siyasilerde kendilerini nimetten sayıyorlar. Kendini seçip zengin eden delegenin peşinden koşacaklarına delegeyi peşlerinden koşturuyorlar.
Geçen sene yaz, kulağımdan bir rahasızlık geçirdim. Koca İzmir’ de üç hafta doktora randevu alamadım. Sonra bir İzmir milletvekilinin danışmanı aracı oldu, hastanenin başhekimi beni hastanenin kapısında karşılayıp muayene ettirdi. Üniversite Hastanelerinin özel odalarında boş oda olsa bile hastanı yatıramıyorsun. Hocalarla, siyasilerin hastaları gelebilir diye boş tutuyorlar.
Bir mahalle muhtarına denk geldim. Sohbet ettik, yeni partisini değiştirmiş. “Benim bu mahallede atmış hanem var. Okula görevli alacaklardı, ben de ihtiyaçlı birini önerdim seçmediler. Ben ve avanem partiden istifa ettik, dört delege seçtirme şarti ile bu partiye geçtik” dedi. Gazetelerde oluyorsunuzdur. Biri partiden istifa ediyor bin kişi ile başka bir partiye geçiyor. Bu adamlardan objektif davranmasını bekleyebilir misiniz?
Partili partisiz tüm kamuoyu CHP de değişim istiyor. 81 il başkanı ise Kılıçdaroğlu’na destek açıkladı. Genel kurul delegelerini ilde kim seçiyor? İl başkanları. Kılıçdaroğlu aday olur ve seçilmezse çok şaşırırım. Diyelim Kılıçdaroğlu aday olmadı ve İmamoğlu seçildi. İki kurultay sonra artık İmamoğlu’da dokunulmaz olur.
Seçimi bir anda Kılıçdaroğlu ve Erdoğan yarışına çevirdiler. Erdoğan karşısına rakip çıkınca çamurda yendi rakibini. Rakip çıkarmayacaklardı, çamura güreşmeye girmeyeceklerdi. Bir yıl boyunca bunu dinledik. İki ay içinde Kılıçdaroğlu’nu çamurda güreşirken bulduk.
Kılıçdaroğlu yıllardır benim beğendiğim bir siyasi profil çizdi. Ben her zaman, Ecevit ve Demirel, 1980 öncesi koalisyon hükümeti kurabilseydi, Türkiye ne 1980 ihtilalini ne 15 Temmuz rezilliğini yaşardı, Türkiye, dünya sıralamasında çok daha önlerde olurdu diye düşündüm. O yüzden Kılıçdaroğlu’nun tüm partileri kucaklayan koalisyon kültürünü destekledim.
Ama olmadı. Seçimi kaybetmesinin tek nedeni Kılıçdaroğlu değil, ama işin patronu oydu. Gemiyi limana yanaştırmadı. Ona yakışanı makamı devretmek. Ondan sonra değişim olur mu? İmkânsız! Sadece zaman kazanılır hem partisi hem ülke için. Bu inat, yerel seçimlerde CHP ye büyük zarar verecektir. Ben altılı masa liderlerinin seçimin kazanılacağına gerçekten inandığını düşünüyorum.
Liderlerinin milletvekili olmaması, mesela İYİ Parti’de Bilge Yılmaz gibi bir dehanın aday gösterilmemesi bana bunu söylüyor. Ama inancın gereğini yapamadılar. Organize olamadılar, AKP’nin ağırlıklı olduğu yerlerdeki halkın davranışını etkileyemediler. “Ekonomik kriz var, kara para geliyor, Avrupa Türkiye’ye vize vermiyor” dediler. O yöredeki seçmenin bu konularla ilgisi yokmuş hâlbuki.
“Bu bir kişi seçimi değil. Bu bir rejim ve varoluş seçimidir. Bizim adayımız 13. Cumhurbaşkanı olacaktır” dediler. Seçime üç ay kala “Kazanacak aday” dediler. İyi kardeşim de bu konu, bu kadar önemliydi madem, bir yıl boyunca toplanıp toplanıp ne konuştunuz. Kılıçdaroğlu bir yıl boyunca “Ben Kemal, geliyorum” diye meydan meydan gezdi. Birinizin aklına gelmedi mi “Hayırdır Kemal, nereye böyle” demek.
Seçimi bir anda Kılıçdaroğlu ve Erdoğan yarışına çevirdiler. Erdoğan karşısına rakip çıkınca çamurda yendi rakibini. Rakip çıkarmayacaklardı, çamura güreşmeye girmeyeceklerdi. Bir yıl boyunca bunu dinledik. İki ay içinde Kılıçdaroğlu’nu çamurda güreşirken bulduk. Bir yıl boyunca parti yetkililerinin uğraşıp hazırladıkları altılı masa protokoluna yazık oldu. Madem önemli olan adaydı, protokol için adamları niye uğraştırdınız. Niye elinizde sallaya sallaya televizyon, televizyon gezdiniz?