CHP değişimi başka alanlarda geliştireceği yeni bir programı kamuoyuna sunarak başlatmalı. Üretimi verimlilik temelinde arttıracak, Dünya ekonomisinin koşullarında rekabet edilecek alanlarda hayata geçirilecek projelerini, seçmenle paylaşarak, onları ikna edebilir.
Seçim sürecinde iletişim stratejisini belirlerken, kaybetme olasılığını dikkate almadığı ortaya çıkan, ana muhalefet partisinin değişimi; içeriği yerine kişilere dayalı gerekliliği tartışacağı anlaşılıyor. İmamoğlu’nun İstanbul seçimlerinden kalan, “her şey çok güzel olacak” sloganı dışında, CHP’nin geleceğini yönlendirecek somut bir çaba henüz gözlenmiyor.
CHP’de kişilere dayalı değişim tartışmaları sürerken, seçimden başarıyla çıkan, AKP yönetiminin değişimden daha çabuk etkilendiği anlaşılıyor. En çarpıcı örnek; eski Bakan Nebati ’nin ortaya attığı, 1,5 yıl süren, “hetorodoks” ekonomi politikasının terk edilmesi. Muhalefet içe dönük tartışırken, AKP önderliğindeki iktidar geçişmişteki anlayışı ile çelişen, ünlü “dış güçler dayatması “söylemini terk ederek, ortodoks ekonomi politikalarına dönüyor.
Son tahlilde AKP’nin seçim taktiğinin başarılı olduğu gözleniyor. PKK üzerinden yürüttüğü, ayrılıkçılığı reddeden sertlik yanlısı tutumunu değiştirmedi. Gelişmiş bölgelerde oy kaybettiğini görmesine karşın, kentli oyları alma denemesine kalkışmadı. Tam tersine Hüda-Par’ı yanına çekerek, muhafazakâr Kürt oylarının Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’ye kayma olasılığını engelledi.
Kuşkusuz Türkiye’nin AKP’den önce de kapsamlı bir değişime ihtiyacı vardı. Ancak CHP kampanyasını farklı bir yaklaşımla yürüttü. AKP’yi iktidardan göndermek üzerine kurguladığı yolsuzluk eleştirilerine dayandırmakla yetindi.
Cumhurbaşkanlığı sistemine uyum sağlayabilmek adına, %50 +1 formülüne uygun olacağı düşüncesiyle, Partiyi 1946 yılından bu yana bir kez daha sağa döndürdü. CHP tek başına iktidar olduğu 1950 öncesi dönemde; “Maarif Vekili” Hasan Ali Yücel’in öncülüğünde başlatılan, çok önemli bir projeye kendi elleriyle son vermişti: Köy Enstitüleri. Kırsal kesime yönelik meslek edindirme eğitimlerini de kapsayan bu seferberliğin, parti içi büyük toprak sahiplerinin muhalefeti ve büyük olasılıkla giriş hazırlıkları sırasında, NATO’nun etkisiyle sonlandırıldığı düşüncesi akla geliyor.
Köy Enstitüleri süreç içinde aşamalı olarak kapatılırlarken, eş zamanlı başka bir gelişme gözlendi. İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde, din eğitiminin siyasal iktidarın belirlediği sınırlar içinde, devlet denetimine alınması sağlandı. Günümüzde çok tartışılan laik eğitimin çıkmaza girmesine yol açan süreç böyle başladı.
Aradan uzun yıllar geçince benzer uygulamanın, benzer sonuçlar vermesi şaşırtıcı değil. 2018 seçimlerinden sonra yaşanan 5 yıllık süreçte, yeni bir paradigma hazırlamak yerine, “helâlleşme” atılımı yapıldı. “28 Şubatın” sorumluluğu üstlenircesine, “özür” dilenerek, sağ seçmenlerin oylarının alınacağı beklentisine kapılındı.
Sonuçta; Eskilerin deyişiyle- “makamın” el değiştirme ile ülkede kökten “değişimin” sağlanabileceği varsayıldı. Bu yüzden İslamcı ve sağ partilerde yer alan bazı siyasetçiler, kendi bölgelerinin dışında, CHP’nin oy potansiyeli yüksek seçim çevrelerinde aday gösterildiler. AKP ve MHP dışındaki sağ partilerle kurumsal işbirliği tercih edildi.
Milletvekili seçimlerinde alınan sonuçlar, CHP’nin %25‘lik sınırı aşamadığını gösterdi. Üstelik güçlü olduğu seçim çevrelerinde verilen oylarla, -büyük olasılıkla- çok yakında siyasal rekabete girebileceği partilerin, kırka yakın adayı Meclise girdiler.
CHP yönetimi önümüzdeki dönemde Millet İttifakının aldığı oyları analiz ederek, işbirliğinin kendi seçmenleri üzerindeki etkilerini değerlendirmek zorunda. Atılacak her yanlış adımın, Parti’yi iktidar alternatifi olmaktan, tümüyle uzaklaştırma olasılığının artacağı unutulmamalı.
CHP sağına dönmeden kentli genç seçmenler üzerinde olumlu etki yaratabilecek, TİP ve diğer sol partiler ile işbirliği olanağı arayabilirdi. HDP ile seçim ve demokrasinin yeniden inşası temelinde bir işbirliği protokolünde uzlaşabilir, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kentli Kürt seçmenlerin oylarına açıkça talip olabilirdi.
CHP yönetimi önümüzdeki dönemde Millet İttifakının aldığı oyları analiz ederek, işbirliğinin kendi seçmenleri üzerindeki etkilerini değerlendirmek zorunda. Atılacak her yanlış adımın, Parti’yi iktidar alternatifi olmaktan, tümüyle uzaklaştırma olasılığının artacağı unutulmamalı.
Aslında değişim adına yapılacaklar çok karmaşık değil. Seçim sonuçları dikkate alınarak, parti üyelerinin geniş ölçekte katılımlarıyla gerçekleşecek bir özeleştiri sürecinin başlatılması “değişimin” ilk adımı olarak görülmeli.
CHP ikinci yüzyılına girerken, Partinin köklü bir programı hazırlayarak, öncülük etmesini bekleyenler ile öncelikle yönetim kadrosunun değişmesini isteyenler arasında dikkate alınması kaçınılmaz bir çelişki yaşanacağı seziliyor.
CHP’nin ekonomi, dış politika, değişen Bölge ve Dünya koşullarını analiz eden mesajları seçmeni yeterince ikna edemiyor. Partinin bu alandaki eksikliği, geçmişteki hayali başarılara sığınan AKP’nin, “Yeni Osmanlıcı” anlayışı karşısında dahi beklenen etkiyi yaratamıyor.
Türkiye “
dijital devrim” çağında, AKP’nin bilinçli olarak kurguladığı II. Abdülhamit ile Atatürk ekseninde sürdürülen, gerçek dışı soyut tartışma ortamından CHP öncülüğünde kurtulamıyor.
Belirli dönemlerde açıklanan program taslaklarının, parti dışını bir yana bırakalım, parti üyeleri arasında arzulanan etkiyi yarattığını söylemek de güç. Altını çizdiğimiz bu eksikliğin pratikteki olumsuz yansımaları arasında, sandık seçmen listeleri örneği gösterilebilir.
Üye yapısına ilişkin sağlıklı bir veri tabanı üzerinden, mahalle/köy ölçeğinde adrese dayalı bir iletişim programı son yerel seçimlerde İstanbul dışında uygulanamadı. Bu yüzden üye ve delegeler ile partililer ve doğal olarak seçmenleri arasında, etkileşim yok denecek kadar az. Ve eksikliğin dramatik sonucu olarak, sahte oy kullanan seçmenler konusunda kamuoyu ikna edilemiyor. En çok oy alınan il ve ilçelerde, seçmen yapısı ve tercihleri dikkate alınmadan son dakikada bölgeyle hiç ilgisi bulunmayan, -tepedenci bir anlayışla- tayin edilen adayların -genellikle- yerel yönetimlerde- Belediye Başkanlığı görevine getirilmeleri tepki çekiyor.
Üye yapısına ilişkin sağlıklı bir veri tabanı üzerinden, mahalle/köy ölçeğinde adrese dayalı bir iletişim programı son yerel seçimlerde İstanbul dışında uygulanamadı. Bu yüzden üye ve delegeler ile partililer ve doğal olarak seçmenleri arasında, etkileşim yok denecek kadar az.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
CHP değişimi başka alanlarda geliştireceği yeni bir programı kamuoyuna sunarak başlatmalı. Üretimi verimlilik temelinde arttıracak, Dünya ekonomisinin koşullarında rekabet edilecek alanlarda hayata geçirilecek projelerini, seçmenle paylaşarak, onları ikna edebilir.
Örneğin tarımda veraset yoluyla giderek küçülen toprak mülkiyetinin Türkiye’yi buğday ve bakliyat ithalatçısı bir ülke konumuna getirdiğinin bilincinde, tarımsal üretimi arttıracak yasal düzenlemeleri, Kurucusu Atatürk’ün; “Milletin efendisidir” dediği köylülerin desteğini alarak sunabilir.
(Devam edecek)