Değişim, demokrasi ve Medeniyet tercihi

Abone Ol
Türkiye bu yıl Cumhuriyet’in medeniyet tercihine bağlı olarak ya modernleşme ve çağdaşlaşma süreçlerine bağlı bir tercih yapacak ya da otoriterlikten daha ağır bir baskı süreci içinde sonu belirsiz bir çözülmeye doğru gidecektir.

Loading...

Cumhuriyetin 2. Yüzyılı’nın içindeyiz. Zamansal olarak bu doğru olsa da sorunlar ve bunların çözümleri ölçüsünde hala Cumhuriyet’in ilk yüzyıldaki hedeflerinin uzağındayız. Bir medeniyet tercihi olarak Cumhuriyet’in bugün içinde bulunduğu durum toplumsal ve siyasal boyutta ciddi bir yer edinmişse de hala bütün kurum ve kurallarıyla, demokrasi ve onun evrensel değerleri ile örtüşen/birleşen bir niteliği kazanamamıştır. Bunun elbette ki birbiriyle bağlantılı iç ve dış dinamiklerinin etkisi büyüktür ama bugün, ötelenmez ve ertelenemez bir biçimde tarihsel bir tercihle karşı karşıyayız. Türkiye bu yıl içinde ya Cumhuriyet’in bu medeniyet tercihine bağlı olarak modernleşme ve çağdaşlaşma süreçlerine bağlı bir tercih yapacak ya da otoriterlikten daha ağır bir baskı süreci içinde sonu belirsiz bir çözülmeye doğru gidecektir. Bu çerçevede karşımıza iki farklı siyaset çıkmaktadır. İlki Millet İttifakı’nın ortaya koyduğu birleştirici siyaset, ikincisi ise AK Parti’nin odağında olduğu dağıtıcı siyaset.
Bugün itibariyle Türkiye’de toplumsal ve siyasal muhalefet çok ciddi ve belirleyici bir güç durumuna gelmiş durumdadır. Buna karşın Cumhur İttifakı ise devletin, şiddet tekelini ve onun araçlarını kullanarak bu muhalefetin bir bütün olarak hareket etmesini engellemektedir. Ne yazık ki, Millet ittifakı henüz bu kuşatmaya meydan okuyacak bir tavrı ortaya koymamıştır.
Millet İttifakı’nın farklı siyasal, ideolojik hattan gelen bileşenlerinin ortaklaştığı nokta demokrasinin, bütün kurum ve kurallarıyla işlerlik kazandığı “Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistemin” yaşama geçirilmesi iken; AK Parti ve Cumhur İttifakı ise odağına güvenlikçi kaygılarla beslediği otoriter bir sistemi daha da yerleşik hala getirmeye çabalamaktadır. Bugün itibariyle Türkiye’de toplumsal ve siyasal muhalefet çok ciddi ve belirleyici bir güç durumuna gelmiş durumdadır. Buna karşın Cumhur İttifakı ise devletin, şiddet tekelini ve onun araçlarını kullanarak bu muhalefetin bir bütün olarak hareket etmesini engellemektedir. Ne yazık ki, Millet ittifakı henüz bu kuşatmaya meydan okuyacak bir tavrı ortaya koymamıştır. Ancak bu zorunluluk, önümüzdeki süreçte bu ötelenmez bir gerçeklik olarak Millet İttifakı’nın karşısına gelecektir. Bir taraftan HDP ve sosyalistler, diğer taraftan Cumhur İttifakı’na katılmayan milliyetçi ve muhafazakâr parti ve aktörler bu yeni birleştirici siyasetin dışında tutulamazlar. Dolayısıyla Cumhuriyet’in demokrasi ile taçlandırılacağı bu yeni kurucu siyasette herkesin katkısı hayati önemdedir. Toplumsal ve siyasal ayrıştırma söylemi, adalet mekanizmasını araçsallaştırarak muhalefete yönelik topyekün bir kuşatma projesini hayata geçiren AK Parti’nin negatif siyasetine karşı, bütün toplumu uyaracak ve yeni bir gelecek hayali etrafında birleştirecek pozitif bir söylem ve siyaset yaşamsal önemdedir. Bu çevrede Türkiye’nin tarihsel serüveni, siyaset kurumunun mutlaka gözetmesi gereken bir husustur. Zira toplumun geniş kesimlerinin ciddi bir değişim talebinin bulunduğu bir dönemde; bu denli genç seçmenin olduğu bir ülkede mevcut düzene meydan okuyacak bir siyaset mutlaka karşılık görecektir. Değişim talebi, demokrasi talebi, Cumhuriyet’in medeniyet tercihini birleştiren muhalefet Türkiye için yeni bir yüzyılı başlatacak güce kavuşmuş olacaktır. Son olarak şu tespiti yapıp bitirelim. AK Parti’nin seçimi kazanma olasılığı tarihinin en düşük ihtimalidir. Bunun da ötesinde kazansa bile ülkeyi yönetecek gücünü ve potansiyelini kaybetmiştir. Muhalefetin bu çerçevede bir siyaset üretmesi, topluma bunu anlatması ve toplumu buna inandırması seçim sonucunu belirleyecek temel argümanlardandır.