Ekrem İmamoğlu’na verilen cezayı tam da böyle, siyasal anlamda bir darbe olarak nitelendirmek gerekiyor. Önümüzdeki seçimlerde muhalefetin ve muhalefete destek veren ve verecek halkın kendisi için en uygun aday formülünü bulma ve seçme hakkına ipotek koyuyor.
Loading...
İktidarın Darbe Siyaseti ve Muhalefetin Yanıtı
İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’na verilen siyasi ceza ve siyaset yasağı ihtimali…
Bu olayı sadece iktidarın hukuk dışı uygulamalarının en son örneği olarak geçiştirmek mümkün değil.
Bir
siyasal darbe olarak anlamak ve tanımlamak gerekiyor. Neden mi?
İmamoğlu’na verilen ceza sadece onun seçilme ve yönetme hakkını tehdit etmiyor. Sadece İstanbul halkının seçme hakkını da tehdit etmiyor. Muhalefetin adaylık müzakerelerini belli sınırlar içine hapsederek ve belirsizliklere boğarak tüm halkın en temel seçim hakkını elinden almaya yönelik bir müdahale.
Muhalefetin en temel hedefi önce bu oyunu deşifre ve halk nezdinde mahkûm etmek, sonra da karşı hamleleriyle boşa çıkarmak olmalı.
Bazı otoriter uygulamalar tek bir kişinin veya sınırlı sayıda seçmenin hakkını ihlâl eder. Örneğin bir üniversite öğrencisine verilen ceza onun okuma ve ifade özgürlüğünü ihlâl eder. Sayın Berberoğlu’na verilen ve milletvekilliğini düşüren ceza da kendisinin seçilme hakkını ihlâl etmiş ve kendisine oy verenlerin iradelerini yok saymıştır. Çok ciddi bir demokrasi ve hukuk ihlâli olmakla beraber, tek başına tüm seçmenlerin kendisini kimin yöneteceğini seçme hakkını, yani halkın egemenlik hakkını elinden aldığını iddia edemeyiz. Darbe diyemeyiz.
Ancak başka otoriter uygulamalar tümden bir halkın demokratik iradesini ve egemenlik hakkını elinden alır.
Bir ülkenin ve seçmenlerinin önündeki bazı hükümet seçeneklerini zorla ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Halkın otokrasi yerine demokrasiyi tercih seçeneğini ortadan kaldırırlar.
Buna bir örnek olarak HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklanması ve sekiz yıldır doğru dürüst bir yargılama olmadan cezaevinde tutulması verilebilir. Siyasal görüşlerini beğenirsiniz veya beğenmezsiniz. Ama karizmatik ve tabanla duygusal bağı güçlü bir siyasetçi olduğu gerçeğinde hemfikir olabiliriz. Eğer örneğin 2017 yılında dışarıda olsaydı ne olurdu?
Zaten OHAL ortamında yapılan ve sonucu yüzde 1,5 puanla belli olan anayasa referandumunun sonucunu değiştirebilecek desteğe ve ikna yeteneğine sahip bir siyasetçi olduğu açık. Dolayısıyla böyle bir siyasetçinin zorla siyaset dışında tutulması aslında belki de ülkenin kaderini değiştirdi. İktidarın son derece işine yaradı. Bir halk olarak hepimizin bugün bizi yöneten ucube tek adam yönetimine referandumda “hayır” diyerek engel olma hakkımızı elimizden aldı.
Bu tür otoriter uygulamaları “darbe” olarak nitelendirmek gerekir. İktidarı zorla ele geçirmek veya elinde tutmak anlamına geliyor çünkü. Seçimlere ve rakip adaylara izin veriyor ama kendi kazanma ihtimaline veya çizdiği yola ciddi tehdit oluşturduğu anda da zor kullanarak bu ihtimali ortadan kaldırıyor.
Ekrem İmamoğlu’na verilen cezayı tam da böyle, siyasal anlamda bir darbe olarak nitelendirmek gerekiyor. Önümüzdeki seçimlerde muhalefetin ve muhalefete destek veren ve verecek halkın kendisi için en uygun aday formülünü bulma ve seçme hakkına ipotek koyuyor. Dolayısıyla bu iktidarı değiştirebilme hakkına set çekiyor. Aday mutlaka Ekrem İmamoğlu olmalı veya olacaktı demiyorum. Bu ayrı bir soru, onu yarın tartışacağım. Farklı formüller olabilir. Bu eylemin, halkın ve muhalefetin kendisi için en doğru adaylık formülünü seçme ve kazanma hakkına darbe vurduğunu söylüyorum.
Peki muhalefet bu darbeye karşı bir darbenin gerektirdiği yanıtı üretebildi mi?
Son PolitikYol
yazımda bahsetmiştim: muhalefetin ilk günkü zinde ve güçlü tepkisi bir darbeye karşı üretilmesi gereken tepkiye uygundu. Darbe siyasal bir eylemdir. İlk günkü tepkiler bunun karşısına güçlü ve demokratik başka bir siyaset koydu. “Buradayız, birlikteyiz, korkmuyoruz ve milli egemenliğe dayanarak, ne yaparsan yap boşa çıkaracak zindeliğe ve kıvraklığa sahibiz” mesajını verdi.
İmamoğlu’nun konuşmasındaki “sizinle ne dertleri var?” ifadesi soruna doğru bir teşhis koyuyordu. “Mesele ben değilim, benim adaylığım değil, sizin seçme hakkınıza darbe vurmaları” diyordu çünkü.
Ancak Deutsche Welle Türkçe’de
yazdığım üzere ertesi günkü Saraçhane mitingi böyle bir siyaset sunmadı. Bir darbeyle karşı karşıya olduğumuz saptamasını yapan ve bunu yenecek bir siyaset öneren konuşmalar değildi.
İmamoğlu’nun konuşmasındaki “sizinle ne dertleri var?” ifadesi soruna doğru bir teşhis koyuyordu. “Mesele ben değilim, benim adaylığım değil, sizin seçme hakkınıza darbe vurmaları” diyordu çünkü.
Bazı istisnalar dışında konuşmalardaki vurgu hukuk ve hak ihlâliydi. Elbette muhalefet hukuku savunacak ve hukukun da dışına çıkmamalı. Bunda sorun yok. Ama içinde olduğumuz, bağımsız yargı ve hukuk devletinin uygulanmadığı ortamda hukuku çare olarak sunmak inandırıcı değil. Hatta “hukuk” iktidar lehine silah olarak kullanılıyor. Çare, demokratik hukuk devletini yeniden ve daha iyi inşa edecek olan bir siyaset. Konuşmaların bunu anlatması ve bu yönde mesajlar vermesi gerekiyordu. Altılı masa bu fırsatı kaçırdı.
İKTİDARIN DARBE SİYASETİ VE ORTAK ADAY
Şimdi gelelim adaylık meselesine.
Önümüzdeki seçimin adayları normal siyasette olduğu gibi sadece politikaları için seçilmeyecek. Ülkeyi otoriter bir yönetimden kurtarıp demokratik bir rejim inşa etmeleri için belirlenecek.
Bunu engellemek için de otoriter Cumhur İttifakı gücünün yettiği her şantajı, kanun görüntüsü altında her zoru kullanacak.
Böyle bir siyaset karşısında muhalefetin adaylık formülü:
- Şaşırtıcı olmalı, iktidarın hamlelerini boşa çıkarmalı.
- Yaratıcı olmalı, yani iktidarın hesaba katmadığı bir formül olmalı.
- İktidarın oyununu deşifre etmeli.
- İktidarın kendisini sıkıştırdığı çerçevenin ve sınırların dışına çıkmalı.
- Otoriter zor kullanmaların karşısına demokratik güçleri örneğin mizahı çıkarmalı.
- Esnek olmalı, yani iktidarın olası yeni otoriter hamlelerine karşı (örneğin yeni tezkereler ve siyaset yasakları, korku ortamı yaratılması) defansları ve A,B,C planları hazır olmalı.
- Altılı Masa içinde ve dışında muhalefet partilerinin en geniş mümkün koalisyonunun mutlak ve güçlü desteğine sahip olmalı.
- Halkın güçlü desteğine sahip olmalı. Çünkü devlet gücünün karşısında muhalefetin elindeki tek güç bu. Ortak aday(lar) halkın içine sinmeli, güven vermeli ve tabanla güçlü bir fikirsel ve duygusal bağ kurabilmeli.
Kıssadan hisse:
Türkiye’de yargıyı ve medyayı muhalefetin en doğru kararlarının önünü kesmek üzere kullanan, kendisi dışında her iktidar yoluna ancak şeytanın aklına gelecek taktiklerle bin türlü mayın döşeyen bir otoriter iktidar var.
Normal siyasette hukuku kullanarak iktidarın önünüze çıkardığı engelleri aşabilirsiniz ama böyle olağanüstü durumlarda değil. Çünkü hukuk da kalmamış, ortak hakikat duygusu da.
Son yazılarımda irdelediğim üzere böyle bir iktidarla ancak
siyaset yoluyla başa çıkabilirsiniz. Bu da
olağanüstü bir demokratik siyaset olmak zorunda.
Bu siyasetin aday seçimi de iktidarın hesaplarını boşa çıkaran ve kurduğu denklemleri bozan olağanüstü bir akla ve mantığa dayanmak zorunda.
Yarın muhalefetin elindeki somut formüllerle devam etmek istiyorum.