Darbe girişimi ve siyasette yeni dönem

Abone Ol

15 Temmuz süreci, bu ülke tarihinin rutinleşen darbe girişimlerinden biri olduğu açık olsa da temel de kendi konjoktüründen kaynaklı bir takım farklı özellikler taşımaktadır. 

Öncelikle bu darbe AKP ve cemaat arasında bir hesaplaşma değildir. Bu görünürdeki durumdur ve böyle kabul ettirilmek istenmektedir. Ama arka planında çok ciddi emperyal hesaplaşmaların olduğu, Türkiye’yi yeniden dizayn etme çabasının yattığı açıktır ve tarih bize bunu söylemektedir. Türkiye’yi dizayn etmek isteyenler öncelikle orduyu dizayn ederler. Zira ordu dizayn edilmeden bürokratik devlet aygıtının dizayn edilmesi ve sonrasında siyaset kurumunun bu çerçevede yapılandırılması söz konusu olamaz. Dolayısıyla hedefteki kurum ordudur. Türkiye darbe ve darbe girişimi süreçlerine baktığımızda ülkenin tarihsel kırılma anlarına denk düşen zamanlarda yapıldığını görürüz. Ülke siyasetine, ekonomisine, sosyolojisine müdahale edilmek istendiği zamanlarda darbe süreçleri yaşanmaktadır. Ancak bir şeyin altını önemle çizmek gerekmektedir. Darbe girişimleri üzerine çok sık yapılan analizlerde belirtildiği gibi darbeler; iç dinamiklerden çok dış dinamiklerin ağırlığı ile ortaya çıkmaktadır. Aslında klasik bir ayrım olarak şunu söyleyebiliriz, dış dinamiklerin yönlendiriciliğindeki darbeler gerçekleşmiş ve yönetime el konulmuştur. Ancak dış dinamiklerin desteklemediği ya da konjonktürel destek verdiği darbeler girişimle sınırlı kalmıştır. Artık herkesin üzerinde hem fikir olduğu bu konuya ekleyeceğimiz şey, dış dinamiklerin yakın ve uzak vadede nasıl bir toplum tasarlamak istediği aslında o darbeye rengini de vermektedir. Hangi ekonomik ve toplumsal süreçler egemen kılınmak isteniyorsa o çerçevede bir darbe yapılır. 

Tekrar tekrar belirtmekte fayda var. Türkiye’de ordu darbe yapmaz. Orduya darbe yapılır. O ordu eliyle de toplum biçimlendirilir. Bu bağlamda darbe girişimleri de aslında başarısız değildir. Dizayn etme çabasının bir parçasıdır. 

15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili hala çok ciddi bilgi eksikliği bulunmaktadır. Bunların zaman içinde ortaya çıkacağı muhakkaktır. Ancak elimizdeki verilerden yola çıkarak bu darbe girişiminin ülkenin hem içeride hem de dışarıda ciddi bir çerçeveleme hareketi olduğunu dile getirebiliriz. Bir taraftan siyasal İslam’ın ömrünü tüketmesi ve yeni bir paradigmaya ihtiyaç duyulması, diğer yandan artan dinci terör ve bunun yarattığı tehditler ile Kürt sorununun Orta Doğu’daki dengeleri yerinden etmesi bu coğrafya ve yakın coğrafyada bir dizayn etme sürecinin yaşandığını ortaya koymaktadır. Yaşadığımız süreç, ne Libya, ne Irak, ne Suriye’den bağımsız değildir. Parçalı bir coğrafi yapılanmanın yaratılmak istendiği pratikte görülmüştür. Bu sürecin Türkiye ve İran’ı kapsamaması düşünülemez. Emperyal yeniden dağılımın, içeride ve dışarıda ortaklaştığı aktörler bulunmaktadır. Bu her dönem böyle olmuştur. Eskiden Ordu içinde NATO’cu olmak yeterliydi ancak buna Fethullahçı olma şartının da eklendiği ortadadır. 

Dolayısıyla süreci Türkiye içinde İslamcıların birbiriyle hesaplaşmasının ötesinde okumak gerekmektedir. Bu durum bir veridir ve elbette önemli bir analiz konusudur. Ancak başımıza ülke olarak ne geldiyse devletin sol, devrimci, bağımsızlıkçı yapıları sürekli tasfiye etmesinden ileri geldiğini de bir kez daha tarihe not düşelim. 

60 yıldır iktidar olan sağın sürekli darbeler üretmesi halka çok iyi bir biçimde anlatılmalıdır. Burada hem beceriksizlik yani ülkeyi yönetememek hem de işbirlikçilik yani belli dış dinamiklere dayanarak iktidar olma/sürdürme çabasının maliyeti darbeler ve darbe girişimleri olmuştur. 

Eğer anlatıldığı gibi ağır bir Fethullahçı örgütlenme ordu içinde başat konumdaysa benzer darbe girişimleri devam edebilir. Ya da bu yapı ve arkasındaki odaklar, ülkede bir istikrarsızlık yaratmak için kontr-gerilla eylemlerine başvurabilirler. 

AKP ise şimdilik darbe korkusunu yaşamaktadır. Ama AKP’nin aklındaki asıl mesele bu darbe sürecinin başaramadığı yeni rejim inşasını kendisinin yapmasıdır. O yüzden “Fethullahçıları temizliyoruz” propagandası ile birlikte geniş bir sindirme operasyonu yapmayı hedeflemektedir. Bunun ilk işaretleri ortaya çıkmıştır. Ancak bu yolun yol olmadığını en çok AKP’liler görmelidir. Atatürkçü, solcu, demokrat, devrimci, Alevi, Kürt kimliklerini tasfiye edip, bunları kamudan ve kamusal alandan dışlamak hiçbir sorunu çözmemiştir. Tam tersine en çok güvendiği yapılar tarafından yok edilme tehlikesiyle yüz yüze kalmıştır. Bu çerçevede ontolojik olarak mümkün görünmese de AKP’nin kendisini yeni bir anlayışla kurgulaması hem onun için hem de ülke için büyük bir kazanım olacaktır. Demokrasiye, cumhuriyete, parlamenter rejime, hukuka bağlı olması birçok sorunun kendiliğinden çözülmesine neden olacaktır. 

AKP’nin bütün kamplaşma ve ayrıştırma siyasetine rağmen insanların hep birlikte darbeye karşı çıkması ve birlikte hareket etmesi bir demokrasi bilincinin zaferidir. AKP buradan hareketle çok ders çıkarabilir.  

Bu darbe girişimi karşısında CHP’nin ortaya koyduğu tavır tarihsel önemdedir. Geniş halk kitleleri AKP’nin sürekli ifade ettiği gibi CHP’nin “darbeci” olmadığını bizatihi pratikte görmüştür. Öte yandan CHP tarihin en önemli fırsatıyla karşı karşıyadır. Elbette kastedilen acılar üzerinden siyasi rant elde etme değil, artık bu ve benzer acıları sonlandıracak demokratik bir sistemin bütün unsurlarıyla yeniden kurulmasıdır. 

Taksim mitinginde ortaya çıktığı gibi, bugün ülkede sokağa çıkacak en dinamik ve güçlü kitle CHP kitlesidir. Dolayısıyla umut CHP’dir. CHP ise toplumun bütün kesimlerine bu ülkeyi yeniden kuracak bir programı sunmak zorundadır. Ama bunun ön koşulu çok hızlı biçimde kendi içinde kadro ve politikalarda bir değişim yaratarak bugüne kadar kendisine yönelik bütün olumsuz algıları tersine çevirmesidir. CHP bütün toplumu demokrasi, cumhuriyet, hak ve özgürlükler ile eşit bir ekonomik düzen ekseninde örgütlemelidir. CHP bugün şemsiye görevi görmek zorundadır. Hem darbeden hem de AKP’nin despotik tavrından rahatsız olan kitleleri kendi çatısı altında toplamalıdır. 

CHP kendinden başlayarak eşzamanlı olarak toplumda ve ülkede bir büyük değişim ve yenileme hareketi başlatmalıdır. Cumhuriyetin ve demokrasinin yeniden ve bütün toplumu kapsayacak eşitlik ve özgürlük temelindeki inşası bu ülkenin önünü açar, darbelerin ise önüne set çeker. Bizi kurtaracak olan bu ülkedeki demokrasi bilincine sahip yurttaşların ortaklığıdır…