Çünkü biz yokuz
Derdimize çare bir çiçekti belki, baharlar gelmese/gecikse bile… Hakaretin, aşağılanmanın, sinkaflı küfürlerin hedef kitlesi genişliyor her gün. Yalandan “kucaklaşmalar”, içten “helâlleşmelere” galip geldi sonunda…
Distopik romanların sessiz/ içine kapanık karakterlerine dönüştük yavaş yavaş. Uzun zamandır ruhumuz çekiliyor ama çıkmıyor. Martıyla paylaşılan simitte arıyoruz kısa mutlulukları ve “anda” kalmak, “geleceği düşünmekten” daha umutlu.
“Biz” olmak zorunda değiliz elbet. Lakin “sen-ben-öteki” kıskacının bir köşesine tutunma mecburiyetimiz de olmamalı.
Kadına, insana, doğaya, hayvana, bilime, eğitime, ekonomiye, yaşama dair her şey tüm hızıyla politikleşti. Kutuplara bölünme hızımız bu nedenle sürekli artıyor.
Bu kutuplaşma/ayrışma/bölünme sadece siyasi değil. Bizim kutuplarımız a-b-c-d seçeneklerinden, x-y-z partilerinden kaynaklanmıyor tek başına.
Mutlular ve mutsuzlar ülkesi olarak bölündük uzun zamandır. Belki “mutlu rolü yapan mutsuzlar” da vardır bir tarafta.
Mutsuzluklarımızdan anlam çıkarılıyor, coşkularımız “bir tarafa ait olmanın” simgesi kabul ediliyor.
(Simidine kavuşan martılar mutlu mu acaba?)
Derinlik ve mavilik hissinde ferahlık aramaya mecbur bırakılan mutsuz çoğunluğuz zira.
Bir fırsat bulup içimizi dökecek olsak, “Her şeye rağmen”, “ama”, “boş ver”, “sana ne?”, “sen işine gücüne bak” ile başlayan öğütler yumağı sarmalıyor etrafımızı. Haklısın, boş verelim. (Tek mutsuz değilim ya hayatta, buna da şükür değil mi, ekmeğim mi yok aşım mı yok başımı sokacak evim mi yok…)
Derdimize çare bir çiçekti belki, baharlar gelmese/gecikse bile… Hakaretin, aşağılanmanın, sinkaflı küfürlerin hedef kitlesi genişliyor her gün. Yalandan “kucaklaşmalar”, içten “helâlleşmelere” galip geldi sonunda…
Suçlu arama konusu ise bambaşka…
TV/internet karşısında heyecan ve umutla bekleyenler mi suçlu? Bizimle yan yana görünüp ama tercihlerimize sahip çıkamayanlar mı? En baştakiler yüzünden mi böyle oldu yoksa en alttakiler mi? Bu saatten sonra çok da önemli değil sanırım.
Peki bundan sonra… Şimdi ne olacak…
Emin olduğum tek şey şu ki son 10-20 yılda erişmedik bu drama. “Sen karışma” diye büyütülen, “Olaylara karışma, otur dersine çalış” denilen, “Siyasete bulaşma” nasihatleri dinleyen, özetle “80 sonrasının apolitik kuşağı” diye adlandırılan güruhtuk. X-y-z, teknoloji, alfa- beta- gama, ne şekilde isimlendirilsek de eksiktik ve geçmişe ait anlatılanlar, nostaljiye karışık “keşke” yaratıyordu bünyemizde…
Yaşadığımız mutsuzluk da “karşı koyma itaat et” aşılamasının sonucu.
Üzgünüm ve üzgünüz… Sadece bir aday diğerine yenildiği için değil, umudun bıraktığı boşluğu soru işaretleri ve kaygılar doldurduğu için.
Üzgünüz, dansa, müziğe, coşkuya, halaya, kast edenlerin silahlı kutlamalarında (en az) 2 kişi yaşamını yitirdiği için…
Acaba su vermedik diye mi büyümedi çiçekler ve gelmedi bahar?
Martılar mutludur belki…