Atatürk’ün ölümünden sadece 22 sene sonra, 27 Mayıs darbesiyle yeni rejimin adını İkinci Cumhuriyet olarak koymaları, askerlerin genel siyasal ve ideolojik eğilimleri dikkate alındığında, bana tuhaf biçimde cüretkâr geliyor. İkinci Cumhuriyet(çilik/çiler) daha ziyade 1990’lı yıllardaki versiyonuyla bilinir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin temel nitelikleri ve kök değerleriyle bir çelişki ve bunların belirli biçimlerde restorasyonu iması taşıyan bu adlandırma etrafındaki tartışmalar, Mehmet Altan’ın Ocak 1991’de Türkiye Günlüğü’deki “İkinci Cumhuriyet Nedir, Ne değildir?” başlıklı yazısıyla başlamıştı. İkinci Cumhuriyetçiler olarak bilinenler, 1923’te kurulan Cumhuriyetin (yani Birinci Cumhuriyet) demokratik özden kopukluğuna vurgu yapıyor ve daha çok özgürlük, daha çok şeffaflık ve çoğulluk çağrısıyla, cumhuriyetin yeni bir aşamasına geçişi öneriyordu. Çoğu sol/liberal çizgideki o isimlerin bir bölümü daha sonra Cem Boyner’in liderliğindeki kısa ömürlü Yeni Demokrasi Hareketi çerçevesi içinde siyasallaşmaya da uğraşmışlar ancak bu çaba başarısızlıkla sonuçlanmıştı. O dönem ve sonrasında İkinci Cumhuriyetçiler Atatürkçü kesimlerden ve en başta da askerlerden yoğun eleştiriler aldı. Yapılan eleştirilen ilki, cumhuriyetin “birinci”, “ikinci” biçiminde numaralandırmasına yönelikti. Askerlerin bu eleştirilerine bazen öfkeyle karışık hakaretler de eşlik etti. Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda, cumhuriyeti numaralandırma girişimini ilk teşebbüs edenlerin askerlerin ta kendileri olduğunu görmemiz ise tarihin garip bir cilvesi olsa gerek. Elimde bir kitap var, 1960 yılında, 27 Mayıs askerî darbesinden hemen sonra basılmış bu kitabın yazarı, Milli Birlik Komitesinin genel sekreterliğini de yapmış olan ve darbe sırasında Kara Harp Okulunda tabur komutanı olarak görev yapan kurmay binbaşı Avni Elevli. “Hürriyet İçin: 27 Mayıs 1960 Devrimi” başlığını taşıyan kitabın ilk sayfalarında, kuşe kağıda basılı iki fotoğraf var. Bunlardan ilki, şu resim altı yazısıyla bir Mustafa Kemal Atatürk fotoğrafı: “Türk yurdunu düşmandan temizleyen, dünyanın hayran olduğu, Türk İstiklal ve Cumhuriyetinin bânisi” Hemen arkasındaki sayfada ise Orgeneral Cemal Gürsel’in üniformalı bir fotoğrafı var. Altındaki yazı ise şu şekilde: Görüldüğü gibi Avni Elevli, Gürsel’i, Atatürk’ün hemen arkasındaki sayfaya koyduğu fotoğrafıyla İkinci Cumhuriyetin bânisi (kurucusu) olarak tanımlıyor. Bu tanımlamanın (İkinci Cumhuriyet) yazar Avni Elevli’nin kendi seçimi olmadığı ve Gürsel’in onayı dahilinde yapıldığı çok açık. Zira kitabın üçüncü sayfasında Elevli kendisini tanıtırken şunları söylüyor:
Gürsel’in 24 Haziran 1960’ta Millî Birlik Komitesi Toplantısını Açış Konuşması yer alıyor. Konuşmasının bir yerinde şöyle diyor Gürsel: “Hür basın, kurulacak ikinci Cumhuriyetin başlıca mesnetlerinden biridir.”
“Sayın Cemal Gürsel tarafından Harp Okulu Üçüncü Tabur Kumandanlığına tayin edilen, 28 Nisan 1960 günü bu göreve katılan ve 27 Mayıs günü İstanbul’da aldığı görevle Milli Birlik Komite Başkanı asil generali İzmir’den alarak Ankara’ya getirme şansına nail olmuş, bugüne kadar MBK Genel Sekreterliğinde çalışmış bir kurmay subay (…)” Elimizde bir başka yayın daha var: TBMM Başkanlığı Yayınlarınca basılan “Başbakanlarımız ve Genel Kurul Konuşmaları” adlı yayının beşinci cildi. Bu ciltte, Cemal Gürsel, Suat Hayri Ürgüplü ve Süleyman Demirel’in Meclis konuşmaları var. Bu yayında Gürsel’in 24 Haziran 1960’ta Millî Birlik Komitesi Toplantısını Açış Konuşması yer alıyor. Konuşmasının bir yerinde şöyle diyor Gürsel: “Hür basın, kurulacak ikinci Cumhuriyetin başlıca mesnetlerinden biridir.” Yayına göre, “25 Ekim 1961’de Millî Birlik Komitesi ve Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel’in Toplantı Yılını Açış Konuşması”nın en başında şu cümle yer alıyor: “Devlet ve Hükümet Başkanı Org. Cemal Gürsel şiddetli ve sürekli alkışlar arasında Başkanlık kürsüsüne geldi) Cemal Gürsel: İkinci Cumhuriyetin Birinci Büyük Millet Meclisinin Sayın Üyeleri!” Bir sayfa sonra şunu söylüyor Gürsel: “Memleketimiz dünya önünde ciddi bir imtihan geçirmektedir. Bunda muvaffak olmak ve İkinci Cumhuriyetin huzur içinde tekâmül ve inkişafını mümkün kılmak sizlerin elindedir.” Ardından emekli orgeneral ve başbakan yardımcısı Fahri Özdilek konuşuyor: “İkinci Cumhuriyetin Sayın üyeleri, yemin törenine başlamak üzere içimizden en yaşlı üyenin Başkanlığını rica edeceğim: Sayın İnönü. (C.H.P. Milletvekillerinin şiddetli ve sürekli alkışları ve bravo sesleri)” Darbeden sonraki birkaç yıl boyunca askerlerin İkinci Cumhuriyet tanımlamasını yaygın ve sık biçimde kullandığı anlaşılıyor. Kuşkusuz, Cumhuriyet devriminin halk egemenliğine değil ağırlıkla bürokrasiye dayandığını, 1923'te kurulan Cumhuriyetin otoriter ve jakoben nitelikler taşıdığını ileri sürerek aşılması gerektiğini savunan 90’lardaki İkinci Cumhuriyet fikri ile 27 Mayısçıların kullandığı anlamda bir İkinci Cumhuriyet fikrinin barındırdığı imaların birbirlerinden hangi biçimlerde farklılaştığı üzerine uzun boylu araştırmalar yapılmalı. Ancak ilk elde, Atatürk’ün ölümünden sadece 22 sene sonra, Demokrat Parti iktidarını devirerek yönetime el koyan Atatürkçü askerlerin, kurmakta oldukları yeni rejimin adını İkinci Cumhuriyet olarak koymaları, askerlerin genel siyasal ve ideolojik eğilimleri dikkate alındığında, bana tuhaf biçimde cüretkâr geliyor.