Cumhuriyetçilerin CHP’deki değişim tartışmalarına kulaklarını tamamen kapatıp, düzenin değişikliği mücadelesinde işçi sınıfının öncülüğünde bağımsızlığın, laikliğin merkezinde yeni bir ülke için mücadele etmesi “Cumhuriyet” için zorunludur.1919 ile 1923 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin önünde duran devrimci dönemi Mustafa Kemal kafasındaki burjuva cumhuriyetinin kuruluşunu başarıyla sonuçlandırmıştır. Yeni cumhuriyetin yaptıkları halk oylamasıyla ya da seçimlerle yapılacak bir şey değildi. Kuruluş ilkeleri uygulanışındaki bütün eksikliklere rağmen büyük bir tarihsel önem taşımakta. Egemenlik, devletçilik, laiklik işçi sınıfının iktidar arayışın da önemsizleştirilecek başlıklar değildir. Bu tarihsel döneme bakıldığında Mustafa Kemal’de tek adamlık hevesi görüp hilafetin kaldırılmasını görmemek tarihsel körlüğe yol açar. İşçi sınıfının olmadığı Anadolu topraklarında komünistler için verili durumun kabulü söz konusu değildir. Bakü’de kurulan komünist partisinin kadrolarının ülkelerine dönme kararları durumun kabullenilmediğinin en büyük kanıtıdır. Ve bu karar komünistleri kendi ülkelerine yabancılaşmaktan kurtarmıştır. Burjuvazi her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de cumhuriyetin tasfiyesinin önünü açmıştır. Tasfiye bir iki güne değil zamana yayılarak sermaye iktidarının bütün siyasi öznelerinin katkılarıyla ve en son AKP’nin ve Erdoğan’ın muazzam misyonuyla sona erdirilmiştir. Bugün yıkılan Cumhuriyetin değerlerinin yeniden inşası kapitalizm içerisinde reformlarla ya da mücadeleyle mümkün değildir. Cumhuriyetçilerin önüne çıkartılan suni gündemler, Kürtlerin düşmanlığı, göçmenlerin korkaklığı, ihaneti gibi başlıklar asıl sorunu gölgelemek için yapılan bilinçli siyasi spekülasyonlardır. İşçi sınıfının devrimci misyonu, bütün kimliklerin, inançların ötesinde sömürünün ortadan kaldırılması için üstleneceği rolüyle tarihin akışını değiştirecek devrimlerin gerçekleşmesini sağlamıştır. Cumhuriyetçilerin CHP’deki değişim tartışmalarına kulaklarını tamamen kapatıp, düzenin değişikliği mücadelesinde işçi sınıfının öncülüğünde bağımsızlığın, laikliğin merkezinde yeni bir ülke için mücadele etmesi “Cumhuriyet” için zorunludur.
Cumhuriyetçilerin devrim ihtiyacı
Burjuvazi her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de cumhuriyetin tasfiyesinin önünü açmıştır. Tasfiye bir iki güne değil zamana yayılarak sermaye iktidarının bütün siyasi öznelerinin katkılarıyla ve en son AKP’nin ve Erdoğan’ın muazzam misyonuyla sona erdirilmiştir.
Otokrasiyi ve eski üretim ilişkilerini sona erdiren devrimler, devrimi gerçekleştiren burjuvazinin ihaneti ile cumhuriyetin laiklik, egemenlik gibi birçok özelliğinin ortadan kalkmasına neden olmuştur. Devrimler çağı olarak bilinen 1800’li yıllar komünistler için eşitlik temelli kurulacak sosyalist sistemlerin temelini oluşturacak olan işçi sınıfının ortaya çıkışı nedeniyle selamlanmıştır. 1848 yılında Komünist Manifesto devrimlerin ileriye doğru sıçrayacağı tespiti yaparken Manifestonun yayınlanmasından üç ay sonra burjuvazi eski sistemin kalıntılarıyla anlaşmaya gitmiştir.
Burjuvazi çıkarlarını cumhuriyette değil eski sistemin halkı kontrol altına alacak kimi unsurlarını kullanıp kendi iktidarını sağlamlaştırmayı tercih etmiştir. Devrimciliği o yüzden çok da uzun sürmemiştir. Yoksul bırakılmış halkın önüne milliyetçilik sürülmüş, savaşlar çıkartmış bu savaşlar da yine yoksulların ölmesine neden olmuştur. Milliyetçilik bu anlamda kendi ülkesinin başka ülkeyi işgal girişimin de vatanseverlikle eş değer gösterilip onayını da 1. Paylaşım Savaşı’nda Sosyal Demokrat Partilerden almıştır.
Burjuvazi için cumhuriyetin egemenlik fikri önemsenmemiş, kendi çıkarları için yani başka ülkelerin kaynaklarına göz diken, pazar alanları yaratmaya yönelen kapitalizm kendi sınırlarıyla yetinmeyip bir üst seviyeye emperyalizme doğru evrilmiştir.
Birinci paylaşım savaşında egemenlik gaspı emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki bir sorundur. Her birisi kendi sınırlarını kendileri belirlemek için savaşa girişmişlerdir. Emperyal düşleri kendi aralarında rekabete dönüşmüş, halkın değil sermayenin gelişmesi için uğraşmışlardır.
Savaşın seyrini değiştiren ise Rusya’da gerçekleşen Şubat Devrimi ve ardından Bolşeviklerin öncülüğün de gerçekleşen Ekim Devrimidir. Yoksulluğa ve savaşlara halkın gösterdiği tepkinin bir öncü örgütün yönlendirmesiyle nelere yol açacağı savaştaki ülkeler tarafından görülmüştür.
Savaşın bir parçası olan Osmanlı için de tarihin sonu yaklaşmış, tarihin akışının ne yönde değişeceğini ise Mustafa Kemal’in vizyonu belirlemişti. Sovyetlerle ilişkileri, Anadolu’daki farklı grupları bir arada tutacak stratejisiyle bilinmezliği kendi düşünceleriyle netleştirmiştir.