Önceki yazımda belirttiğim gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş, Cumhurbaşkanlığı makamının herhangi bir nedenle sürekli olarak boşalması halinde muhtelif sorunlara da yol açacaktır. 1982 Anayasasının 106. maddesinin ilk metni, Cumhurbaşkanlığı makamının sürekli bir nedenle boşalması halinde bu makama Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının vekâlet edeceğini, bu Anayasanın 102. maddesinin ilk metni ise Cumhurbaşkanının seçimi sürecinin ayrıntılarını düzenlemekteydi. 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanına Vekillik Etme başlıklı 106. maddesinin ilk metni şöyleydi: “Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde, görevine dönmesine kadar, ölüm, çekilme veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cumhurbaşkanlığına vekillik eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır.” 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanının seçimini düzenleyen 102. maddesinin ilk metninin 2. fıkrası ise şöyleydi: “Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından otuz gün önce veya Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimine başlanır ve seçime başlama tarihinden itibaren otuz gün içinde sonuçlandırılır. Bu sürenin ilk on günü içinde adayların Meclis Başkanlık Divanına bildirilmesi ve kalan yirmi gün içinde de seçimin tamamlanması gerekir.” Bu hükümler karşısında 1982 Anayasasının ilk metni yönünden Cumhurbaşkanlığı makamında sürekli bir boşalma olması halinde bu makama kimin vekâlet edeceği ve yeni Cumhurbaşkanının hangi süre içinde, nasıl seçileceği konusunda herhangi bir belirsizliğin yaşanmayacağı anlaşılmaktadır. Üstelik Anayasanın ilk metninin Cumhurbaşkanına vekâlet yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına tanıması, Cumhurbaşkanına tanınan yetkilerin vekâleten kullanıldığı süre yönünden de herhangi bir tartışmaya yol açmamaktaydı. Çünkü tıpkı Cumhurbaşkanı gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı da halk iradesiyle belirlenen; böylece demokratik meşruiyete sahip olan bir aktördü. Öte yandan Anayasanın 102. maddesi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin otuz gün içinde yapılacağını, bu sürenin ilk on gününün adaylık başvurularına hasredildiğini, geri kalan yirmi günde ise oylamaların tamamlanacağını düzenlemekteydi. Nitekim 17 Nisan 1993’te 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefatını takiben dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hüsamettin Cindoruk, bu makama vekâlet etmiş; 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in seçimi ise 16 Mayıs 1993’te tamamlanmıştı. Oysa aşağıda görüleceği gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte değiştirilen yeni 106. madde, Cumhurbaşkanlığına vekâlete ilişkin olarak belirsizlikler içeren bir hükme yer vermektedir. Cumhurbaşkanlığı makamının sürekli bir nedenle boşalması halinde izlenecek yöntem, 21 Ocak 2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanunla değişik 106. maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hüküm şöyledir: “Cumhurbaşkanlığı makamının herhangi bir nedenle boşalması halinde, kırkbeş gün içinde Cumhurbaşkanı seçimi yapılır. Yenisi seçilene kadar Cumhurbaşkanı yardımcısı Cumhurbaşkanlığına vekâlet eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır. Genel seçime bir yıl veya daha az kalmışsa Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimi de Cumhurbaşkanı seçimi ile birlikte yenilenir. Genel seçime bir yıldan fazla kalmışsa seçilen Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim tarihine kadar görevine devam eder. Kalan süreyi tamamlayan Cumhurbaşkanı açısından bu süre dönemden sayılmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimlerinin yapılacağı tarihte her iki seçim birlikte yapılır.” Görüldüğü gibi yeni 106. maddenin 2. fıkrası, Cumhurbaşkanlığı makamının hangi nedenlerle sürekli olarak boşalmış sayılacağını tasrih etmemiştir. Ölüm ve istifa akla gelen ilk nedenlerdir. Ancak Anayasa, “herhangi bir nedenle boşalma” ifadesine yer verdiğinden görevi yerine getirmeyi sürekli olarak engelleyen bir sağlık probleminin ortaya çıkması da bu nedenler arasında düşünülebilir. Öte yandan Anayasanın değişik 105. maddesinin 5. fıkrasında yer alan hüküm gereğince de Cumhurbaşkanlığı makamı sürekli olarak boşalmış sayılacaktır. Bu hüküm şöyledir: “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer.” Cumhurbaşkanlığı makamının sürekli olarak boşalması halinde, Anayasanın 106. maddesinin 2. fıkrası gereğince kırk beş gün içinde yeni Cumhurbaşkanı seçimi yapılır. Yeni Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar bu makama Cumhurbaşkanı yardımcısı vekâlet eder ve Anayasanın Cumhurbaşkanına sunduğu yetkileri kullanır. Burada üzerinde durulması gereken önemli bir husus, Anayasanın 106. maddesinin 2. fıkrasının kırk beş gün içinde seçimlerin yapılacağına yer vermesine karşılık 6271 sayılı Kanunun 25 Nisan 2018 tarihli ve 7140 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin 5. fıkrasının altmış günlük bir süreden söz etmesidir. Bu hüküm şöyledir: “Cumhurbaşkanlığı makamının herhangi bir nedenle boşalması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimine bir yıl veya daha az süre kalması hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi, makamın boşaldığı günden sonra gelen altmışıncı günü takip eden ilk Pazar günü Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimiyle birlikte yapılır.” Görüldüğü gibi 6271 sayılı Kanun, Anayasanın 106. maddesinin 2. fıkrasıyla öngörülen kırk beş günlük süreyi altmış gün olarak hükme bağlamıştır. Anayasa hükmünü yürürlüğe koyan irade ile kanun hükmünü yürürlüğe koyan irade aynıdır. Aradaki tek fark, Anayasa hükmünün 21 Ocak 2017’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmesine karşılık kanun hükmünün 25 Nisan 2018’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmesidir. Bu süre içinde Meclis kompozisyonu da değişmemiştir. Bu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişin gerektirdiği mevzuat düzenlemelerinin ne kadar özensiz yapıldığını gösteren bir husus olup böyle bir durumun vukuu halinde anayasaya aykırılık tartışmalarını gündeme getirecektir. Burada dikkat çeken bir başka husus, Anayasanın 104. maddesinin 8. fıkrasının Cumhurbaşkanına yardımcılarını atama yetkisini vermesidir. Keza Anayasanın 106. maddesinin ilk fıkrası da “Cumhurbaşkanı, seçildikten sonra bir veya daha fazla Cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilir.” hükmüne yer vermiştir. Buna karşılık, 106. maddenin 2. fıkrası “Cumhurbaşkanı yardımcısı Cumhurbaşkanlığına vekâlet eder.” ifadesine yer vermiştir. Görüldüğü gibi Anayasanın 104. maddesinin 8. fıkrasıyla 106. maddesinin 1. fıkrası, Cumhurbaşkanının birden fazla Cumhurbaşkanı yardımcısı atayabileceğini düzenlemektedir. Oysa 106. maddenin 2. fıkrası, Cumhurbaşkanlığının sürekli olarak boşalması halinde Cumhurbaşkanı yardımcısının vekâletinden söz etmektedir. Bu ise birden fazla Cumhurbaşkanı yardımcısı olması halinde vekâlet yetkisinin bunlardan hangisi tarafından kullanılacağı konusunda tartışmalara zemin hazırlayacaktır. İlk bakışta küçük bir ayrıntı olduğu izlenimini veren bu husus da aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayan anayasa değişikliğinin de özensizce hazırlandığını göstermektedir. Gerçekten bu anayasa değişikliği, kamuoyunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde serbest ve sağlıklı bir tartışmaya açılmaksızın oldubittiye getirilerek Anayasa Komisyonu’ndan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’ndan geçirilmiştir. Keza halkoyuna sunulması da benzer bir oldubittiyle gerçekleşmiştir. Burada üzerinde durulması gereken asıl husus, Cumhurbaşkanlığının boşaldığı tarihin ne olduğu meselesidir. 106. maddenin 2. fıkrasına göre Cumhurbaşkanlığı herhangi bir nedenle seçimlere bir yıl veya daha kısa bir süre kaldığında boşalmışsa o takdirde kırk beş gün içinde (6271 sayılı Kanunda ise bu süre Anayasaya aykırı olarak altmış gün şeklinde düzenlenmiştir.) sadece yeni Cumhurbaşkanı için değil, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi için de seçim yapılacaktır. Böylece Cumhurbaşkanlığındaki boşalma, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görev süresini de otomatik olarak kısaltacaktır. Üzerinde durulması gereken diğer husus ise Cumhurbaşkanlığındaki boşalmanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yapılmasına bir yıldan fazla bir süre kaldığında gerçekleşmesidir. Bu durumda sadece Cumhurbaşkanının seçimi yapılacaktır. Bu şekilde seçilen Cumhurbaşkanının görev süresi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görev süresi tamamlanıncaya kadar devam edecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görev süresi tamamlandığında hem Cumhurbaşkanının hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin seçimleri yapılacaktır. Ancak bu biçimde Cumhurbaşkanlığına seçilen kişinin makamda geçirdiği süre dikkate alınmayacaktır. Anayasanın bu hususa ilişkin ifadesi aynen şöyledir: “Genel seçime bir yıldan fazla kalmışsa seçilen Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim tarihine kadar görevine devam eder. Kalan süreyi tamamlayan Cumhurbaşkanı açısından bu süre dönemden sayılmaz.” Bu ifadeden anlaşılması gereken, Cumhurbaşkanlığının boşalması halinde bu makama seçilen kişinin geri kalan süreyi tamamladıktan sonraki müteakip iki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olabileceği şeklindedir. Nitekim 6271 sayılı Kanunun 3. maddesinin 6. fıkrası bu yorumu teyit etmektedir. Sözü geçen hüküm şöyledir: “Cumhurbaşkanlığı makamının herhangi bir nedenle boşalması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimine bir yıldan fazla süre kalması hâlinde, Cumhurbaşkanı seçimi, makamın boşaldığı günden sonra gelen kırkbeş gün içindeki son Pazar günü yapılır. Bu şekilde seçilen Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim tarihine kadar görevine devam eder. Kalan süreyi tamamlayan Cumhurbaşkanı açısından bu süre dönemden sayılmaz.” Nihayet vurgulanması gereken diğer bir husus, 6271 sayılı Kanunun 25 Nisan 2018’de değiştirilen 3. maddesinin 6. fıkrasında seçimlerin kırk beş gün içinde yapılacağı ifadesine yer vermesidir. Daha açık ifade edecek olursak 21 Ocak 2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanunla değişik Anayasanın 106. maddesi, kırk beş günlük süreden söz ederken 6271 sayılı Kanunun 25 Nisan 2018’de değişik 3. maddesinin 5. fıkrası, altmış günden; aynı maddenin 6. fıkrası ise kırk beş günden söz etmektedir. Bu tablo Türkiye’de yasama organının, daha doğru ifade edecek olursak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hâkim olan siyasi çoğunluğun ne kadar özensizce çalıştığını göstermektedir. Bu tablonun akla getirdiği diğer bir husus ise anayasa değişikliği teklifleriyle kanun değişikliği tekliflerinin yasama organı dışında başka bir ortamda milletin vekili sıfatını taşımayan aktörler tarafından hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne dayatılmasıdır. Bu varsayım doğru ise böyle bir tablo, Anayasa’nın 7. maddesinde yer alan “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” hükmünün açık ihlâli niteliğindedir. Gene bu varsayım doğru ise bu tablo, Anayasanın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 87. maddesiyle Anayasanın Değiştirilmesi, Seçimlere ve Halkoylamasına Katılma başlıklı 175. maddesinin ihlâli niteliğindedir. Gerçek olmasını asla ümit etmediğimiz bu tablonun yol açtığı bir başka sonuç ise yukarıda aktardığımız Anayasa değişikliği ve kanunî düzenlemeleri kabul eden Meclis çoğunluğunun iradesinin, kimlikleri ve sıfatlarını bilmediğimiz birtakım aktörler tarafından gasp edildiği meselesidir. SONUÇ Bütün bu açıklamalar, Türkiye’de istikrarı tesis edeceği iddiasıyla kabul edilen ve yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin devlet ve toplum hayatının diğer alanlarında yol açtığı tüm sorunlar, belirsizlikler ve istikrarsızlıklar bir kenara bırakılsa dahi seçim süreci yönünden ne tür karmaşalara yol açabileceğini göstermektedir. Öte yandan bu açıklamalar, Türkiye’nin bir buçuk asırlık geçmişe dayanan parlamenter sistem geleneğinin kamuoyunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde serbestçe tartışılmaksızın gerçek bir oldubitti neticesinde yok edildiğini ortaya koymaktadır. Nihayet bu açıklamalar, yarım asırdan uzun bir geçmişi olan kuvvetler ayrılığı sistemiyle bunun üzerine inşa edilen hukuk devletini yok eden anayasa değişikliğinin Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesine gölge düşüren bilinmeyen aktörler tarafından hazırlanmış olabileceği şüphesini yaratmaktadır. Bu şüphe, sözüm ona vesayet güçleriyle mücadele verdiğini iddia eden ve sözüm ona milletin bekasını koruyacaklarını beyan eden siyasi kadroların, aslında ülkenin ve milletin geleceğini ne ölçüde riske attıklarını göstermektedir.