Çok adaylı bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayların erken açıklanması bir avantaj olacakken tek adayla girilecek bir seçimde muhalefetin adayın geç açıklaması doğru bir strateji olacaktır.
Loading...
10 Ağustos 2014 ve 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Tayyip Erdoğan iktidarı 20. yılını yaşıyor. Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi yönettiği süre Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 senesini aşalı 5 sene oluyor. Savunma Bakanı Hulusi Akar’sa, Fevzi Çakmak’tan sonra Türk Silahlı Kuvvetlerini en uzun süre yöneten isim. Hakan Fidan’ın da MİT’in başında geçirdiği süre Fuat Doğu’nun süresini aşalı uzun zaman oldu. Bu uzun iktidar süresince kurumlar yıprandı ve partizanlaştı, medya tek sesli hale geldi, tüm kurumların özerklikleri kayboldu, ülkedeki dengeler ise tamamen yok oldu.
MUHALEFETİN YENİLGİLERİ
2014’te Erdoğan’a karşı muhafazakar kimlikli bir ortak aday olarak Ekmeleddin İslamoğlu denendi. 2018’de ise tüm muhalif partiler kendi adaylarıyla Erdoğan’ın karşısına çıkarken Erdoğan MHP ve BBP’nin desteğiyle seçime girdi. Erdoğan iki seçimde de %50’yi aşarak ilk turda kazandı. İki farklı stratejinin de kendisine göre doğru tarafları vardı ancak iki stratejinin de uygulanmasında hatalar olduğu açık. Ancak bütün bu değerlendirmelerin değişen konjonktür ile birlikte anlatılması gerekmektedir. 2014, çözüm süreci sürerken yapılmış bir seçimken 2018 çözüm süreci sonrasında yapılmış bir seçimdi ve Demirtaş Edirne Cezaevi’ndeydi. Bu açıdan bakıldığında 2014 seçimlerini HDP dışı muhalefet ikinci tura taşısaydı da seçimlerin neticesinin değişmesi ihtimali pek yoktu. Ancak AKP’nin tabanından kayda değer bir oy devşirilebilse sonuçlar farklı olabilirdi ki o seçimlerde muhalefet tarafındaki MHP tabanının dahi tam katılımı ve motivasyonu sağlanamadı. 2018 seçimlerinde ise seçimler 2. tura kalırsa İnce’nin tüm muhalif kesimleri birleştirmesi umuluyordu. Bu bağlamda da Muharrem İnce, Edirne Cezaevi’ndeki Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmişti. Ancak geniş muhalif kamuoyu Temel Karamollaoğlu, Selahattin Demirtaş ve Meral Akşener’e oy vermiş kitlelerin 15 günde Muharrem İnce için mobilize edilmesinin imkansızlığının da farkındaydı. 2019 yerel seçimleri ise muhalefetin birlikte hareket etme pratiği açısından bir dönüm noktası oldu. Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Parti seçilen illerde ortak adaylar çıkarttılar. Saadet Partisi kendi kampanyasını yaparak pasif destek verdi. HDP ise Diyarbakır, Mardin ve Van gibi kazanmayı hedeflediği şehirler dışında aday göstermedi ve seçmenini CHP’nin gösterdiği adaylara kanalize etti. İYİ Parti ve HDP arasında yaşanan Iğdır adaylığı sorunu üzerine İYİ Parti’nin adayı olan şehirlerde HDP aday çıkartsa da CHP’nin aday gösterdiği şehirlerde HDP aday çıkartmadı ve İstanbul, Ankara, Antalya, Adana dahil çok sayıda büyükşehiri muhalefet kazandı. 2019 yerel seçimleri ise yeni bir paradigmanın, konjonktürün oluştuğunu gösterdi. CHP ve İYİ Parti seçmenlerinin 2019’da artık 2014 seçimlerindeki MHP seçmenlerinin aksine beraberce hareket etme iradesine sahip birer grup olduğunu gösterdi. Bütün bunlara HDP seçmenlerinin de desteği eklendiğinde, İstanbul gibi iktidar partisinin güçlü olduğu bir ilde MHP ve BBP’nin desteklerine rağmen Ekrem İmamoğlu bütün engellere rağmen başkanlığını iki seçimde de kazandı.
2019 yerel seçimleri sonrasında ise muhalefete Ali Babacan’ın DEVA ve Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partileri katılırken; CHP’den Muharrem İnce’nin Memleket Partisi, İYİ Parti’den ise Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi ayrıldı. Sorumsuz tercihlerle yerel seçimler sonrasına ertelenen ekonomik sıkıntıların etkisi ile iktidarın oylarında tüm anketlerde kabul edilen bir düşüş görüldü. AKP’den ve MHP’den gelen oylar ile yine tüm araştırmalara göre önceki kuşaklardan daha muhalif oldukları görülen ilk defa oy kullanacak genç seçmenlerin etkisi ile muhalefet tablosunun nasıl çizileceği belirsizlik yarattı. Bu noktada muhalefetteki olası dağınıklık, Erdoğan iktidarının seçimlere giderken elindeki en önemli kozu oluşturdu. Seren Selvin Korkmaz’ın “Teslimiyet, Rehavet ve Rekabet” olarak adlandırdığı risklerle muhalefet karşı karşıya.
[1] Seren Selvin Korkmaz’ın altını çizdiği risklerden “Teslimiyet” yazının ilk paragrafında hatırlatılan gerçeklere dayanan ancak başka bir yazıda açılması gereken “derin” bir mesele. “Rehavet ve Rekabet” ise muhalefet için birbirini besleyen iki risk.
MUHALEFETİN BİRİKİMİ
Önümüzdeki seçimde muhalefet bloğunun en önemli avantajı tecrübesi. Siyasi elitler olduğu gibi muhalefet seçmenleri de yılların getirdiği bir tecrübeye sahipler. 2019 yerel seçimlerinde olduğu kadar geniş bir birlikteliğin 2004 ya da 2009 yerel seçimlerinde sağlanamamasının sebebi Erdoğan iktidarının muhalefet aktörlerine mukayeseli zararının henüz yaşanarak yeterince anlaşılmamış olmasıydı. “Erdoğan nasılsa gidiyor” kabulüne dayanan rehavetin sonunda ise muhalefet seçmeninin Erdoğan iktidarına karşı mücadele etme refleksini zayıflatan bir söylem türeyebilir. Bu da Erdoğan iktidarını sandıkta yenmektense seçim sonrasına odaklanmış, birbirleriyle hesaplaşan muhalif aktörler grubuyla bizi baş başa bırakır. Bu odak şaşmasının sonu ise muhalif aktörlerin maksimalist reaksiyonlara savrulmasının önünü açar. Bu odak şaşmasının yarattığı savrulmaları zaten son bir senedir yaşıyoruz. Muhalefet aktörlerinin birbirlerine dair eleştirilerinin Erdoğan’a dair sözlerini gölgeledikleri, Erdoğan’ın kimi zaman gündem dahi olmadığı ilginç zamanlar yaşadık, yaşıyoruz.
Seçimlerin olası ikinci tura kalışının muhalefetin parçalı yapısı için büyük dezavantaj yarattığı açıktır. Bu açıdan tek çözüm Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuna yerel seçimlerde olduğu gibi ikinci tur gibi girmektir.
Otoriter popülist iktidarlara karşı sandıkta galibiyet için muhalefetin bir araya gelmesi ve seçmenini başarı ile sandığa götürmesi gerekiyor. Birlikteliğin sağlanması için muhalefet adayının geç açıklanmasının makul olduğu üstte bahsedilen risklerle birlikte bakılınca görülecektir. Seçimlerin olası ikinci tura kalışının muhalefetin parçalı yapısı için büyük dezavantaj yarattığı açıktır. Bu açıdan tek çözüm Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuna yerel seçimlerde olduğu gibi ikinci tur gibi girmektir. Hatta bu yaklaşım olası ikinci tur için riskleri de azaltacaktır.
Muhalefetin iktidar karşısındaki adayı, kim olursa olsun; iktidarın saldırılarına uğrayacaktır. Ancak muhalefet açısından adayın erken açıklanmasının yaratacağı asıl risk muhalif aday açıklandığı anda aday olarak açıklanmayan potansiyel adayların ya da muhalefetin açıklanmış adayına zıt konumlanmış muhalif kimliklerin popüler isimlerin adaylıklarına bir fırsat yaratması olacaktır. Bu durum uzun sürede oluşturulmuş muhalif dengeye zarar verecektir. Bu açıdan çok adaylı bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayların erken açıklanması bir avantaj olacakken tek adayla girilecek bir seçimde muhalefetin adayın geç açıklaması doğru bir strateji olacaktır. Henüz Erdoğan’ın dahi adaylığının açıklanmadığı ortamda muhalif partileri bu konuda sıkıştırmak doğru olmayacaktır. Erdoğan hariç her odaktan destek alabilecek, seçmenleri sandığa çekebilecek, sandıkların korunmasını sağlayacak tek bir adayda muhalefetin liderlerinin anlaşması gerekiyor. Seçim zaferinin ilk şartı da hali hazırda muhalif olan seçmenlerin oylarının tamamına yakınını alabilmek olacaktır.
---
[1] https://medyascope.tv/2022/04/24/seren-selvin-korkmaz-yazdi-iktidarin-tuzagi-muhalefetin-sinavi-rekabet/