Koronavirüs’ün ortaya çıktığı Çin’de neler oluyor? Şanghay Çin merkezi yönetiminin aldığı 6 haftalık karantina uygulanmaya başladı. Emre Demir Çin’deki son gelişmeleri yazdı. Dünyanın büyük bir kısmı, bu yılın başlarında Omicron varyantının ortaya çıkması ile korona virüsünün sürekliliğini kabul ederek virüs ile yaşama kararını almış ve günlük yaşamı bu doğrultuda düzenlemeye başlamışken Çin, 2020’nin ilk haftalarda uygulamaya koyduğu sıfır-Covid politikasını -her ne kadar zaman içinde kısmi değişiklikler yapsa da- sürdürmekte kararlı görünüyor. Şanghay kentinin yöneticileri, Çin’in merkezi yönetimi tarafından kararlılıkla uygulanması istenen bu katı salgın yönetimi politikası doğrultusunda kenti toplamda 6 hafta boyunca karantinaya aldılar. Her ne kadar kentin farklı bölgelerinde farklı uygulamalar olsa da -örneğin, kentin bir kısmında sokağa çıkma yasağı uygulanırken, bir diğer kısmında daha esnek politikalar uygulamaya konabiliyor- çok uzun bir süredir varlığını sürdüren karantina uygulamaları, Şanghay halkını bunalttığı kadar dünyanın farklı noktalarında Şanghay’da ve Çin’de neler oluyor, sorusunun sorulmasına neden oldu. Şanghay, haftalardır tarihin en büyük sokağa çıkma yasağı ve karantina uygulamalarından birine sahne oluyor. Mart ayının sonlarında başlayan kısmi ya da aşamalı sokağa çıkma yasağı, önce kentin doğu yakasında, sonrasında da batı yakasında dört gün boyunca uygulandı. Bu aşamalı uygulamanın vaka artışına çözüm olmamasının ardından da kentin tamamını kapsayan sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sokağa çıkma yasağının ilanı Şanghay halkı için ciddi sorunların başlangıcı oldu. Şanghay yönetiminin örgütlenme sorunları nedeniyle gıda tedarikinde büyük sorunlar yaşandığı biliniyor. Şanghay’dan gelen bilgilere göre özellikle elektronik haberleşme ve alışveriş uygulamasını kullanamayan yaşlılar gıdaya ulaşmakta büyük sorunlar yaşıyor. Benzer bir durum göçmen işçiler için de geçerli. Şanghay’da kayıtlı olmayan bu işçiler kent yönetimi tarafından göz ardı edilmekte ve konaklama, gıdaya ulaşım ve sağlık hizmetlerinden yararlanamama sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Şanghaylıların yaşadığı sorunlar “Nisan Sesi” adıyla yayınlanan videoda gözler önüne serildi. 2020’nin ilk aylarında Wuhan’da yaşananların tekrarlanmaması ve sağlık sisteminin ayakta kalabilmesi için Çin’in farklı bölgelerinden 38 binden fazla sağlık personeli Şanghay’da görevlendirildi. Vaka sayılarının tam tespiti içinse kentin tamamını kapsayan test taramaları yapıldı. Yapılan taramalarda Şanghay’da mart ayının başından bu yana 600 binin üzerinde test pozitif çıktı. Sayının bu kadar yüksek olmasının birincil sebebi, şehirde yaşayan herkesin düzenli olarak taramaya tabi tutulması. Diğer bir deyişle, şehirde yaşayan 26 milyondan fazla Şanghaylı herhangi bir belirti göstermeksizin ya da Covid-19 temaslısı olmaksızın düzenli olarak PCR testine tabi tutuldu. Durum böyle olunca da herhangi bir belirti göstermeyen ve normal şartlarda test yaptırmayacak kişilerin testleri de pozitif çıktı. Salgının ilk günlerinden bu yana Çin’de resmi verilere göre 218.945 vaka tespit edildi. Bu sayının yalnızca Şanghay’daki 600 binin üzerindeki pozitif test sonucu ile kıyaslandığında düşük olmasının nedeni, Çin resmi makamlarının yalnızca belirti gösteren hastaları bu sayıya dahil ediyor olması. Diğer bir deyişle Çin Ulusal Sağlık Komisyonu, belirti göstermeyenler ile gösterenler arasında bir ayrım yapıyor ve resmi verilerde ikincisine yer veriyor. Örneğin, Çin’in genelinde 6 Mayıs’ta 374 yeni vaka bildirilirken, 4.340 da belirti göstermeyen pozitif test sonucu bildirilmiştir. Hangi veriyi alırsak alalım, toplam vaka sayısı Çin’in 1,439 milyarlık nüfusu göz önünde bulundurulduğunda düşük kalıyor. Ne var ki bu sayılar, Çin hükümetinin sıfır-Covid politikası nedeniyle kabul edebileceği sınırı fazlasıyla aşıyor. Çinli yöneticilerin, dünyanın büyük bir kısmı virüse karşı önlemlerini hafifletirken, katı önlemlere başvurmasının temel gerekçesi salgına yönelik yaklaşımlarının diğer ülkelerden farklı olması. Çin hükümetinin hedefi “toplumsal sıfır”a ulaşmak, yani denetim altındaki karantina bölgelerinin dışında hiçbir pozitif vaka olmaması. Bu hedef doğrultusunda riskli bölgelerdeki halk sürekli olarak PCR testlerine tabi tutuluyor. Örneğin, Pekin’de son iki haftadır Pekin halkının tamamının haftada üç test vermesi gerekmektedir. Bu uygulamanın amacı, kentin tamamını taramak ve böylelikle hem kentteki durumun genel bir resmini çekmek hem de vaka sayılarını denetim altında tutmaktır. Böylelikle Pekin’in Şanghay gibi olmasının önlenmesi, yani kentteki durumun sokağa çıkma yasağı gibi katı uygulamalar olmadan denetim altına alınmasını sağlamaktır. Bu kapsamda Pekin yönetimi önlemleri sıkılaştırmış, Nisan ayının sonlarında sinemalar ve spor salonları kapanmış, 2 Mayıs’tan bu yana okullar kapatılmış ve çalışanların işyerleri yerine uzaktan çalışmaları talimatı verilmiştir. Ayrıca kamusal alanları ve toplu taşımayı kullanabilmek ve süpermarketlere girebilmek için negatif test sonucunu göstermek gerekmektedir. Şanghay’da -ve Jilin, Tianjin, Shenzhen gibi yerlerde kısmi olarak da olsa- uygulanan sokağa çıkma yasağı ve kentin dış dünya ile bağının koparılması hem Çin hem de dünyanın geri kalanı için ekonomik sorunlara yol açmaktadır. Mart ayında yapılan İki Toplantı (yasama toplantıları) sırasında Başbakan Li Keqiang tarafından sunulan çalışma raporuna göre ülkenin 2022 için ekonomik büyüme hedefi epey yüksek bir oran olan %5,5 olarak açıklandı. Yılın ilk çeyreğinde gerçekleşen büyüme de beklentileri aşarak %4,8 olarak gerçekleşti. Bu yüksek büyüme oranına en büyük katkıyı %9,3’lük artışla sabit varlık yatırımı, %8,5’lik artışla altyapı yatırımı ve %15,6’lık artışla imalat sanayi yapmıştır.
Şanghay’da -ve Jilin, Tianjin, Shenzhen gibi yerlerde kısmi olarak da olsa- uygulanan sokağa çıkma yasağı ve kentin dış dünya ile bağının koparılması hem Çin hem de dünyanın geri kalanı için ekonomik sorunlara yol açmaktadır.
Ne var ki bu artışlar Covid önlemleri düşünüldüğünde sürdürülebilir değil. Sokağa çıkma yasağının ve diğer önlemlerin uygulandığı bölge sayısındaki artış göz önünde bulundurulduğunda imalat üretimi ve altyapı yatırımları büyük darbe alıyor. Bu durumu göz önünde bulunduran IMF son yayınlanan Dünya Ekonomik Görünümü raporunda Çin’in ekonomik büyüme beklentisini %4,4 olarak güncelledi. Standard Chartered da Çin’in ikinci çeyrek büyüme oranını %5’ten %3,5’e indirdi. Ekonomik büyümede yaşanan yavaşlamayı gösteren bir diğer önemli gösterge işsizlik oranlarındaki artış. Çin genelinde şubat ayında %5,4 olan işsizlik oranı, mart ayında %6’ya yükseldi. Bu yıl 10 milyondan fazla gencin üniversiteden mezun olacağı düşünüldüğünde işsizlik oranlarındaki artış, Çin yönetimi için iyiye işaret değil. Çin ekonomisinin küresel ekonomide oynadığı kritik rol dolayısıyla buradan kaynaklanan sorunlar, dünya ekonomisini doğrudan etkilemektedir. Çin’in en büyük limanına sahip olan Şanghay’ın dış dünyaya kapılarını kapatması Çin’de üretilen ürünlerin dünya piyasalarına iletilmesini engelliyor. Bu durum zaten iki yıldır ciddi sıkıntılar yaşayan küresel tedarik zincirlerinin daha da zorlanmasına yol açmakta ve Çin’de üretilen mallara bağımlı olan sektörlerde üretimi aksatarak tüm dünyayı etkisi altına alan enflasyon sorununa olumsuz etkide bulunmaktadır. Kısacası, Çin’in önemli üretim ve ulaştırma merkezlerinde uygulanan sokağa çıkma yasakları Çin’de olduğu gibi dünyanın dört bir yanında yapılan üretimi de olumsuz etkilemekte, bu da arzın yetersiz kalmasına yol açarak fiyatların artmasına neden olmaktadır. Yaşanan tüm toplumsal ve ekonomik sorunlara rağmen, ÇKP Daimî Komitesi’nin 5 Mayıs’ta gerçekleştirilen toplantısında sıfır-Covid politikasına devam edilmesi kararı çıkmıştır. “Sebat zaferdir” açıklamasının yapıldığı toplantının sonuç bildirgesinde, Çin halkına ve ÇKP üyelerine, sıfır-Covid politikasına tavizsiz bir şekilde bağlı kalmaları ve tüm çarpıtmalara, şüphelere ve inkarlara kararlılıkla karşı çıkmaları çağrısı yapılmıştır. Aksi durumda, “Salgın önleme politikalarımızı çarpıtan, şüphe uyandıran, inkâr eden tüm söz ve davranışlara karşı kararlılıkla mücadele” edileceği ilan edilmiştir. Kısacası, ülkenin üst yönetimi, iki yılı aşkın bir süredir uygulanan politikaların sürdürüleceği ve bu politikaların hiçbir şekilde sorgulanamayacağı mesajını vermiştir. Yaklaşık iki yıl önce kaleme aldığım “Korona virüsü, Çin rüyası ve ÇKP’nin geleceği” başlıklı yazıyı “Virüs, Çin politik ekonomisine yaptığı etkiyle Başkan Xi’nin Batılıların söylediği gibi yeni bir Mao olup olmadığını, Mao ve Deng gibi büyük bir krizin üstesinden gelip gelemeyeceğini gözlemlemek için Çin gözlemcilerine iyi bir fırsat sunuyor.” sözleriyle tamamlamıştım. Salgının ilk aylarında uygulanan sıkı önlemler sonucunda elde edilen başarı hem Xi Jinping’in ve merkezi hükümetin Çin halkının gözündeki meşruiyetini artırmış hem de ÇKP’nin Çin’in başarısını tüm dünyaya örnek olarak sunması için bir fırsat yaratmıştı.
Çin yönetimi, dünyanın büyük bir kısmı Covid-19 ile yaşamanın yollarını ararken, son iki yıldır uygulanan sıfır-Covid politikasından, Omicron varyantının yarattığı yeni sorunlara rağmen vazgeçemiyor.
Bu başarı, bir yandan Çin’in dünyanın yükselen gücü olarak insanlığın karşı karşıya kaldığı sorunların çözümü için artan önemini göstermesi açısından bir fırsat sunarken, aynı zamanda da salgına karşı izlediği politikalarda herhangi bir esnekliğe gidememesine yol açtı. Çin yönetimi, sıfır-Covid politikasının, ÇKP yönetiminin insan hayatına verdiği değeri gösterdiğini belirtmiştir. Diğer bir deyişle, Çin’de izlenen politikalar, Batılı ülkelerdeki uygulamalardan farklı olarak -özellikle de 2020’nin ilk aylarında yaşanan kaos hatırlandığında- halkın farklı kesimleri arasında bir ayrıma gitmeden tüm toplumu korumayı amaçlamıştır. Dolayısıyla da ÇKP, Çin toplumunun genelinin sağlığı için bireysel fedakarlıkların yapılması gerektiğini, bireyler çıkarlar yerine toplumun bütününün çıkarlarının korunması gerektiğini vurgulamıştır. Bu söyleme yapılan büyük yatırımın ardından Çin yönetimi, dünyanın büyük bir kısmı Covid-19 ile yaşamanın yollarını ararken, son iki yıldır uygulanan sıfır-Covid politikasından, Omicron varyantının yarattığı yeni sorunlara rağmen vazgeçemiyor. Bunun en önemli nedeni, Çin’in aşılamada istenen aşamaya gelememiş olmasıdır. baktığımızda Çin’de 4 Mayıs itibariyle 3,35 milyar doz aşı yapılmıştır. Nüfusun %88,5’i, yani 1,25 milyar kişinin aşılarının tamamlandığını görüyoruz. Ne var ki aşıları tamamlanmamış nüfusun büyük bir kısmını yaşlı nüfus oluşturuyor. Öyle ki 60 yaşın üzerindeki nüfusun %19’u hiç aşılanmamışken, 80 yaşın üzerindeki nüfusun yarısı da üçüncü dozlarını olmadı. Bu nedenle Çin yönetimi, sıfır-Covid politikasının uygulanmaması durumunda ölüm sayılarının hızlı bir biçimde artmasından endişe ediyor. Aşılamanın tamamlanmadan sıfır-Covid politikasının terk edilmesi durumunda Çin’de üç ay içinde 1 milyon kişinin yaşamını yitirmesinden endişe ediliyor. 6 Mayıs verilerine göre Şanghay’da bugüne kadar yaşamını yitirenlerin sayısı yalnızca 522. Yaşamını yitirenlerin neredeyse tamamı yaşlı ve aşısızlardan oluşuyor. Salgının başından bu yana korona virüsünden kaynaklı ölümlerin Çin’in tamamındaki toplamı ise 5.153. Ölüm sayılarına bakıldığında her ne kadar alınan önlemler çok katı olsa ve Şanghaylılar için büyük zorluklara yol açsa da önlemlerin başarılı olduğunu söylemek mümkün. Dolayısıyla da Çinli yöneticilerin bu politikadan vazgeçmeleri, özellikle de bu yılın ikinci yarısında düzenlenecek olan ÇKP 20. Ulusal Kongresi’nin büyük önemi göz önünde bulundurulduğunda mümkün görünmüyor.