17. yüzyıldan itibaren Çinden pek çok göç dalgası alan Tayvan, Çin ana karası ile arasında egemenlik anlaşmazlığı sebebiyle siyasi ve askeri gerilimlere sahne olmaya devam etmektedir. Çin kayıtlarına göre, Tayvan adalarından ilk defa bölgeye keşfi adına bir ekibin gönderilmesinden M.S. 239 yılında bahsedilmektedir. Bu durum, Çin tarafından Tayvan’ın tarihsel olarak kendilerine ait olduğu savını desteklemek adına kullanılmıştır. 1624-1661 yılları arasında Hollanda sömürgesi olan Tayvan, 1683 yılından 1895 yılına kadarki süre zarfında da Çin’in Qing Hanedanı’nın himayesi altında yönetilmiştir. 17.yüzyıldan itibaren Çin’den pek çok göç dalgası alan Tayvan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Çin'de çıkan iç savaştan günümüze kadar devam eden süreçte, Çin ana karası ile arasında egemenlik anlaşmazlığı sebebiyle siyasi ve askeri gerilimlere sahne olmaya devam etmektedir. Bu ihtilaflı durum, son olarak geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin çıktığı Pasifik turu esnasında Tayvan’ı ziyaret etmesiyle yeniden gündem oldu. Pekin, kendisine ait bir parça olarak gördüğü ‘’adaya’’ yapılan Pelosi'nin bu üst düzey ziyaretini "egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün ihlali" şeklinde değerlendirirken, askeri operasyon da dâhil ciddi adımlarla karşılık verileceğini bildirdi. Aslında Çin ve Tayvan adası arasındaki bu gerilim, 1949 yılından günümüze kadar 70 yılı aşan tarihi bir arka plana sahiptir. 1895 yılında patlayan Birinci Çin-Japon Savaşı sonrasında Tayvan’da tezahür eden Japon işgali İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sona ermiş ve Tayvan, Çin’de iktidar olan Milliyetçi Parti’nin egemenliğine girmiştir. Bu dönemde başlayan Tayvan ile Çin arasındaki gerilimli ilişkiler, 1947 yılında tarihe "28 Şubat Olayı" olarak geçen isyanla zirveye ulaşmış ve Çin hükümeti, isyanı kanlı bir biçimde bastırmıştır. Aynı günlerde Çin’de komünistler ile milliyetçiler arasında bir iç savaş sürerken 1949 yılına gelindiğinde savaşı, Komünistler kazanmış ve Mao Zedong liderliğindeki Çin Komünist Partisi, 1 Ekim günü Pekin'de Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan etmiştir. İç savaşı kaybeden milliyetçiler ise komünistlerin deniz kuvvetinin zayıf olmasını fırsat bilerek Tayvan Adası'na çekilmiştir. Milliyetçi milisler bütün Çin limanlarının kapatıldığını ilan ederken bölgedeki yabancı gemilere de müdahâle etmeye başlamıştır. Bu durum Çin’deki demir yolunun yaygın olmaması sebebiyle kuzey ve güney Çin arasındaki ticaret ağını da sekteye uğratmıştır. Bunun üzerine komünistler 1949 yılının Ekim ayında Tayvan Boğazı'ndaki milliyetçilerin hâkimiyeti altında bulunan Kinmen Adaları'na saldırmaya başlamış ancak  milliyetçiler taarruzu geri püskürtmüştür. Çan Kay-şek liderliğindeki milliyetçi militanlar, 1912 yılında kurulan Çin Cumhuriyeti'nin egemenliğinin Tayvan’da sürdüğünü ileri sürerek 1949 yılının Aralık ayında Taipei'yi geçici olarak başkent ilan etmiştir. Ertesi yıl yeniden saldırıya geçen komünistler, bu defa başarılı olmuş 1950 yılının Nisan ayında güneybatıda bulunan Hainan Adası'nı, mayıs ayında Couşan Adası'nı ve ardından da Vanşan Adası'nı ele geçirmiştir. 3 Eylül 1953 tarihinde komünistlerin Kinmen Adaları'nı bombalayarak ayrıca Daçen Adaları'nı tehdit etmesi, Birinci Tayvan Boğazı Krizi’nin patlamasına neden olmuştur. Komünistlerin 20 Ocak 1955 tarihinde Doğu Çin Denizi'ndeki Yicangşan Adaları'nı milliyetçilerin elinden geri alması üzerine Amerika Birleşik Devletler Kongresi, 24 Ocak günü ABD Başkanı'na Çin Cumhuriyeti'nin deniz aşırı topraklarını muhafaza yetkisini içeren Formoza Kararı’nı kabul etmiştir.
Tarihe Birinci Tayvan Boğazı Krizi olarak geçen siyasi tıkanıklık, Bağlantısızlar Hareketi devletlerinin araya girmesi ve Komünistlerin 1955 yılının mart ayında Kinmen bombardımanını sona erdirmesiyle çözülmüştür.
Böylelikle İkinci Dünya Savaşı süresince Milliyetçi Parti kuvvetlerini destekleyen ABD, ilk defa Tayvan konusunda kendisine garantör bir rol biçmiştir. Burada hatırlatmakta fayda var ki; ABD’nin bu tutumu takınmasında, aynı dönemde tezahür eden Kore Savaşı'nda Çin Halk Cumhuriyeti'nin, SSCB ile Kuzey Kore güçlerini desteklemesi zemin oluşturmuştur. Tarihe Birinci Tayvan Boğazı Krizi olarak geçen siyasi tıkanıklık, Bağlantısızlar Hareketi devletlerinin araya girmesi ve Komünistlerin 1955 yılının Mart ayında Kinmen bombardımanını sona erdirmesiyle çözülmüştür. Komünistler ve Milliyetçiler arasındaki 23 Ağustos 1958 tarihinde hava ve denizde tezahür eden çatışmalar ise İkinci Tayvan Boğazı Krizi’ni başlatmıştır. Komünistler, Tayvan Boğazı'ndaki Kinmen Adaları'nı, Milliyetçi cenah ise ana karada bulunan ve bir liman şehri olan Şiamen'i top ateşine tutmuştur. Komünistlere bağlı Çin Halk Kurtuluş Ordusu(PLA) gemileri, Kinmen Adaları'nı ablukaya altına alarak milliyetçilerin ikmal gemilerinin adalara yaklaşmasını engellemiştir. ABD, milliyetçilerden gelen Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun topçu bataryalarını bombalama talebini geri çevirmiş ancak savaş uçakları ve uçaksavarlarla destek sağlayarak adalara ikmal sağlanması adına amfibi gemilerini devreye sokmuştur. İkinci kriz, komünistlerin 25 Ekim günü ateşkes ilanıyla sonlamıştır. İlerleyen yıllar içerisinde direkt bir çatışma ortamı doğmasa da taraflar iç savaşı sonlandıracak herhangi bir anlaşmaya imza atmamıştır. Birleşmiş Milletlerde hangi hükümetin Çin'i temsil edeceği tartışmaları 1971 yılına kadar sürerken Çin Cumhuriyeti, NATO ülkelerinin büyük bir kesimi tarafından Çin'in meşru temsilcisi olarak görülmüştür. Ayrıca Varşova Paktı üyeleri, Bağlantısız ülkeler, İngiltere, Hollanda gibi bazı Batılı ülkeler, Çin ana karasında hâkim olan Halk Cumhuriyeti'ni Çin'in meşru temsilcisi olarak tanımıştır. "İki Çin" şeklinde isimlendirilen bu dönemin ardından, pek çok ülkenin diplomatik ilişkilerini Çin Halk Cumhuriyeti'nden yana yürütmesiyle 1971 yılında BM Genel Kurulu'nda yapılan oylama neticesinde Pekin hükümeti, Çin'in tek meşru temsilcisi olarak kabul edilmiş Tayvan ve Çin Cumhuriyeti'nin BM ve diğer uluslararası platformlardaki statüsü belirsiz bir konuma düşmüştür.
Birleşmiş Milletlerde hangi hükümetin Çin'i temsil edeceği tartışmaları 1971 yılına kadar sürerken Çin Cumhuriyeti, NATO ülkelerinin büyük bir kesimi tarafından Çin'in meşru temsilcisi olarak görülmüştür.
1975 yılında Çan Kay-şek'in, ertesi yıl da Mao Zedong'un ölmesiyle Çin-Tayvan ilişkileri biraz daha ılıman bir hâl almaya başlarken Tayvan, 1987 yılında ilk defa Çin ana karasına seyahatlere izin vermiştir.  Ertesi yıl kabul edilen "22 Nokta Düzenlemesi" ile Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki Tayvan yatırımlarına vergi muafiyetleri ve mülkiyet hakkı garantisi getirilmiştir. "1992 Uzlaşması" ile ilişkilerindeki işlevsel meselelere daha fazla odaklanabilmek adına Tayvan ve Çin, egemenlik konusunu belirsiz bırakmakta anlaşma sağlamış ancak ekonomik ilişkilerin gelişmesi ve etkileşimlerin artması taraflar arasındaki gerilimleri devam ettirmiştir. 1995 yılının temmuz ayında ise dönemin Tayvan lideri Lee Teng-hui'nin, mezun olduğu ABD'nin Cornell Üniversitesi’nde konuşmaya davet edilmesi ancak ABD Kongresi’nin, diplomatik tanıma olmadığı için vize verilemeyen Lee'nin ülkeye vizesiz girişi için karar alması yeni bir krizi beraberinde getirmiştir. Lee, davete olumlu karşılık verirken bu ziyarete karşı çıkan Pekin yönetimi, 7 Temmuz günü Tayvan Boğazı üzerinde füze denemeleri yapacağını duyurmuştur. Fucien eyaletinde konuşlanan Çin askeri kuvvetleri harekete geçirilirken ağustos ayında yapılan füze denemeleri Ekim ayına gelindiğinde gerçek silahların kullanıldığı çıkarma tatbikatına dönüşmüştür. Bu girişime tepki gösteren ABD ise Başkan Bill Clinton'ın emriyle bölgeye iki uçak gemisi filosu ve bir adet çıkarma gemisi göndererek misilleme yapmıştır. ABD kuvvetleri Tayvan Boğazı'ndan geçerken pasif bir pozisyon sergileyen Çin, 23 Mart 1996 tarihinde, Tayvan'da yapılacak seçimlerde Lee'nin yeniden seçilmesini önlemek adına yeni füze denemeleriyle Tayvan’daki seçmene bir nevi mesaj vermek istemiş fakat bu denemeler her ne kadar Boğaz'daki deniz ticareti ve hava yolu trafiğini aksatsa da Lee'nin yeniden seçilmesine engel olamamıştır. Statüsü hâla tartışmalı ve günümüzde 23 milyona yakın nüfusa sahip olan Tayvan’ı resmi olarak Belize, Esvatini, Guatemala, Haiti, Honduras, Marshâll Adaları, Nauru, Palau, Paraguay, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Tuvalu, Vatikan ve Somaliland tanımaktadır.