Çılgın gençlerin hikayesi

Abone Ol
Bundan yaklaşık 50 yıl önce İstanbul’daki bir özel okul, hem de öğrencileri tarafından sorunsuz zahmetsiz bir şekilde nasıl devletleştirilmişti? Okullar açıldı yaklaşık 1 haftadır eğitim öğretim yüz yüze devam ediyor. Okulların açılmasıyla birçok tartışma da boy gösterdi. İnşaat sürecini tamamlamamış okullar, yeterince hijyen önlemi alınmamış sınıflar, sabunsuz lavabolar, 50 kişilik sınıflarda sosyal mesafesiz yaşamlar derken, yeni eğitim-öğretim yılını açtık. Her yıl bir önceki yıla göre insanlar biraz daha özel kurumlara mahkûm ediliyorlar. Devlet kişilere üç seçenek sunuyor. Parasız eğitim istiyorsanız ya İmam Hatiplere ya da devlet okullarına gönderebilirsiniz, diğer bir seçenek ise özel okullar. Çocuğunu İmam Hatiplere göndermek istemeyen aileler devlet okullarına yazdırıyorlar. Devlet okullarındaki kriterler bırakın şehirden şehire değişmeyi semtten semte bile değişiklik gösteriyor artık. Hal böyle olunca da işin içine torpiller, adamlar, dayılar girmeye başlıyor. Düşünün devlet okuluna çocuğunuzu yazdırırken bağış veriyor ve torpil buluyorsunuz. Tercih edilen okullarda da yoğunluk o kadar fazla oluyor ki ne hijyen ne eğitim ne de öğretimden bahsedilebiliyor. Bu durumu yaşamak istemeyen aileler de dişinden tırnağından artırıp çocuklarını özel okula yazdırıyorlar. Şimdi size bu yazımda çok etkilendiğim 1970’lerde yaşanmış bir olayı aktaracağım. Bundan tam 40 yıl önce milli eğitimin özelleşmesine karşı çıkan bir grup genç dahiyane bir fikirle ortaya çıkıyorlar. Adeta tüm devlete, geçmişe ve gelecekteki siyasilere ders veriyorlar. Mahiye Morgül’ün Milli Eğitimde Emperyalist Kuşatma adlı kitabından aldığım kesiti sizlere olduğu gibi aktarıyorum. “1970’lerde Vatan Mühendislik adında bir özel yüksek okul vardı İstanbul’da. Bu okul devletleştirilsin diye kendi öğrencileri bir mücadele başlattılar ve başardılar. Bu bir tarihtir ve tek örnektir, gençlerimize anlatılmalıdır. Rizeli Aziz Tatoğlu, Özel Kadıköy Mühendislikte o dönem öğrenci derneği başkanıydı. Dernekte okulu devletleştirmenin yolları konuşulmaktadır. Çünkü birinci sorun okul taksitlerinin yüksek olması, ikincisi devlet okullarının daha iyi eğitim olanaklarına sahip olması. Nasıl yaptılar da okullarını devletleştirdiler? Okul taksitlerini birleştirdiler, 11 milyon civarında bir para topladılar. Bu paranın yaklaşık 9 milyonuyla Özel Vatan Mühendislik okulunu sahibinden satın aldılar. Üstüne paraları bile artmış olmasına dikkat, sadece bir yıllık taksitten daha azıyla okulu satın alıyorlar! Kadıköy Mühendislikten kayıtlarını alıp Vatan Mühendisliğe kayıtlarını yaptırıyorlar. Sonra ilgili devlet makamına gidip OKULU DEVLETE HEDİYE EDİYORLAR. Başlarında Aziz Tatoğlu adında bir çılgın genç.” Mahiye Morgül eğitim sistemimizin ihaleyle SPAN Danışmanlık Şirketine verilmesine karşı çıkıyor ve yavaş yavaş Amerikancı bir sisteme geçtiğimiz konusunda bizleri uyarıyor ve ekliyor; “Özelleştirme serüveninde bugün ulusal direnç noktalarının kırılması için öylesine acımasız bir yola girildi ki, farkında varmadan kendimiz özelleştirmeyi tercih etmek durumunda bırakılıyoruz. Ölümü gösterip sıtmaya razı ediliyoruz. Son günlerde yaşanan acıklı oyunun arkasında özelleştirmeye geçiş taktikleri yatmaktadır. Önümüzdeki günler daha acılı olacağa benzer. Çünkü istedikleri kadar özel okul yaratamadılar ve bu yüzden bir türlü eğitimde Amerikan modelini oturtamıyorlar. Velileri devlet okullarından kaçırtmak ve kurtuluşu özel okulda göstermek için her yol mübah görünüyor.” Bu özel eğitim sistemini savunan zenginler bile ileride bu durumdan kendi çocuklarının da etkileneceğinin farkında değiller. Bugün iyi şirketler işe alım süreçlerinde belirli üniversitelerden mezun olmayanların iş başvurunun değerlendirilmeyeceğini söylüyor. Fütürist bir yaklaşımla şunu söylemeliyim ki herkesin asgari bilgiye bile ihtiyaç duymadan okuduğu bir dünyada ileride tüm şirketler bu okullardan burslu mezun olanların başvurularını kabul edecek. Çok olan her şey değersizdir mantığında ilerleyen dünyada az olana verilen önem artacaktır. Bilginin gücü hiçbir zaman sönmeyecektir. Bu yüzden şartların adil olduğu bir ortam zengin-fakir ayırmadan her çocuğun avantajına olacaktır. Yeni eğitim-öğretim döneminin başladığı bu hafta bizim de en büyük dileğimiz; eğitimde adaletin sağlanması ve tüm çocukların aynı eğitim şartlarında okumaları. Belki insanların doğdukları şartları eşitleyemeyiz ancak tüm çocukların nitelikli, iyi bir eğitim almalarını, temiz okullarda okumalarını sağlayabiliriz. Tüm çocuklar bunu hak ediyor. Unutmayın ki; “Bir kişiye yapılmış haksızlık bütün topluma yönetilmiş bir tehdittir.” Montesquie