CHP’nin ‘küçük iktidar’ hastalığı
Elbette bu süreçte Kılıçdaroğlu eleştiriden azade değildir. Özellikle Kürt sorunu ve HDP’ye yaklaşım konusunda daha cesur olma talebimiz olabilir.
Mesele yerel yönetimlerin çalışması, il, ilçe örgütlerinin var olması değildir. Her birinin CHP’deki siyasal dönüşümü, siyasal hedefleri, sorunları, çözümleri, vaatleri toplumun kılcal damarlarına taşıyıp taşıyamaması tartışmasıdır.
Ali Haydar Fırat, geçtiğimiz gün bu sayfada önemli bir yazı kaleme aldı; “CHP örgütü nerede?”.
Fırat yazısında, muhalefet parti örgütleri –özellikle de CHP- konusunda önemli noktalara temas ederek, bu alandaki sorunları tartıştı.
Fırat’ın örgüt ve örgütlerin durumunu tartıştığı yazısı, parti tabanındaki siyasetsizliği işaret etmesi açısından önemlidir. Oysa içinde olduğumuz dönemde CHP’nin en çok örgütleri üzerinden topluma ulaşmaya ve onu dönüştürme şansı var. Çünkü iktidarın yolu buradan geçmektedir.
Kabul edelim ya da etmeyelim, CHP’de Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, sadece kendi kişisel tarihi için değil CHP’nin kurumsal tarihi için de çok önemli bir siyasal dönüşüme imza atıyor.
Partiyi siyaset yapma tarzı, siyasal tabanının genişletme, siyaset anlayışı gibi alanlarda dönüştürmekle kalmıyor; aynı zamanda siyasi iktidarın tasfiye ettiği demokrasi, adalet ve siyasal alanı da, muhalefet partileri ile kurduğu ortaklıkta korumaya ve genişletmeye, siyasi iktidar blokunun otoriter siyasi anlayışına karşı demokratik bir siyasetin pratik örneklerini ortaya koyuyor. Bu açıdan tarihsel dönemde yine tarihsel bir siyasal ortaklığa siyasi mimarlık yapıyor.
Peki Kılıçdaroğlu’nun en üst katmanda yapmaya çalıştığı bu dönüşüm, “yukarıdan aşağıya ne kadar sahipleniliyor?”
Eğer bir sahiplenme varsa; bu konjonktürel ve kerhen mi yapılıyor yoksa içselleştirilmiş bir sahiplenme mi?
Cevap verilmesi gereken sorular bunlardır.
Ali Haydar Fırat’ın yazısı, bu sahiplenmenin “yeterince güçlü” olmadığın söylüyor bize.
ÖRGÜTLER NEREDE
Bunun en somut örneğini de Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısının parti içinde ve örgütlerde yeterince sahiplenilmediği tespitiyle ortaya koyuyor.
Fırat bu tespiti şu sorularla yapıyor.
“… CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun tarihi “Helalleşme” çağrısı, neden kendi örgütü tarafından ülkenin her köşesine taşınmadı?
Neden bu süreci işleyen, derinleştiren bir örgütlenme yapılmadı?
Neden bir toplantı, tartışma süreci örgütlenemedi?
Yine ülkenin siyasi kaderinin değiştirme iddiası (bu da tarihi bir iddiadır) çerçevesinde örgütsel bir sahiplenme topluma gösterilmedi.
Kendi örgütlerinin yeterince sahiplenmediği bu süreçlere halk nasıl sahiplilik edebilir?
Tarihimizin en büyük siyasi, ekonomik ve toplumsal krizini yaşarken ve geniş kitleler siyasete karşı çok ciddi bir güven kaybı yaşarken muhalefet örgütleri nerededir?
Neden yeni bir örgütsel strateji üretilmemektedir?”
Bunlara ek olarak; “Başta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün muhalefet liderleri her gün alandayken, parti örgütleri nerededir?” sorusuyla da daha temel bir soruna işaret etmektedir.
Kabul edelim ki, burada sorun salt örgüt, örgütlenme sorunu değil var olan örgütü etkili biçimde yönetememe ile doğrudan bağlantılıdır.
Bunun temel nedeni de, genel merkezden il ve ilçe örgütlerine kadar bu siyasallaşmada sorumlu olan parti ve il yöneticilerinin önceliğinin farklı olmasındandır.
CHP’nin önünde ‘büyük iktidar’ seçeneği dururken parti içinde öncelik hala var olan siyasal pozisyonlarını korumaya odaklı yani ‘küçük iktidar’ların korunması ve sahip oldukları bu küçük iktidarlar üzerinden yukarıdan aşağıya başka alanlarda başka küçük iktidar alanları oluşturmaktır.
Mesela kimi genel başkan yardımcıları, PM üyeleri ve milletvekillerinin ilçe yönetimlerine müdahale etme gayreti içinde olmaları. Ya da bunların bakanlık değil belediye başkanlığını hedeflemeleri başka nasıl açıklayabiliriz ki?
Parti içindeki küçük iktidar mücadelelerinin en önemli sonuçlarından bir tanesi kuşkusuz; Kılıçdaroğlu’nun parti içinde ‘siyasi yalnızlığa’ mahkûm olması ve neredeyse siyasal pek çok şeyle tek başına ilgilenmek durumunda kalmasıdır.
BİR KARAR VERMEK GEREK
Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğundan bu yana kendi ifadesiyle büyük bir transatlantiğin rotasını dönüştürmeye çalışıyor. Ve bu dönüşüm büyük ölçüde tamamlandı.
Kılıçdaroğlu’nun bu ısrarlı siyasi iradesi, gerek parti içinde gerekse CHP çeperindeki siyasiler, akademisyenler, kanaat önderleri tarafında çok çok eleştirildi ve halen de eleştiriliyor. Bu çaba, çoğunlukla partiyi “sağa çekmek” olarak okunup değerlendiriliyor. Oysa bu yönelim ve tercihi sol, sosyal demokrat siyasi değerleri ihmal etme ya da dışlama anlamı hiçbir zaman taşımadı.
Bu haliyle, Kılıçdaroğlu CHP’yi sağcılaştırmadı tam tersine, kendi doğal tabanı dışında kalan ve siyasi iktidar blokunun ötekileştirdiği, dışladığı farklı toplumsal kesimlere de sahip çıktı. Bu haliyle de sol bir siyaset izledi.
Elbette bu süreçte Kılıçdaroğlu eleştiriden azade değildir. Özellikle Kürt sorunu ve HDP’ye yaklaşım konusunda daha cesur olma talebimiz olabilir. Ama bu Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar yaptıklarını önemsizleştirmez.
Kılıçdaroğlu hem CHP için hem de muhalefetin iktidar olması için bugüne kadar çok şey yaptı, yapmaya devam ediyor. Ama CHP için bu başarıyı sağlayacak olan şey salt Kılıçdaroğlu’ndan geçmiyor.
Bunu sağlayacak olan Kılıçdaroğlu’nun partinin çatısında hayata geçirdiği bu dönüşümün, yukarıdan aşağıya aynı inanmışlıkla hayata geçirilmesi, politikaların, söylemlerin sahiplenilmesi gerekiyor.
Burada mesele yerel yönetimlerin çalışması, il, ilçe örgütlerinin var olması değildir. Her birinin CHP’deki siyasal dönüşümü, siyasal hedefleri, sorunları, çözümleri, vaatleri toplumun kılcal damarlarına taşıyıp taşıyamaması tartışmasıdır.
Bunun başarılıp başarılmaması ise yukarıdan aşağıya partiyi yönetenlerin ‘büyük iktidarı’ mı hedefleyecekleri yoksa sahip olduklarını düşündükleri ‘küçük iktidarları’nı korumayı tercih edecekleriyle doğrudan bağlantılı olacaktır.