CHP’nin adayları nasıl kazanır?

Abone Ol
Hiçbir adayın küçümsenmemesi gerektiğinin en çarpıcı kanıtı, beş yıl önce Beylikdüzü’nde yola çıkan İmamoğlu ile 15 yıl önce rotasını Beypazarı’ndan Ankara’ya çeviren Yavaş’ın kendisidir. Sansürsüz düşünce ve basın özgürlüğünün demokrasinin olmazsa olmazı olduğunun bilinciyle 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Kutlu olsun. Cumhur İttifakının İstanbul adayı Murat Kurum oldu. Çoktandır büro tutup, çalışmalarını sürdürdüğü bilindiğine göre pek sürpriz olmadı. Ankara’da da benzer bir süreç işliyor; çok büyük bir sürpriz olmaz ise Cumhur’un Ankara adayı Turgut Altınok olacak. Kurum ve Altınok, İmamoğlu ve Yavaş açısından dişli birer rakip olabilirler mi? Bu sorunun cevabı nereden baktığınıza bağlı ama öncelikle belirtelim ki seçim süreçleri, kişilerden vareste değilse de kişiselliğe tahvil edilemeyecek kadar ciddidir. Adayın tanınır olması elbette avantaj ama tek başına yeterli olmaz; dört başı mamur bir siyaset stratejisine ve bunu adım adım gerçekleştirecek algı yönetimlerine ihtiyaç duyar. Hatırlanacağı üzere Yavaş da, İmamoğlu da, görece daha küçük ilçelerden Ankara ve İstanbul gibi devasa metropollere aday gösterilip kazanmışlardı. İNSAN ŞANSINI KENDİ YARATIR Mansur Yavaş’ın, ilk adaylık denemesini 2009’da yaptığını ve hiç beklenmediği kadar yüksek bir oy oranına ulaştığını ve böylece Ankaralıların radarına girdiğini biliyoruz. Hiç kuşkusuz, bu oranı yakalamasının ana etkenlerinden biri Ankara seçmenindeki milliyetçi oyların ağırlığı ise diğeri de CHP’nin, kazanamadığı halde aynı kişiyi birkaç kez aday yapmasının vesile olduğu “bıkkınlık” da unutulmasın. Yavaş’ın, 2014’de aday olmasının en büyük motivasyon kaynağı, 2009’da ulaştığı yüksek oy oranıydı. Kazanmıştı da… İktidar partisi, dönemin İçişleri Bakanı aracılığıyla sandıkların olduğu alana girmiş ve Başkanlık Yavaş’ın elinden alınmıştı. Onun açısından 2019 seçimleri, gecikmiş bir hakkın teslimi anlamına gelirdi ve Ankaralılar da bu hakkı teslim etmişlerdi. İmamoğlu ise farklı bir rotadan geliyor. İstanbul gibi devasa bir kentin çeperine konuşlanmış bir ilçede belediye başkanıyken, İstanbul’un başkanı oldu; bununla da yetinmeyip, Türkiye siyasetinin önemli aktörlerinden biri haline geldi. Hiçbir adayın küçümsenmemesi gerektiğinin en çarpıcı kanıtı, beş yıl önce Beylikdüzü’nde yola çıkan İmamoğlu ile 15 yıl önce rotasını Beypazarı’ndan Ankara’ya çeviren Yavaş’ın kendisidir. Kim onlara başkanlıklarını “altın tepsi” içinde sunmadı Şans denilebilir ama hepimiz biliriz ki insan şansını kendisi yaratır. Gelelim bugüne… RAKİPLERİ KÜÇÜMSEMEK OLMAZ Eldeki verilere göre, İmamoğlu da, Yavaş da ikinci kez başkan olacaklar. Örneğin en iktidar yanlısı araştırma dahi Yavaş’ın Ankara’daki minimum desteğinin yüzde 58 olduğunu gösteriyor. Bütün olumsuzluklarına rağmen 14 -28 Mayıs seçim sonuçları da onların lehine bir tablo sergiliyor. Örneğin Ankara’da, halihazırdaki Cumhurbaşkanı 1.772.846 oy alırken, seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu 1.824.023 ile onu geride bırakmıştı. İstanbul’da da benzer bir sonuç oluşmuş; Erdoğan, 4.738.748, Kılıçdaroğlu ise 4.928.772 oy almışlardı. İki başkanın en büyük avantajları, beş yıllık başkanlıkları süresince yaşanan pandemiden ve 6 Şubat depreminden yüzlerinin akıyla çıkmalarıdır. Henüz hiçbir icraatları yokken Ankara ve İstanbul seçmeninin desteğini alan iki başkanın beş yıl boyunca gerçekleştirdikleri çalışmalarla yalnız kendi kentlerinin değil, bütün Türkiye’nin anlamlı desteğini kazandıklarını da not edelim. Hiç kuşkusuz büyükşehirlerin pek çoğunda kendisini gösteren bu süreç, 16 Nisan 2017 referandumundan devam edip gelen bir sürecin sonucudur ama her iki başkanın gösterdiği performans da bu sürecin kendi lehlerine sonuçlar üretmesini sağlamış durumdadır. Sonuç her iki başkanın lehine görünüyor ama her ikisi açısında da sürecin ciddiyetle ele alınması gerekiyor. Zira geçen seçimden farklı olarak, muhalefetin önemli unsurlarından biri olan İYİ Parti’nin desteğini çekmiş olması, öyle ya da böyle bir dezavantajdır. Bu dezavantajı, avantaja dönüştürebilmek için ne yapılması gerektiğini geçen haftaki https://www.politikyol.com/31-mart-2024u-kazanmanin-sifresi/ yazımda belirtmiştim. Saha analizi, analize bağlı strateji ve nihayetinde adayın hikâyesini yazmak ve bu hikayeyi, o kentin seçmeniyle illiyet bağını kurmak son derece önemlidir. Bu yazıyı, 9 Ocak 1990’da sonsuzluğa uğurladığımız hemşerim Cemal Süreya’nın dizeleriyle bitirelim: “Düşüncemsen, Kızkardeşim pencereyi açsın; Sorguçlu bir ışık aracılığıyla Günyenisi dolsun içeri. Uzat saçlarını Frigya, Yârimsen, Yurdumsan; Söz ver Anadolu.”