CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, dün TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı görüşmeleri sırasında Kültür ve Sanat alanında uygulanan baskı ve sansür üzerine konuşma yaptı Altıok konuşmasına "Her gün çeşitli acılara uyandığımız, her gün insanlarımızı yitirdiğimiz, şehitler verdiğimiz günlerden geçiyoruz. Sayın bakan konuşmanıza acının rengi dili dini ırkı yoktur diyerek başlamanızı açıkçası içinde bulunduğumuz karanlıktan çıkış için ihtiyacımız olan özgürlükçü bakış ve umut olarak yorumluyorum" sözleriyle başladı. "Herkesin bilim ve sanatı öğrenme, öğretme, açıklama, yayma hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak şüphesiz sanat için de rengi, ırkı, dili, dini yoktur cümlelerini koşulsuz sarf edebiliyor olmalıyız" diyen Altıok sanatın tüm bu acıları iyileştirmek ve iyileşmek için bir araç olduğuna vurgu yaptı ve şöyle devam etti: "Öte yandan, karanlıktan çıkmak için ya da tüm ağırlığıyla önümüze gelen sorunların aydınlatılabilmesi için çözümü getiren muhakemenin, biat etmeden düşünebilmenin, üretebilmenin, paylaşabilmenin, kapsayıcı bir anlayışla bir arada olabilmenin de kültür ve sanat ortaklığından geçtiğini, buradan güç aldığını düşünüyorum." SANAT HEPİMİZ İÇİN BİRLEŞTİRİCİ GÜÇTÜR Sanatın tıpkı demokrasi gibi tüm millî ve dinî değerlerin, tüm yerel değerlerin de üzerinde evrensel değerlere sahip bir birleştirici güç olduğunu, bu nedenle de tam bağımsız olması gerektiğini belirten Altıok sözlerine şöyle devam etti: “Acının rengi, dili, dini olduğunu ne yazık ki on dört yıllık AKP iktidarının daha ilk günlerinde biz yaşadık. Dünyaca ünlü sanatçımız Fazıl Say’ın Sivas katliamını unutturmamak için şair Metin Altıok anısına bestelediği oratoryonun bizzat dönemin Kültür Bakanı tarafından sansürlenmesini kişisel olarak da deneyimlemiş bir kişiyim. Gönül isterdi ki ilk ve son olsun bu ayıp, bu utanç bizim ülkemiz için. Ama öyle olmadı! şimdilerde ne yazık ki baskının, sansürün son derece yoğun yaşandığı, Roboski katliamının film festivallerine alınmadığı günlerden geçiyoruz, Kürtçe çizgi filmlerin yasaklandığı günlerden geçiyoruz; sanatçıların, yazarların tutuklandığı, yayınların toplatıldığı, yayınevlerinin kapatıldığı, derneklerin kapatıldığı günlerden geçiyoruz ve hâl böyleyken, Devlet Tiyatroları yöneticisinin açıklamalarıyla milli ve dini temellere dayalı bir sanat tanımıyla sıkıştırıldığımız günleri deneyimliyoruz. Oysa bunun çok üstünde bir yerde olmalıyız.” Zeynep Altıok Kültür Bakanı Nabi Avcı’ya şöyle seslendi: “…..Yine konuşmanızda yazarlarımızın eserlerimizin uluslararası düzeyde tanıtımına verdiğiniz önemden bahsettiniz. Ne yazık ki eserleri 20’nin üzerinde ülkede 14’ten fazla dile çevrilmiş olan Aslı Erdoğan tutuklu. Uluslararası PEN Yazarlar Derneği başta olmak üzere sayısız dernek tarafından sorgulandığımız süreçte ülkemiz bu utanca yanıt vermek durumunda kalıyor. Keza bir diğer örnek Necmiye Alpay bir dil bilimci, bir yazar. Bu insanların tutuksuz yargılanması için Kültür Bakanlığı olarak devrede olmanızı dilerim. Buna dikkat çekmeyi bir görev olarak bilirim. Siyasi iktidarlar sanatı ve sanatçıyı kendi dünyasına göre biçimlendirmek yerine ticari amaç gütmeden, kâr-zarar hesabı yapmadan, tam bağımsız özerk kurumlar ve kuruluşlar aracılığıyla teşvik etmekle yükümlüdür. Toplumun tüm katmanlarını eğitmek, geliştirmek, çağdaşlaştırmak ve bir arada tutmak ödevini üstlenmelidir.” KURUMLARDA TAM BAĞIMSIZ ÖZERK YAPI SAĞLANMALIDIR Birbiriyle ilgisiz iki ayrı alanın bütçesinin çok sınırlı düzeyde tutulduğunu, sadece Kültür Bakanlığı ya da sadece Turizm Bakanlığı için bile merkezî bütçenin yüzde 1’i değil en az yüzde 5’inin ayrılıyor olması gerektiğini hatırlatan Altıok, bütçe artışı talebinin yanında verilen teşviklerin de en az 2 katına çıkarılması gerektiğini ve kurumlarda tam bağımsız özerk yapının sağlanması gerektiğini vurguladı. Altıok’un plan bütçe komisyonunda yönelttiği soruların bazıları şöyle… 1-Avrupa Komisyonuna sunulması beklenen Türkiye Kültür Politikaları Ulusal Raporu’nun sunulduğunu basından takip ettiklerini ancak içeriğine erişemediklerini belirten Altıok, konuyla ilgili Ağustos 2016’dan beri yanıt bekleyen bir yazılı soru önergesi olduğunu hatırlatarak: “ Bu çalışmayı kim ya da kimler hazırladı? Bu çalışma süresince sivil toplum örgütlerinden, akademisyenlerden görüş alındı mı, alındıysa bunlar neler ve hangi kurumlardan alındı?” sorularını yöneltti. 2- İstanbul gibi bir metropolde tüm toplum katmanlarının ulaşabileceği bir merkezde bulunan farklı sanat dallarını topluma eriştiren, Atatürk Kültür Merkezi’nin bunca yıldır kapalı ve atıl kaldığı süreçte kâr-zarar gütmeyelim desek bile milyonlarca insana erişemeyen sanat eserleri ile ilgili bir yara olduğunu hissettiğini söyleyen Altıok, AKM ile ilgili bakanlığın planlarının detaylı şekilde sunumunu istedi. 3-Devlet opera ve balesince bugüne kadar 22 defa yapılmış Aspendos Festivali’nin neden yapılmadığını ve Antalya ile özdeş konuma gelen Fazıl Say Piyano Festivali’nin neden yok edildiğini gündeme getiren CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’a destek veren Altıok; bu iki konuda bilgilendirilmeyi isterim. Çünkü özellikle EXPO Fuarı dahi yapılmışken güvenlik gerekçesiyle iptal edildiği söylenen bu festivalin herhâlde iptalinin gerekçesi güvenlik olamaz diyerek uygulamaların kişisel ve keyfiliğine dikkat çekti. 4-Devlet Opera ve Balesinde Selman Ada Genel Müdür olduktan sonra kademeli olarak yerli bestecilerin eserleri sonlandırılmış ve bütün operalarda yalnızca kendi eserlerinin sahnelendiği etik olmayan bir durum söz konusu olmuştur. Selman Ada buradan etik olmayan ne kadar kazanç sağlamıştır? Ayrıca, niçin genel müdürün eserinden başka Türk eseri oynanmadığı hâlde Türk eserlerinde yaşlı ve öğrenci indirimleri kaldırılmıştır? Devlet opera ve balesi acaba toplumu geliştirmek için başka bestecilere şans verip destek olabilecek midir? İçinde bulunduğumuz bu ağır günlerde halkın moralini düzeltmek için opera, bale ve tiyatronun önemini de bir kez vurgulayarak böyle bir girişim olacak mıdır diye özellikle sormak isterim. Genel Müdür Selman Ada’yla ilgili liyakat aramaksızın bölge müdürlüklerine atamalar yaptığı bildirilmiştir, basında yer almıştır. Bunun gerçekliğinin araştırılması gerekmektedir. 5-5441 sayılı Yasa’yla 1949 yılında kurulmuş ve tüzük yoksunluğu nedeniyle süreç içinde kendi yönetsel pratiğini oluş turmuş bir kurumun başına kurum dışından, devlet tiyatrolarıyla ilgisi olmayan, kurum içi uygulamalardan bihaber Nejat Birecik Genel Müdürlük koltuğuna getirilmiş ve makama oturuşundan sonra beş altı ay boyunca Ankara’ya, İzmir’e ve birçok bölgeye müdür dahi atanmamıştır. Kurumu tanıyan sorunlarını bilen, devlet tiyatrolarının içinden biri dururken devlet tiyatrolarının neredeyse 30’da 1’i kadar olan İzmir Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği yapmış, diziler dışında bir sanatsal performansı da olmayan kişinin bu göreve atanmasının gerekçesi nedir? Hep kurum içinden sanatçı atanmasının geleneği neden acaba aksatılmıştır? DOB ve DT işleyişleri ve atanmış yöneticileri hakkında sıkça basında da eleştiri alan ve sorgulanan konular üzerinden CHP Grubu tarafından komisyona iletilen diğer sorular şöyle: 1-Bugün Yurt gazetesinde yayımlanan Ersu Hızır’ın yazısına göre; Necat Birecik Devlet Tiyatroları Personel Daire Başkanlığı’na atanmıştır. Aynı zamanda da Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne vekalet etmektedir.  DT’nin 5441 sayılı yasasına göre; sanatçı statüsünde olmayan bir memur yasa dışı olarak icraatta bulunmaktadır. Hal böyleyken Necat Birecik’in Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olarak vekaletten asalete atanmasının gerekçesi ne olabilir? Dahası DT içinde pek çok sanatçı genel müdür olabilecek yeterliliğe, birikime ve donanıma sahipken neden bu kişi üzerinde ısrar edilmektedir? 2-Sayın Necat Birecik geride bıraktığı iki yıllık genel müdürlüğünde sanatsal olarak kuruma ivme kazandıracak hangi yeni projelere imza atmıştır? Var olan projeler dışında yeni bir proje mesela ( gerçekleşen festivaller de bu arada kendisinin eklediği değil, zaten var olan festivallerdir.) festival, sahne, sanatsal anlayış eklemiş midir? Varsa nelerdir? Burada başarı kriteri seyirci sayısı olamaz Çok açık ki DT’nin her zaman seyirci sayısı yüksektir. 4-Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Nejat Birecik’in, 15 Temmuz darbe girişimini işaret ederek  "milli, manevi duyguları pekiştirmek için hümanist vatan milliyetçisi sanatçılar olarak vatan bütünlüğüne, birliğine katkıda bulunmak amacıyla sadece yerli oyunlarla sahnelerimizi açıyoruz" gerekçesiyle bu yıl sadece “yerli oyunlar” sergileneceğine yönelik açıklaması yazılı ve görsel basında yer almıştır. Daha sonra bunun doğru olmadığı zira DT zaten her yıl ilk yarıda yerli oyunlar sahneleme geleneğinde olduğu öğrenilmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi halkımızın demokrasi tercihini açıkça ortaya koymuşken ve demokrasi, yerli ve milli kalıplara sığmayacak kadar evrensel bir değerken bu açıklama ile sanatın evrenselliğini hiçe sayan sanata siyaset karıştıran Birecik'in bağımsız sanata tarafsızca hizmet edebileceği düşünülebilir mi?  Vatanperver milliyetçi sanatçı tanımı bırakın sanatı acaba sosyolojide var mıdır? 5-Necat Birecik’in iki yıllık görev süresi içinde Devlet Tiyatroları’nın ürettiği oyun sayısı neredeyse dibe vurmuştur. Bu sene İstanbul DT’de yalnızca bir oyun sahneye konulabilmiştir. Onca sanatçı İstanbul kadrosunda bulunmaktayken bu idari yetersizlik değil midir? İstanbul DT’de geçen sezon sahneye konulan Bersisa ve Corilianus oyunları kadrolu pek çok oyuncu dururken dışardan oyuncu alındığı için  oynanamaktadır. Daha doğrusu oynatılamamaktadır. Bu uygulama ile kadrolulara iş verilmemiş; sözleşmeli oyuncularla iş çevrilmeye kalkılmıştır. Onca kadrolu ve başarılı sanatçı dururken bu uygulamalarda hangi kriterler etkili olmaktadır? Kendisinin yöneticiliği ile birlikte yaşanan bu üretimsizlik aynı zamanda görev alan personel sayısının azalması anlamına da gelmektedir. Kötü yönetim anlayışın doğal sonucu olan bankamatik sanatçısı tanımı devlet tiyatroları çalışanlarının asla içlerine sindiremeyecekleri bir yaftadır. Bir sanatçı ancak görevlendirilirse çalışır. Bu dönemde görevlendirilmeyen sanatçı sayısı kaçtır? Mesela İstanbul DT’de görevli olmayan sanatçı sayısı kaçtır? Şu çok açık ki, bir sanatçının görevlendirilmesinden idare sorumludur. Sanatçı kendi kendine görevlendirme yapamaz! 6-Zamanında KİT’lerin arpalık gibi görülerek, yönetimine kasıtlı olarak kötü yöneticilerin yerleştirilmek suretiyle verimsizleştirilip içinin boşaltılması örneğinde olduğu gibi, Devlet Tiyatrolarının içine kurumu tanımayan, sorunlarını bilmeyen, çözme iradesine sahip niteliklerden yoksun, kadro oluşturma yeteneği son derece sınırlı, sanatsal yetkinliği sıfır noktasında olan birinin yerleştirilmesi kabul edilir değildir. Devlet Tiyatrolarını kötü uygulamalar ve atamalarla işlemez hale getirdikten sonra karşısına geçip onu eleştirerek ne kadar inandırıcı olabilirsiniz? 7-DT’nın oyunlarının duyurusu yapılması gereken reklam panolarında neden DT reklamları yoktur? Neden büyük markaların reklamları dönmektedir?