CHP Ortadoğu’da ne yapacak?

Abone Ol
Yeni dönemde CHPnin dış politika anlayışının umut verici olduğunu söylemek mümkün. Öncelikle Kemal Kılıçdaroğlunun ülke içindeki kucaklayıcı ve birleştirici anlayışının bu alana da yansıtılacağı anlaşılıyor. Zaten CHPnin Yurtta sulh cihanda sulh” düsturuyla hareket ettiğini ve edeceğini biliyoruz. Peki ya kurulması arzulanan Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı” bu politikaya ne kadar uyumlu? Ülkemizde seçime bir ay kaldı. “Filistin’in ağabeyi” İran arka planda bölgeyi istikrarsızlaştırmak için yılmadan çalışıyor. Belli ki önümüzdeki günlerde Ortadoğu’yu yeniden karmaşa, kan ve gözyaşı bekliyor. Aklımda önemli bir soru var: Seçimi kazanacağını umduğum muhalefetin Ortadoğu’ya dair politikaları ne/nasıl olacak? ÜÇÜNCÜ CEPHE İranlı bir diplomatın Tasnim News’a verdiği röportaj, İran’ın yakın gelecekte bölgede atacağı adımlar konusunda önemli noktalar içeriyor. Bizi neyin beklediğini tahmin etmek pek güç değil. İran, İsrail’le açıktan bir savaş seçeneğini bile göze almış durumda. Çünkü artık “Siyonist rejimin” sonunun geldiğini düşünüyorlar. İslam Devrimi Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selami Kudüs Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada, İsrail’in dış politikada izole olduğunu vurgularken, yaşanan protestolar ve iç karışıklıklar sebebiyle de bir iç yıkıma doğru sürüklendiğini ileri sürdü. İsrail’le ilgili birazcık bilgisi olan herkesin kesin bir dille söyleyebileceği gibi bu analiz elbette bütünüyle yanlış. Selami gerçeklikten kopmuş bir dimağın ürünü olan düşünceler ileri sürüyor ve fazlasıyla “iyimser” bir bakış açısına sahip. Bizim için önemli olan İran’ın olayı nasıl algıladığını anlayabilmek. İran yetkilileri İsrail’in bir çöküş dönemine girdiğini düşünüyorlar. Ancak tabii ki kendi kendine yıkılmasını da beklemek istemiyorlar. Bu yüzden bazı adımlar atmaları gerektiğinin farkındalar. Bu bağlamda, İsrail’e karşı üçüncü bir cephe oluşturmaya başladılar bile. Özellikle geçtiğimiz günlerde de gördüğümüz üzere, Lübnan ve Suriye üzerinden İsrail’e daha geniş çaplı füze saldırıları planlanıyorlar. Bununla beraber Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan’dan da yeni saldırılar düzenlenebileceği söyleniyor. İran, İsrail’e topyekün saldırmak için özellikle Suriye’de konuşlanmak ve burada yerini sağlamlaştırmak istiyor. TERÖR ÖRGÜTLERİ BİRLİĞİ Bununla beraber ikinci bir boyut olarak, Filistinli grupları birleştirmeyi planlıyorlar. Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Suriye ve diğer ülkelerdeki Filistinlilerin Kudüs yönetimine karşı bir araya getirilerek ortak bir strateji çerçevesinde savaşmalarını sağlamayı hedefliyorlar. Geçen haftaki füze saldırılarının arkasında farklı grupların olduğu biliniyor ama İran öyle veya böyle bu grupların tamamıyla ilişki içinde; Hamas, İslami Cihat, Hizbullah ve diğerleri… Tahran yönetimi Hamas’a bir yandan mali yardım yaparken, diğer yandan da uzun menzilli füze geliştirmesi ve daha büyük miktarda mühimmat sahibi olması için teknik ve enformasyon desteği sağlıyor. Bunların sonucunda Hamas artık İsrail’in her bölgesine ulaşabilir hale geldi. İran’la Hamas’a göre daha yakın ilişkileri olan İslami Cihat ise bu yakınlığı sayesinde şu anda çok ciddi miktarda mühimmat sahibi. Binlerce füzesi olduğu biliniyor. Aynı zamanda Batı Şeria’da birçok silahlı militanı var. Hizbullah ise İran’ın bölgedeki en önemli ileri gücü diyebiliriz. Geçmişi 1980’lere kadar giden bu örgüt şu anda sahip olduğu askeri güçle diğer grupların da üzerinde. Kapasite olarak 100 binden daha fazla füzesi olduğu söyleniyor. Bunun yanısıra, hassas güdümlü mühimmat gibi çok daha gelişmiş silahları da var.  İran’ın aynı zamanda Irak ve Suriye’de de birçok milis kuvvetleri olduğunu biliniyor. Tüm bu saydığım grupların kendi aralarında süregelen ilişkileri de mevcut. Burada anlatmak istediğim İsrail’in düşmanlarının ne kadar çok olduğu değil. Tüm bu askeri giderlerin ne kadar ciddi bir ekonomik güç istediğinin farkında mısınız? İran bölgeye ciddi bir finansman akıtıyor. Böylesine bir yatırım karşısında beklentisinin de büyük olduğunu anlamak zor değil. Özetle, İran çok büyük oynuyor. Bütün bu gelişmelerin ve beklentilerin ışığında baktığımızda, İran’ın çok kararlı ve hazırlıklı olduğunu anlıyoruz. Ancak bu saldırgan tutum karşısında İsrail de boş duruyor değil elbette. Nitekim, Netanyahu’nun 2011-2013 yılları arasında ulusal güvenlik danışmanlığını yapan Yakov Amidror bu hafta bir açıklama yaptı ve Amerikan desteği olmasa dahi İsrail’in kendini İran’la savaşmaya hazırlaması gerektiğini belirtti. KUDÜS GÜNÜ Ayrıca Ramazan’ın son Cuma’sı olan Kudüs Günü münasebetiyle Filistin cephesi de son derece hareketli. Yeni protestolar planladıklarını günler evvelinden açıkladılar. Ancak bu seneki Kudüs Günü daha öncekilerden farklı; bundan sonraki süreç için bir milat olacağını ileri sürüyorlar. Bunu Filistinli liderlerin konuşmalarından anlıyoruz. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Genel Sekreteri Talal Naci Kudüs Günü’yle ilgili olarak yaptığı konuşmada, bugünün Filistin ve direniş ekseni ülkeleri meselesinde önemli bir gün olduğunu belirtirken bundan sonraki süreçte Filistin direnişi için “nice yeni başarılara” imza atılacağını söyledi. Hizbullah lideri Nasrallah da bu konuda bir açıklama yaparak, Kudüs Günü’nün yeniden canlanışının Filistin’in bağımsızlığı için çok önemli olduğunu belirtti. Anlaşılan o ki, 14 Nisan’ın Filistin hareketinin yeniden ivmelendiği bir milat olmasını umuyor ve planlıyorlar. Nasrallah’a göre, küresel ve yerel birçok gelişmenin ışığında bakıldığında, bu bir dönüm noktası ve başarının ibresi bir önceki seneye nispetle artık Filistin’den yana. Çünkü bölgede “İsrail, Siyonist işgal ve Amerikan hegemonyasına” karşı direnişlerini destekleyici yönde bir gidiş söz konusu. Dünyada ortaya çıkan gelişmeler İsrail’in İran’a karşı Araplarla bir blok oluşturma girişimlerini boşa düşürdü ve bu yüzden bundan sonrası Filistin direnişi için önemli bir yükseliş dönemi olacak. Bütün bu gelişmelerin ve beklentilerin ışığında baktığımızda, İran’ın çok kararlı ve hazırlıklı olduğunu anlıyoruz. Ancak bu saldırgan tutum karşısında İsrail de boş duruyor değil elbette. Nitekim, Netanyahu’nun 2011-2013 yılları arasında ulusal güvenlik danışmanlığını yapan Yakov Amidror bu hafta bir açıklama yaptı ve Amerikan desteği olmasa dahi İsrail’in kendini İran’la savaşmaya hazırlaması gerektiğini belirtti. İsrailli yetkililer, İran’la sıcak savaş seçeneğini masada tutuyorlar ama şimdilik uzun bir süredir devam eden sessiz mücadelenin açıktan açığa bir savaşa dönüşmeyeceğini düşünüyorum. Buna rağmen, İsrail buna cesareti olduğunu defalarca vurguladı. Umalım ki böyle bir savaş söz konusu olmasın. İRANLA DOSTLUK MU? Bildiğiniz gibi, geçen haftaki gelişmeler sonucunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İranlı mevkidaşı Reisi ile bir telefon görüşmesi yaptı ve burada El Aksa’da yaşanan hadiseler konuşuldu. Erdoğan, İslam dünyasının Filistin saldırıları karşısında İsrail’e karşı birlik olması gerektiğini ifade etti. Bu cümleler AKP için şaşırtıcı değil. Fakat bence burada asıl önemli olan muhalefetin tutumu. Nitekim seçimlerden zaferle çıkacağını ümit ettiğim muhalefetin siyasal İslamcı ajanda dışında bir yol izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Eski diplomat ve CHP milletvekili Ünal Çeviköz,  Politikyol’da yayınlanan “Yeni Dış Politika Vizyonu ve Ortadoğu” isimli makalesinde partinin yeni dış politikasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Öncelikle bu önemli makaleyi okumak isteyecekler için linki paylaşayım. https://www.politikyol.com/yeni-dis-politika-vizyonu-ve-ortadogu/ Bu metne baktığımızda, yeni dönemde CHP’nin dış politika anlayışının umut verici olduğunu söylemek mümkün. Öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun ülke içindeki kucaklayıcı ve birleştirici anlayışının bu alana da yansıtılacağı anlaşılıyor. Zaten CHP’nin “Yurtta sulh cihanda sulh” düsturuyla hareket ettiğini ve edeceğini biliyoruz. Bununla beraber, dış politikayı ideolojik şartlandırmaların esaretinden kurtarmayı da planlıyorlar ki siyasal İslamcıların “muhteşem” teorileri sonucunda ülkenin kocaman bir göçmen kampına ve sınırları belirsiz bir toprağa dönüştüğünü gün be gün deneyimliyoruz. Hayaldi gerçek oldu gerçekten. Buraya kadar gayet güzel; birleştirici, barışı önceleyen ve ideolojinin kör noktalarından uzak yeni bir dış politika anlayışı hedefleniyor ve bu, Türkiye’ye tüm dünyada nefes aldıracak bir model.
Kılıçdaroğlu, Ortadoğuda yeni bir adım olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında bir Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı” (OBİT) kurmak istediklerini ifade etti. OBİT, kitlesel göç ve uluslararası terörün bu devletlerin ortak sorunu olduğu kabulüne dayanıyor. Böylece bu sorunların tartışılıp, bunlara çözümler üretilmesine yönelik bir ortak akıl oluşturmak söz konusu olacak.
Ancak gelelim Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı projesine. Saadet Partisi’nin düzenlediği Geleneksel İslam Ülkeleri Büyükelçileri ile İftar yemeği toplantısında yaptığı konuşmada  Kılıçdaroğlu, Ortadoğu’da yeni bir adım olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında bir “Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı” kurmak istediklerini ifade etti. OBİT, kitlesel göç ve uluslararası terörün bu devletlerin ortak sorunu olduğu kabulüne dayanıyor. Böylece bu sorunların tartışılıp, bunlara çözümler üretilmesine yönelik bir ortak akıl oluşturmak söz konusu olacakmış. Şu soru aklıma geliyor: Türkiye’ye binlerce insanın elini kolunu sallaya sallaya gelmesine İran’ın göz yumduğu biliniyorken, hangi mantıkla oturup düzensiz kitlesel göç konusunu İran’la tartışacağız? Ayrıca bir başka sorunlu nokta da terör. İran’ın uluslararası teröre olan desteğine yazı içinde değindim. Uluslararası terör İran için bir sorun mu gerçekten? Yoksa terör bölgede bizatihi İran rejiminin siyasetinin bir sonucu mu? İran’ın bahsi geçen tüm bu terör örgütlerine yatırdığı paralarla Ortadoğu’da çiçek gibi bir dünya yaratılabilirdi. Molla rejiminin barışa yönelik bir iradesi olduğuna veya olacağına inanıyor musunuz? Hadi bunu da bir kenara bırakalım. OBİT, dış aktörlere açık olacaktır deniliyor. İran’ın olduğu böyle bir teşkilata Rusya dışında hangi devlet katılmak ister? Sohbet etmek için oluşturulan bir platformsa herhalde bu kadar çabaya gerek yok. Ancak gerçekten istişare ile barışa dönük somut adımlar atmak isteniyorsa, İran’la yola çıkmak biraz enteresan bir seçim olmuş. Bunun yerine Mısır’ı konuya dahil etmek daha manalı olurdu sanırım. Bir de olayın İsrail boyutu var. Yeni dönemde İran’la kolkola bir uluslararası teşkilat kuran Türkiye’nin İsrail’le dost kalması mümkün olabilir mi? İsrail’in bu oluşumu bizatihi kendisi için bir tehdit olarak göreceğine şüphe yok. Elbette önceliğimiz Türkiye’nin çıkarları ama İsrail’den ziyade, İran’la daha da yakınlaşmanın bize daha faydalı olduğuna inanmak mümkün değil. Ortadoğu’da demokratik sayılabilecek iki rejim var; Türkiye ve İsrail. CHP’nin demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve insan haklarından yana konumlanması ve barışın ancak ve ancak bu ilkelerle olabileceğini savunması gerekiyor. Kadınları zehirleyen, insanları vince asarak öldüren, kendi toplumunu cehennem karanlığında tutan, tüm bölgeye milyon dolarlar akıtarak terörü finanse eden bir rejimle biz hangi barışı kuracağız? Böyle bir projenin teklif edilmesine dahi inanmakta güçlük çekiyorum. CHP acaba muhafazakâr partilerle beraber otura otura kurucu değerleri mi unuttu diye düşünüyorum. Yoksa bunun akılla mantıkla izahı olamaz. İran’la yüzyıllardır savaşmıyor olmamız, Ortadoğu’da barışı beraber inşa edeceğiz anlamına gelmiyor. Öncelikle prensipleri belirlemek gerekiyor. Türkiye yönünü İran ve Rusya’ya çevirecekse, bizim muhalefeti desteklememize hiç gerek yok. AKP daha güzel Avrasyacılık oynuyor. Aynen devam ederiz. Filistin davası konusunda da söylemiştim, o konuyu da daha güzel savunuyorlar. Nitekim Erdoğan, İsrail’e karşı Müslümanların birleşmesinden bahsetmişti; OBİT’in daha gelişmişini yıllardır planlıyor zaten.
Muhalefet bloğu içinde özellikle İyi Partili Bilge Yılmaz ve ekibi ciddi bir ekonomik kalkınma vaat ediyorlar. Yeni dönemde ekonominin acilen ele alınması gerektiğini ve bu sistemin sürdürülemez olduğunu artık çocuklar dahi biliyor. Ekonominin düzelmesinin bir boyutu da gelecek dış yatırımlar olacak şüphesiz. Bu da doğru dış politikayla ilişkilidir.
ZDEN GEÇİRİLMESİ GEREKEN ÖNERİLER CHP’nin Ortadoğu’da barışçıl bir politika izlemesine hiçbir itirazım yok ama bu öneriler suyun üzerine yazı yazmak gibi bir şey. Hiçbir temeli ve dayanağı yok. Kaldı ki muhalefet bloğu içinde özellikle İyi Partili Bilge Yılmaz ve ekibi ciddi bir ekonomik kalkınma vaat ediyorlar. Yeni dönemde ekonominin acilen ele alınması gerektiğini ve bu sistemin sürdürülemez olduğunu artık çocuklar dahi biliyor. Ekonominin düzelmesinin bir boyutu da gelecek dış yatırımlar olacak şüphesiz. Bu da doğru dış politikayla ilişkilidir. Yatırımcılar Avrasyacılığı sürdüren, İran’la dost bir Türkiye’ye mi gelmeyi tercih eder veya ne tür yatırımcılar bu tip otoriter ülkeleri tercih eder? İyi Parti’nin ekonomi konusundaki tutarlı ve inandırıcı planlarını böyle bir dış politika anlayışı ile başarısızlığa mahkum kılarsınız. Böyle bir bakış açısıyla dış politika çizecekseniz yazık çünkü yaşanabilir bir gelecek önermiyorsunuz gençlere. Umarım CHP bu konudaki tercihlerini gözden geçirir.