Cumhuriyet Halk Partisi'nin Eylül 2015’de kendi bünyesinde kurduğu Göç ve Göçmen Sorunlarını İnceleme Komisyonu, on aylık bir çalışmanın sonucunda hazırladığı Mülteci Raporunu duyurdu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, komisyonun yaptığı çalışmaları anlattı:
"CHP Göç ve Göçmen Sorunlarını İnceleme Komisyonu 2015’in Eylül ayında kurularak çalışmalarına başladı. Amacımız, ülkemizdeki mültecilerin sorunlarını tespit etmek ve bu sorunlara sosyal demokrat bir pencereden insan haklarına uygun çözümler üretmekti. Bu anlayışla, bugün, 20 Haziran Dünya Mülteciler Gününde, CHP’nin mültecilerle ilgili çözüm önerilerini anlatan kitabımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Bu kitabı hazırlarken, onlarca ilimizde yüzlerce görüşme ve ziyaret gerçekleştirdik. Aylan Kurdi’nin bedeninin bulunduğu sahile gidip adalara gidiş güzergahında denize açılarak incelemelerde bulunduk. Küçücük çocuklara tecavüz edilen, çadırlarda çıkan yangınlarda can veren insanların barındığı Mülteci kamplarına gittik. Umudunu yitirip intihar eden sığınmacıların bulunduğu Geri Gönderme Merkezlerine gittik. Sokaklarda yaşamak zorunda kalan, zor şartlarda yaşam mücadelesi veren sığınmacılarla görüştük. İyi bir yaşam için denizlere yelken açan göçmenlere gittik.
Tüm bunların yanında, bu büyük insanlık dramına karşı ülke olarak iyi bir sınav verebilmek için çözüm önerileri üretmemiz gerektiğini biliyorduk. Biz de bu amaçla birçok sivil toplum kuruluşu ile görüştük. Bu alanda Türkiye’nin en uzman akademisyenleriyle toplantılar yaptık. Mültecilerle ilgili çalıştaylara katıldık. Bu gözlem ve görüşmelerin sonucunda,SINIRLAR ARASINDA İnsanlık Dramından İnsanlık Sınavına ismini vererek kitaplaştırdığımız raporumuzu sizlerle paylaşıyoruz."
CHP'nin hazırladığı raporda Avrupa'nın 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük göç dalgası ile karşı karşıya olduğu ifade ediliyor. Rapora göre, bu göçün en önemli kaynağı konumunda olan Suriye’de 6. yılına girilen iç savaş sonucunda yaklaşık 400 bin insan hayatını kaybetti, 11 milyon yer değiştirdi ve yaklaşık 5 milyon insan ülkeyi terk etti.
"MÜLTECİ KRİZİNİN ALTINDA AKP'NİN YANLIŞ SURİYE POLİTİKASI VAR"
Mülteci raporunda; Mülteci krizinin bu kadar derinleşmesinin altında, AKP’nin izlediği yanlış ve öngörüsüz Suriye politikası yattığı ifade ediliyor. Raporun ilgili kısmı şu şekilde: "AKP’nin stratejik derinlik dediği dış politikası, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Suriye’de de bataklığa saplanmıştır. AKP hükümeti mezhepçi bir anlayışla, “3 saatte Şam’a varırız” gibi hülyalarla Suriye’deki savaşı kışkırtarak, dış politikayı ve uluslararası dengeleri okuyamadığını göstermiş, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine bir anlamda destek vermiştir.AKP 3 saatte Şam’a varamamıştır. Ancak, bugün ülkemizde yaşam alanlarını kaybederek ülkelerinden kaçan 3 milyon Suriyeli kardeşimiz yaşamaktadır.
AKP’nin vizyonsuz ve hayal alemindeki dış politikası, Suriye’de yönetim değişikliğinin kısa sürede gerçekleşeceğini düşünerek, buraya gelen sığınmacıların ülkelerine geri döneceğini hesap etmiş ama evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Suriye’de yönetim değişikliği olmadığı gibi, ülke 6. yılına giren bir iç savaşa sürüklenmiştir. Başta, 100 bin mülteci için “kırmızı çizgimiz” diyen AKP, şu anda Türkiye’deki 3 milyon Suriyeli mülteci için çözüm aramaktadır.
AKP’nin Suriyeliler başta olmak üzere ülkemizdeki sığınmacılara yaklaşımı hak temelli ve çağdaş bir yaklaşım değildir. Ülkemizdeki sığınmacılar çok yoğun insan hakkı ihlallerine maruz kalmakta ve AKP’nin siyasi emelleri için adeta birer pazarlık unsuru olarak kullanılmaktalar. Karanlık ortaçağ zihniyeti ile köle alıp satar gibi gerçekleştirilen Avrupa Birliği-Türkiye anlaşması da bu kapsamdadır. AKP ile AB, insan onurunu ayaklar altına alan bir pazarlık yapmış, temel bir insan hakkı olan göç hakkını, daha iyi bir yaşama ulaşma hakkını el ele gasp etmiştir. CHP olarak bu anlaşmayı “Devletlerarası insan ticareti” olarak gördüğümüzün bir kez daha altını çizmek istiyoruz."
Raporda paylaşılan önerilerden bazıları şu şekilde:
-Sığınmacı ve mülteciler konusu, dini referanslar ve geçici çözümler ekseninde değil; hak temelli ve kalıcı çözümleri arayan bir anlayışla ele alınmalıdır. Mültecilere yapılan yardımlar bir lütuf gibi sunulmamalıdır. Yardımlar devletin sosyal yardımları kapsamına dâhil edilmeli ve hak temelli olmalıdır.
-Mültecilerin yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik politikalar geliştirmek yerine insanlık onuru üzerinden pazarlık yapan, mültecileri kullanarak iktidar alanını genişletmeye çalışan ve ülkemizdeki mülteci nüfusunu iç ve dış politikada bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanan AKP iktidarının politikaları kabul edilemez ve değiştirilmelidir.
-Ülkemizde, ilk aşamada misafir olarak kabul edilen ama daha sonra geçici koruma statüsü verilen Suriyeli mültecilerin büyük bir kısmının ülkemizde kalıcı olduklarını kabul edilmelidir.
-Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesine koyduğu coğrafi çekinceyi derhal kaldırmalıdır. Ülkemizde aslında mülteci olarak bulunan ancak bu çekince nedeniyle mülteci sayılmayan insanlara hakları teslim edilmelidir.
-Mültecilerin toplumsal yaşama katılımlarını makro politikalarla düzenleyecek ve entegrasyonu sağlayacak bir Göç ve Uyum Bakanlığı kurulmalıdır.
- Ülkelerine geri dönmek isteyen insanlara yardımcı olunmalı, gerekli destekler verilmelidir. Uluslararası anlaşmalarla da hüküm altına alınan “göç etme hakkı” çerçevesinde geri dönmek istemeyen insanlar için Avrupa ile hakkaniyetli bir yük paylaşımı yapılmalıdır.
-Mülteci krizinin çözümünde en önemli ayaklardan biri de Ortadoğudaki savaşların bir an önce sona erdirilmesidir.Terör örgütleri ile mücadele etkin, kararlı ve hızlı bir şekilde yapılmalıdır.
-Mülteciler kayıt yaptırmanın avantajları konusunda bilinçlendirilmelidir.
-Türkiye açık kapı politikası uyguluyor gibi görünse de sınırdaki görevlilerin muamelelerinden kaynaklı sorunlar yaşanmaktadır. Sınırlarda hak ihlalleri ve zaman zaman ölümlü vakalara neden olan uygulamalara son verilmelidir.
-Mültecilerin toplumsal yaşama katılımları ve kamusal hizmetlere düzenli erişimleri için belediyeler çalışma yapmaya teşvik edilmelidir. Bunun için öncelikle, Belediye Kanunu’nda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
-Geri Gönderme Merkezleri ve sığınmacı kampları, şeffaflık ilkesi doğrultusunda sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi parti yetkililerinin ziyaret ve denetimine açık tutulmalı, bu merkezlerin işleyişinde sivil denetim mekanizmaları kurulmalıdır.
-Ülkemizdeki sığınmacı ve mültecileri hedef alan ve yabancı düşmanlığına yaslanan ırkçı, ayrımcı ve dışlayıcı söylem ve uygulamalara tolerans gösterilmemelidir.
-Göçün ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerdeki kalkınma süreçlerine katkısı topluma anlatılmalıdır.
-Sığınmacı ve mültecilerle ilgili sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonları şeffaf, kolay izlenebilir ve hesap verilebilir olmalıdır.
-Güvenlik kuvvetleri yabancı düşmanlığı konusunda eğitilmeli, terörizm ve sığınmacı göçünün birbirinden farklı olgular oldukları konusunda bilinçlendirilmelidirler. Bu konuda etkin ve sivil bir denetime tabi olmalıdırlar.
PolitikYol