CHP kurultayına dair
14 Mayıs adeta bir milat oldu, seçimi kaybettikten sonraki Kılıçdaroğlu’nu tanıyamadım. Ne oldu mutfağa, su mu bastı yangın mı çıktı? Üstünde eğreti duran masa yumruklamak, alengirli işler ve deveyi öldüren hırsı avuç avuç yutmak…
CHP kurultayına dair pek çok yorumcu görüşlerini paylaştı.
Sanırım yazılmayan yazı, aktarılmayan kulis kalmamıştır ama ben televizyondan izleyebildiğim kadarıyla kendi gözlemleri ifade etmek istiyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı bu şekilde bırakmak zorunda kalmasından ötürü karmakarışık duygular içindeyim.
Helalleşme diyerek yola çıkışını hatırlıyorum, ne kadar önemli bir çabaydı…
Roboski’ye giden, Şenyaşar ailesini ziyaret eden, 6-7 Eylül pogromuna maruz kalanlarla, 28 Şubat mağduru kızlarla, Varlık Vergisi zulmüne uğrayanlarla görüşeceğini açıklayan Kılıçdaroğlu, toplumun hemen her kesiminden helallik istediği bir süreç başlamıştı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu çok değerli çabasının örgüt tarafından benimsenmediğini, yalnız bırakıldığını düşünüyorum.
Gene de, karmakarışık duygular dedim ya, hepsi böyle müspet değil.
Neydi o Gizli Protokol, ne umdu Ümit Özdağ’dan?
Neden söylemedi Millet İttifakı’ndaki ortaklarına?
O tuhaf danışmanlar kimdi, kim tarafından ne yapmak üzere görevlendirilmişlerdi?
14 Mayıs adeta bir milat oldu, seçimi kaybettikten sonraki Kılıçdaroğlu’nu tanıyamadım.
Ne oldu mutfağa, su mu bastı yangın mı çıktı?
Üstünde eğreti duran masa yumruklamak, alengirli işler ve deveyi öldüren hırsı avuç avuç yutmak…
Neden bırakmaz insan, neden illa bu hale düşürür kendini?
Aziz Yıldırım da aynı duruma düşmüştü, söylediği gibi bıraksaydı şimdi bambaşka olacaktı her şey.
Kılıçdaroğlu da aynı, neden bunca zorlama?
İşte bu inadı yüzünden Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesine sevindim.
Değişim olacak mı, olacaksa nasıl olacak; zaman gösterecek.
Umarım, Özgür Özel ve ekibi Kılıçdaroğlu’nun başlattığı açılımı büyüterek devam ettirir, ahmakça bir “sağcılaşma” yaftası vurarak başlayan dönüşümü heba etmez.
Zira, Kılıçdaroğlu’nun helalleşme diyerek sahip çıktığı kesimlerle diyalogu kuvvetlendirmek sizi sağcı değil insan yapar.
Ahmet Kaya’yla, Varlık Vergisi’yle, 28 Şubat’la, Roboski’yle helalleşmek zorundayız, aksi takdirde normalleşemeyeceğiz.
Özgür Özel’in, devraldığı bayrağı enerjisiyle daha ileriye taşıyacağını umuyorum.
Ekibine bakınca ümitvar olmamı gerektiren isimler de görüyorum: Politikyol Genel Yayın Yönetmeni sevgili Ali Haydar Fırat bir kenara, İlhan Uzgel ve Yalçın Karatepe gibi birçok değerli isim Özel’in yanında siyasete katıldı.
Bu nitelik yükselmesinin Türk siyaseti için büyük bir kazanç olacağı kanaatindeyim.
Kurultay konuşmalarında dikkatimi çeken bir hususu da paylaşayım.
Bana öyle geliyor ki, Kılıçdaroğlu, seçim yenilgisinden ciddi bir ders çıkarmış ve kendi Genel Başkanlık adaylığı için Erdoğan’ın bütün kavramlarını kullanmaya karar vermiş.
Başta, “vefa” ve “son dönemim” vurgusu ve tabii polemik hevesi.
Kılıçdaroğlu, konuşmasında haklı olarak yaptıklarını anlattı ama bunlara kimse karşı çıkmıyor zaten, onlar yapıldı, mesele yapılmayanlarda, 14 Mayıs sonrasında.
Danışmanı olduğu söylenen o tuhaf insanlar tuhaf işler yapmaktan geri durmadılar; sahte telefon mesajları, PKK iftirası…
Bunlara ne gerek vardı Kemal Bey?
Bunları kimden öğrendiniz?
Biz sizi böyle tanımamıştık, bilakis, tam da bunları yapmadığınız ve yapmayacağınızı ilan ettiğiniz için muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı adayı olarak seçildiniz.
Değdi mi bu gidişe?
Böyle bir Pirus zaferi kazansaydınız bile, bu yıpranmışlıkla, değecek miydi?
CHP kurultayında Kılıçdaroğlu Erdoğanlaşırken, Özel de Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun rolüne bürünüp “pozitif kampanya” yapıyordu.
Kılıçdaroğlu yaptıklarından, Özel yapacaklarından bahsediyordu.
Birinin hikâyesi geçmişte takılıp kalmıştı, öteki geleceğe dair bir umut aşılamaya çalışıyordu.
Sonuçta, 14 Mayıs seçimlerinin aksine kurultayı kazanan değişimciler oldu.
CHP delegelerinin kararını çok değerli buluyorum.
Ama ağzımda kekremsi bir tat, yüreğimde buruk bir sevinç var hâlâ.
Siz hangisiydiniz Kemal Bey?
Roboski’ye giden, helalleşme diyen, mütevazi mutfağındaki “demokrat dede” mi, her ne pahasına olursa olsun kazanmak için Ümit Özdağ’la Gizli Protokol imzalamayı bile içine sindirecek, koltuğuna sımsıkı bağlı bir “muhteris” mi?
İlkini ne kadar candan destekliyorsam ikincisinden bir o kadar uzağım…
Tabii ikincisinden ne kadar uzaksam, her şeye rağmen, ilkinin çabasını hâlâ destekliyorum.