CHP’de kısa süre içinde ideolojik ve düşünsel bir yenilenme ve değişim olmazsa, parti 101. yılda kurumsal alarak var olabilir ama siyasi olarak etkisiz, güçsüz, işlevsiz ve varlığı siyaseten sembolik hele dönüşebilir.
Bugün CHP’nin 100. Kuruluş yıldönümü. Tüm CHP’li kurumları partinin yaş günü kutluyor. Türkiye’de siyasi partilerin yaş ortalamalarını düşündüğümüzde, Cumhuriyet ile yaşıt olmak ve siyaseten var olmak
‘kurucu’luktan gelen bir ayrıcalık olsa gerek.
Seçim yenilgisinden sonra partide başlayan değişim/yenileşme tartışmaları 100 yaşını dolduran bir parti için ironik bir tartışma olsa gerek.
Son dönemde yazdığım pek çok
yazıda Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP’nin, Baykal liderliğindeki partiden pek çok açıdan farklı olduğunu ifade etmeye çalıştım.
Geçtiğimiz pazar günü siyaset bilimci Hasan Bülent Kahraman, CHP tarihi üzerine yazdığı
makalede, 100 yaşındaki tarihsellik içinde birbirinden farklı “Kemalizm” yorumu kadar farklı parti –ki son yorumla bunun 6 olduğunu söyleyebiliriz- olduğunu açık biçimde ortaya koydu.
Bu açıdan
‘değişim’, CHP’nin normali.
Burada soru; bunun ne kadar iradi ve bu anlamda ideolojik tercihe dayanıp dayanmadığıdır.
Yapabileceği kendi oy tabanını genişletmek kadar; toplumun farklı kesimleriyle işbirliği yaparak yüzde 25 oyuyla toplumda yüzde 50+1’e ulaşmak ve iktidarı değiştirmekti. Bunun için de İyiP başta olmak üzere farklı partilerle ittifak yapmaktı. Bunu da yaptı.
KAZANMAK İÇİN HER ŞEY YAPILDI
Türkiye önce 16 Nisan 2017’deki anayasa referandumu ardından 24 Haziran 2018’de yeni bir yönetim sitemine geçti;
Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi.
Yaşanan değişim sadece Parlamenter Sistem’in değişmesi değil, esas değişim;
“keyfiliğin kurumsallaşması”dır.
Parlamentonun yani yasamam siyaseten işlevinin neredeyse kalmadığı, benzer biçimde yargının yürütmeye bağlandığı; bu anlamda tek adamın denetimsiz biçimde
“her şeyi” yapabildiği bir siyasi iklimde, ana muhalefet alarak CHP, ne yapabilirdi?
Yapabileceği kendi oy tabanını genişletmek kadar; toplumun farklı kesimleriyle işbirliği yaparak yüzde 25 oyuyla toplumda yüzde 50+1’e ulaşmak ve iktidarı değiştirmekti.
Bunun için de İyiP başta olmak üzere farklı partilerle ittifak yapmaktı. Bunu da yaptı.
2019 yerel seçimlerinde işleyen bu ittifak denemesi, 2023 seçimlerinden ne yazık başarısız oldu.
Başarısız olan ittifak arayışı değil, -masadaki liderlerin açıklamalarıyla artık açık biçimde ortaya çıkan- ittifak içindeki parti başkanlarının birbirlerine karşı yeterince
“açık” ve
“samimi” olmamalarıymış.
16 kez toplanan Altılı Masa, her toplantı öncesi ev sahibi liderin diğer liderleri ziyareti, kurulan komisyonlar ve üretilen ortak siyasi metinler. Ve liderler arası ikili görüşmelerde bir kez bile gündeme gelmeyen
“aday” konusu.
Peki bu mümkün mü?
Görüyoruz ki, mümkünmüş ve olmuş.
Göz göre göre geliyorum diyen Kılıçdaroğlu adaylığa karşı olan, ama bunu yapılan hiçbir liderler toplantısında dile getirmeyen muhalefet lideri. Bu durum, eğer bir suç/hata varsa bunun ortaklığından başka bir şey değildir.
Açıkça ifade edelim ki, ülke koşulların 14/28 Mayıs öncesinden daha çok ittifak/lar/a ihtiyaç duyuyor.
Bu yüzden yapılması gereken sadece var olan ittifak modelini farklı mimarilerle yeniden hayata geçirmek değil aynı zamanda muhalif Kürt siyasi hareketiyle bu ittifakı genişletmektir.
Ve bunu tamamlayacak olan son şey de; siyaseti Meclisle sınırlı tutmadan topluma birlikte, halkla buluşturmak olacaktır.
Mevcut koşullarda Türkiye’nin normalleşme ve demokratikleşmesinin ana hattı, kuşkusuz siyasi ve sivil alandaki devlet mağdurlarından oluşacak amasız, fakatsız daha geniş bir “demokrasi koalisyonunu” kurmaktan geçiyor.
DEMOKRASİ KOALİSYONUNA İHTİYACIMIZ VAR
Mevcut koşullarda Türkiye’nin normalleşme ve demokratikleşmesinin ana hattı, kuşkusuz siyasi ve sivil alandaki devlet mağdurlarından oluşacak
amasız, fakatsız daha geniş bir
“demokrasi koalisyonunu” kurmaktan geçiyor.
CHP'nin bu demokrasi koalisyonunun taşıyıcısı olması için yapması gereken tek şey var; devlete, devletçiliğe aldığı mesafeyi ideolojik olarak da derinleştirmesidir. Bu ise ideolojik/düşünsel bir yenilenme ve bunu taşıyacak yeni bir kadro ile mümkündür.
Bugün itibariyle görünen, parti içinde böyle güçlü bir dönüşümün bu aşamada zor olduğudur. Bunun olabilmesi için CHP’yi dışardan buna zorlayacak bir yenilenme hareketine ihtiyaç vardır.
CHP’YE DÜŞÜNSEL BİR AŞI ŞART
Sivil toplum alanında başlayacak yenilenme hareketi, CHP’yi yenileşmeye, değişme zorlayabilir. Tıpkı bir zamanlar İngiltere’de İşçi Partisi’ni ideolojik olarak dönüşmesine katkı sunan Momentum Hareketi gibi.
Eğer böylesine bir yenilenme ve değişim olmazsa, CHP’nin 101. yılda kurumsal alarak var olabilir ama siyasi olarak etkisiz, güçsüz, işlevsiz ve varlığı siyaseten sembolik hele dönüşebilir.
Yeni sistemde siyasi partilerin birer şirkete dönüştüğü gerçeğini düşünürsek, bu risk bugün her zamankinden daha fazladır.
O yüzden CHP gerek içinde gerekse çeperine var olan tüm değişim/yenilenme taleplerini kapsayacak bir dönüşüme girmek zorundadır. Bu samimi biçimde yapıldığında; CHP’nin 1930’lara değil, o dönemin CHP’sine mesafesini arttıran, o geçmişi yok saymadan kendine yeni bir gelecek kurmaya başlayacaktır.
Bugün siyasi iktidar, sandık meşruiyetine sahip olsa bile, toplumsal farklıkları yok saydığı, çoğunlukçu olduğu, yargı ve yasamayı, yürütmeye bağladığı, özel alanımızı her düzlemde sınırladığı ölçüde, siyasal meşruiyeti tartışmalı hale gelecektir.
SİYASETSİLİK SİYASETİ OLMASIN
Sonuç olarak siyasi partilerin kurumsal varlığı ve seçimler tek başına o ülkede “SİYASET” olmasını garanti etmez. Çünkü siyasi ve kamusal alan, toplumsal taleplerin, siyasal farklılıkların kendi aralarında bir konuşması ve uzaklaşması ile değil devlete eklemlenen tek siyasi irade tarafından belirleniyorsa, burada siyasetten değil, siyasetin kişi üzerinden yeniden devlete vesayetine alınmasından söz etmek mümkündür.
Türkiye’de olan budur.
Siyasetin olmadığı yerde, siyasi partilerin kurumsal varlıkları anlamlı değildir.
Bugün siyasi iktidar, sandık meşruiyetine sahip olsa bile, toplumsal farklıkları yok saydığı, çoğunlukçu olduğu, yargı ve yasamayı, yürütmeye bağladığı, özel alanımızı her düzlemde sınırladığı ölçüde, siyasal meşruiyeti tartışmalı hale gelecektir.