Chopin’in Arafı: “Ya Da”
“Bir ceset benim kadar soluktur, çevresindeki her şeye benim kadar ilgisizdir. Bir ceset yaşama veda etmiştir, ben de bu yaşamdan bıktım, gerçekten bıktım mı? Neden böyle acı dolu bir yaşam yaşıyoruz? Bizi paçavraya çevirip bir ceset haline sokması için mi? (…) Ölüm insanın isteyebileceği en iyi şey. En kötüsü ise dünyaya gelmiş olmak. Bunun için sıkıntı çekiyorum. Elimden hiçbir şey gelmeden böyle kalacaksam neden dünyaya geldim? Yaşıyor olmamın ne faydası var? Elimden hiçbir şey gelmiyor, ne gücüm ne sözcüklerim işe yarıyor. Üzüntümü tarif edecek sözcükleri bulamıyorum. Duygularım katlanılır gibi değil.”
Bir kısım Chopin besteleri, Varşova özleminin Fransa’da yazılmış, dışa vurulmuş esrimeleridir. Bu müzikte şimdiye ya da geleceğe ilişkin bir ümit ya da atılım yoktur. Chopin mutlu geçmişe uzaklaşan öznenin melankolisi kokar; bu bir “altın çağ” özlemidir. Kısacık yapıtlarında dahi bu yoğun melankoli parçanın özüne egemendir. Chopin Paris’te tahayyül edilen bir Varşova’yı besteler. Rus işgali öncesini tasavvur eden bu Varşova yaşantısı idealleştirilmiş, gerçek etkisini çoktan aşmış, transandantal bir vecdin öznesi olmuştur. Varşova’nın geçmişi kadar, Rus işgalindeki Polonya’nın çektiği acılar da pek çok kez bestelerinin içerisindedir.
Fakat Chopin üzülmek için Polonya’daki Rus işgaline muhtaç kalmaz. Onu üzecek şeylerin gerçek olma şartı yoktur. Chopin, çevresindeki her bir varlığı, bir drama yaratacak şekilde birleştirerek bir trajedi çerçevesinde rollerle besleyebilme ve bu rolleri olabilecek en trajik olaylar dizgesi içerisine yerleştirebilme kapasitesindedir. Zihninin ürettiği bu felaket senaryolarına bakarak içi parçalanan Chopin, işte bu türev gerçekliklerden doğan hislerini konuşmak ya da yazmak yerine piyano tuşlarıyla ifade eder. Bu duyguları açığa çıkaran öyküyü bir anda yazdığı gibi, o öyküye atadığı parçaları da bir anda canlandırır. Sevgilisi ünlü Fransız yazar George Sand’ın eve biraz geç kalmasından ürettiği felaketler senaryosundan prelüdler, Mallorca’da veremli olduğu için adada istenmemesinden polonezler besteler. Düşledikleri, içine attıkları, melankolileri dışa hep müzik olarak vurur. Chopin’in dışa vurumculuğu birbirini izleyen ardışık notaların bir yükselip bir alçalan heyecanındadır, zarafet ve inceliği bir anda patlayan bir öfke krizi, coşkulu bir sevinci melankolik ve derin bir karamsarlık takip edebilir. Olup bitenler ya da doğanın kendisi değil, bunların Chopin ruhunu kararsızca savuran etkileri besteleşir; doğaüstü güçler, düşler, fanteziler yani tümden bir tahayyül dünyasının müzik dilidir bu. Chopin’de göz ardı edilmiş bir gerçekçilik, arttırılmış bir duygusallıkla sakatlanır. Temsil gerçeği aşar. Bu sakatlanma, onun müziğini kolayca ayırt edilir kılar, “hastalıklı”, “Romantik” bir melankoli.
Otuz dokuz yıllık yaşamının dokuz yılını sevgili olarak geçirdiği George Sand, bir “ya da” olan Chopin’i özetler: “Bu dünyadaki uzun ve zahmetli varoluşumuzu kaldırabilmek için fazla saf, fazla değerli ve fazla kusursuz. (…) Onun için yaşamın ve ölümün fazla bir fark taşımadığını düşünüyorum. Nasıl bir dünyada yaşadığımızın ayırdında bile değil. Bizim algıladığımız yaşam bambaşka, Chopin’in anladığı yaşam bambaşka.”