Prof. Dr. Aylin Seçkin Georges, Türkiye’de ağaç ve doğa haklarının nasıl korunması gerektiğini Fransa’da 2019 yılında kabul edilen beş maddelik ağaç yasası üzerinden açıkladı.
5 Nisan 2019’da Fransa Parlamentosu beş maddelik bir ağaç hakları kanunu çıkardı. Buna göre ağaçların da yaşama, çoğalma, büyüme ve olağan yaşam süreleri koruma kapsamına alındı. İnsan haklarının tam anlamıyla korunamadığı ülkeler için elbette lüks gelebilecek bir kavram. Uzun süredir üzerinde düşündüğüm, beni sade bir vatandaş olarak çok ilgilendiren bir konudur ağaç hakları. Özellikle 2000’li yılların başında kalkınma ve ekonomik büyümeye ulaşmada en önemli misyonun atfedildiği inşaat sektörünün ekonomik kazanımlarını arttırması, 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm yasasıyla hızlanan dikey betonlaşma ve ağaçsızlaşma sürecinde hoyratça eksilen kesilen, kurutulan sayısız kent ağacını bugünkü yazımın konusu yapmaya karar verdim.
Türkiye genelinde yaklaşık 15 milyon konutu kapsayan süreçte en az 1 milyon ağacın kesilmiş olabileceği tahmin ediliyor. Her inşaat alanında ortalama 15-20 çam ve fidanın, bazen yüz yaşın üzerinde ağaçların kesildiğini ya da kasti kurutulduğunu biliyoruz. Örneğin bizzat şahit olduğum bir olayda 130 yıllık çınar, akasya ve çam ağaçları, köklerine bir madde dökülmek suretiyle kurutuldular ve bunların üzerine inşaat alanı açıldı
[1].
Elbette iktidarın hala içine sindiremediği Gezi olaylarını başlatan da yine şehir ağaçlarıydı. Gezi Parkındaki ağaçların kesilerek Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesine karşı çıkan çevreci hassasiyeti ile başlayan eylemler o dönemin birçok hukuksuzluğuna karşı bir araya gelen insanların yurt çapında bir isyanına dönüşmüştü. Bugün o çınar ağaçlarının hala yaşamlarını sürdürüyor olmalarına seviniyoruz. Ancak o günden bu yana ağaç nüfusunda çok ciddi azalmalar oldu. Sadece geçen yaz orman yangınlarıyla 90 bin hektara yakın ormanlık alanın yandığını belirtelim.
İstanbul Barosundan Çevre ve Ekoloji Avukatı Alp Tekin Ocak’ın Journo dergisinden Zeynep Yüncüler’le yapılan röportajında belirttiği gibi ağaç kesmeden de dönüşüm olabilir. Bazı ağaçlar Orman Kanunu kapsamında orman ağacı statüsünde: çam, sedir bunlardan. Bu ağaçların kesilmesi için bulunulan yerdeki Orman İşletme Şefliğinden izin alınması gerekiyor. İzinsiz kesim durumunda Orman Kanunu’na muhalefetten suç işlenmiş oluyor. Savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir ve suçun kovuşturulması sağlanabilir. Orman Kanunu Cezai hükümler başlığında Madde 91, 14’üncü maddenin A ve B bentleri ile ağaçları kesenler hakkında cezai işlem başlatılabiliyor.
Yani ağaçları kesmek, kökünden sökmek, ya da hayatiyetini sona erdirerek şekilde boğanlar üç aydan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır hükmü var. Yine kanun var ama uygulama yok. Ağaç severler sevdikleriyle kalıyorlar. Nasıl mı? Konuya en hassas olan belediye olarak öne çıkmakla övünen Kadıköy Belediyesi bile basit cezalarla konuyu kapatma yoluna gidiyor. Uygulama ise rutine bağlanmış ve kısa ve maddi çözüm odaklı. Cezalar, kesilen ağaçların ve bitki örtüsünün yaşam alanları ve gelecekte yaratacağı tahmini ömür boyu oksijen üretme kapasitesini hiç dikkate almayacak şekilde tasarlanmış.
İnşaat alanına denk gelen ağaçlar için müteahhit firmanın belediyeye ağaçların nakli amacıyla başvuru yapması lazım. Ne kadar firma yapıyor bu da belli değil aslında. Yapılan başvuru incelendikten sonra ağacın çapı, cinsi ve konumuna göre nakil izni veriliyor. Eğer ağaç nakil edilemeyecek durumdaysa korunacak şekilde inşaat yapılması isteniyor. Ancak gerçekte olan nedir? Ağaçlar ayakta kuruyarak ölüyor ve sonunda yine kesiliyor. Aynı miktar benzer ağacı belediyeye bağış yapan müteahhit firma ise işine devam ediyor. Kadıköy Belediyesi geçtiğimiz yıllarda izinsiz kesilen 100 yıllık dört fıstık çamı için müteahhit firmadan belediyeye 40 ağaç bağışlaması istenmiş, cezalar bu kadar gülünç.
2016’da golf sahası yapılacak diye Muğla’da 80 bin zeytin ağacının kesildiği bir ülkeden bahsediyoruz.
Bu yılın başında Resmî Gazete’de yayınlanan maden yönetmeliğindeki değişiklikle zeytinlik alanlarının madencilik faaliyetleri için kullanılmasına kamu yararı dikkate alınarak izin verilmişti. Sonradan ortaya çıkan tepki üzerine taşınabilen ağaçların taşınacağı, tutmadıkları takdirde her tutmayan zeytin ağacı için beş fidan bağışlanacağı belirtildi. Aslında bunun göstermelik bir uygulama olduğunu söylemeye gerek yok. Çünkü işi takip edecek devlet mekanizması, detaylı ceza ve caydırıcılık mevzuatı yok.
Artvin Cerattepe’de 2015 Haziran’ında ormanlık alanda madenciliğin yapılmasına karşı olanların başlattığı eylemler çevreci harekette örgütlenmenin ne kadar önemli olduğunu gösterse de maden projesini durdurmaya yetmedi. Cerattepe protestoları mahkemede bitti. Yeşili, doğayı koruyan insanlar hapis cezalarıyla karşı karşıya kaldı. Kaz dağları da benzer akıbete uğradı, koruma çabaları sonuç vermedi. 400 binin üzerinde ağaç kesildi. Kuzey Marmara otoyolu için kesilen ağaçlar da yine milyonlarla ifade ediliyor. Keza Ege’de zeytinliklerin korunması da onca gayret, ısrara rağmen netice vermedi. Bütün bunlar aslında ağaç haklarının yeterince yasalarla koruma altına alınmamış olmasından kaynaklanıyor.
Doğamızı, her bir erik, zeytin, çam ağacımızı onların gövdesine siper olarak koruyamayız. Ancak yasa koyuculardan ve politika yapıcılardan gereken koruma kapsamını talep edebiliriz, etmeliyiz.
Avrupa’da ise çevreci harekette alınan kararlar çok daha vizyoner ve uzun vadeli çevre politikalarıyla uyumlu. Örneğin, Avrupa Adalet Divanının Polonya hükümetinin 10 bin yıllık Bialowieza ormanında ağaç kesimini yasaklaması örnek alınması gereken uygulamalardan.
Bütün bunlar aslında Türkiye’de ağaçlar konusunda bazı kanun ve yönetmeliklerin bulunduğunu ancak kapsamlı ve iyi işleyen, caydırıcı ve gerçekten ağaçları koruyan ve onların yaşam haklarına saygılı bütüncül bir yaklaşımın olmadığını gösteriyor. Bakın Fransa’da 2019’da yürürlüğe giren beş maddelik Ağaç Hakları Yasası gerçekten çok iyi düşünülmüş. Yaygınlaşması, ülkemizde de örnek alınması gerekir. Maddeler ise sırasıyla şöyle:
Madde 1
Ağaç, karşılaştırılabilir oranlarda atmosfer ve zemin olmak üzere iki ayrı ortamı işgal eden sabit bir canlı varlıktır. Toprakta su ve mineralleri tutan kökler büyür. Atmosferde, karbondioksit ve güneş enerjisini yakalayan taç büyür. Bu durumdan dolayı ağaç, gezegenin ekolojik dengesinde temel bir rol oynar.
Madde 2
Çevresindeki değişikliklere duyarlı bir canlı olan ağaca, basit bir nesneye indirgenemeyecek şekilde saygı gösterilmelidir. Tam büyümesini sağlamak ve yetişkin boyutlarına ulaşması için ihtiyaç duyduğu hava ve yeraltı alanına hakkı vardır. Bu koşullar altında ağaç, fiziksel, hava (dallar, gövde, yapraklar) ve yeraltı (kök ağı) bütünlüğüne saygı gösterilme hakkına sahiptir. Bu organların değiştirilmesi, pestisitlerin ve diğer toksik maddelerin kullanımı onu ciddi şekilde zayıflatır.
Madde 3
Ağaç, ortalama ömrü insanlarınkinden çok daha uzun olan canlı bir organizmadır. İster şehir ister kır ağacı olsun, doğumundan doğal ölümüne kadar özgürce gelişme ve üreme hakkı ile yaşamı boyunca saygı gösterilmelidir. Ağaç, insan mülkiyetini yöneten kurallar da dahil olmak üzere, bir hukuk konusu olarak kabul edilmelidir.
Madde 4
İnsanlar tarafından yaşları, görünümleri veya tarihleri nedeniyle dikkate değer görülen bazı ağaçlar daha fazla ilgiyi hak eder. Ortak bir biyo-kültürel miras haline gelerek daha yüksek bir statü kazanırlar ve onları “doğal anıtlar” olarak korumayı taahhüt ederler. Peyzaj mirası koruma bölgesinde listelenebilirler, böylece estetik, tarihi veya kültürel nedenlerle gelişmiş koruma ve iyileştirmeden faydalanabilirler.
Madde 5
İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için bazı ağaçlar dikilir ve daha sonra belirtilen kriterlere göre kesilir. Bununla birlikte, orman veya kırsal ağaçlardan yararlanma yöntemleri, ağaçların yaşam döngüsünü, doğal yenilenme kapasitelerini, ekolojik dengeleri ve biyolojik çeşitliliği dikkate almalıdır.
Bunun yanında başka uygulamalar da var. Bir süredir savunuculuğunu yaptığım “evlat edinme” bunlardan biri. Kanada’da eyaletler ve belediyeler düzeyinde uygulanan bu uygulama ülkemizde de pilot bölge seçilerek denenebilir. Ormanlar, park ve bahçelerdeki ağaçlar oradaki yerleşikler tarafından bakım ve koruma altına alınarak evlat edinme statüsüyle korunuyor.
Bir diğer uygulama da şehir, sokak, mahalle ve köyleri ağaç, bahçe ve çevre detayları ile ilgili konularda yarıştırmak, “yavaş şehir” kavramlarını hayatın bir parçası yapmaya yönelik belediye anlayışının benimsenmesi olabilir
[2].
Çevreye bizden daha hassas olan toplumların uygulamaları, hukuki altyapıları, vaka analizleri incelenerek uygun bir yol haritası çıkarılabilir. Elbette ağaç sevgisi çocuk yaşta gelişir.
Kamu mallarının paylaşımının devlet eliyle tanzim edilmesi gerektiği, bunun bir gruba çıkar sağlayacak şekilde olmamasının önemine bir önceki PolitikYol yazımda değinmiştim. Bu yazımda ise çevre ve ağaç hakları konusunda kolektif bilincin gelişmesi için örgütlenmenin hukuki çerçevesinin talep edilmesinin önemine dikkat çekmek istedim. Doğamızı, her bir erik, zeytin, çam ağacımızı onların gövdesine siper olarak koruyamayız. Ancak yasa koyuculardan ve politika yapıcılardan gereken koruma kapsamını talep edebiliriz, etmeliyiz.
Çevreye bizden daha hassas olan toplumların uygulamaları, hukuki altyapıları, vaka analizleri incelenerek uygun bir yol haritası çıkarılabilir. Elbette ağaç sevgisi çocuk yaşta gelişir. Ülke olarak gerek kanuni gerek uygulamalarda ve eğitim sisteminde hayvan hakları konusunda epey yol katettik. Darısı ağaç haklarına…
---
[1] 2009 yılı, Birgen İnşaat Noter sokak, Şaşkınbakkal.
[2] Bu kapsamda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve Belediye Ekrem İmamoğlu’na buradan da açık çağrı yaparak konuyla ilgili “gönüllü” uygulama ve mevzuat desteği vermek istediğimi de belirtmek isterim.