Cepheyi geniş tutmak şart
Muhalif mahfillerde “önce ben vardım” tarzı bir devrecilik doğru değildir. AKP iktidarının çözülme sürecini de yavaşlatmaktadır. Çünkü iktidardan vazgeçme eğilimindeki insanlar muhaliflerden kabul görmeyeceklerini düşünmekte, mevcut pozisyonlarına daha sıkı bağlanmaktadır.
Unutmamak gerekir ki, bu taze muhalifler AKP’nin otoriterleşmesi sürecinde de onunla birlikte olmayı seçip iktidarın nimetlerinden yararlanmayı tercih edebilirlerdi. Oysa ki AKP’nin devletle bütünleştiği, tepe noktaya ulaştığı bir süreçte onunla yollarını ayırmayı tercih ettiler.
Son dönemde ülkemizde gündelik siyasetin ayrılmaz temalarından biri, belirli muhalif kesimlerin halihazırda yine muhalefet saflarında bulunan bazı gruplara karşı geçmiş faaliyetlerinden dolayı takındığı reddiyeci tavır oldu. AKP yönetimine, iktidarının ilk yıllarından beri istikrarlı biçimde karşı durmuş olan bu insanlar, zamanında “AKP ile beraber hareket ettikleri” ya da en azından ona karşı çıkmakta geciktikleri gerekçesiyle bu kesimleri sıklıkla eleştiriyorlar.
Kişiler gayet tabii ki geçmiş siyasi tercihlerinden dolayı eleştirilebilir ve özeleştiri çağrılarının muhatabı olabilir. Belirli fikirsel grupların, özellikle Ergenekon ve Balyoz davaları süresince yaşanan ciddi bazı hukuksuzlukları görmezden gelmeyi tercih etmesi veya AKP’nin otoriterleşmesinde bir kilometre taşı olan 2010 referandumunda “Evet” için kampanya yürütmesi de doğal olarak eleştiriye açıktır. Ancak burada ideal olan bu eleştirilerin makul bir seviyede kalması ve eleştiri sahiplerinin gelecek planları için yarar sağlayacak bir entelektüel içerik ve vizyon taşımasıdır. Eğer bunun yerine, geçmişteki tercihlerinden dolayı bu kişilerin söz söyleme hakları bile tartışmaya açılıyorsa bu tavır bugün benzer siyasi amaçlara sahip insanların ortak eylemde bulunmasını sekteye uğratmaktan başka bir anlam taşımaz.
Üstelik, Fethullahçı örgütün mensupları hariç tutulursa, bu konuda şiddetli eleştirilere uğrayan insanların büyük kısmı geçmişten beri Türkiye demokrasi mücadelesinde bulunmuş isimlerdir. Söz konusu dönemdeki tavırlarının açıklamasını da kendi koşulları çerçevesinde yapmışlardır. Unutulmaması gerekir ki, bu kişiler AKP’nin otoriterleşmesi sürecinde de onunla birlikte olmayı seçip iktidarın nimetlerinden yararlanmayı tercih edebilirdi. Oysa ki bu insanların büyük bir kısmı ilkesel bazlı düşünmüş ve AKP’nin devletle bütünleştiği, yani gücünün en tepe noktaya ulaştığı bir süreçte onunla yollarını ayırmayı tercih etmiştir. Bu aşamadan sonra iktidarın gadrine en fazla uğrayanlar da zaten bu kişiler olmuştur. İşlerinden atılan, mesleklerini yapmaları engellenerek sosyal ölüme mahkûm edilen ve hatta bizzat cezaevlerine gönderilenler arasında bu kişilerin yoğunluğu dikkat çekicidir. Dolayısıyla ödenen bedeller hesaba katıldığında muhalif mahfillerde “Önce ben vardım tarzı” bir devreciliğin yapılması ilkesel ya da rasyonel anlamda doğru bir tavır değildir.
Aynı zamanda bu yaklaşım AKP iktidarının çözülmesi sürecini de yavaşlatmaktadır. Çünkü iktidarla kendisini artık özdeşleştiremeyen ve ondan vazgeçme eğilimindeki insanlar, muhalif kesimler tarafından kabul görmeyeceklerini düşündüklerinde mevcut siyasi pozisyonlarına daha sıkı biçimde bağlanabilmektedir. Söz konusu çevreler eski algılarını devam ettirme veya kendi çizgilerini muhalefet içinde ana akım hale getirme çabasında değiller ise muhalif kesimlere düşen görev, aralarına yeni grupların katılması sürecinde hoşgörülü ve kabullenici bir tutum sergilemektir. Özellikle Millet İttifakı bileşenleri, farklı siyasi geçmiş ve gelenekten gelen grupların aynı amaç çerçevesinde beraber hareket etmelerini sağlamak sorumluluğuna sahiptir. Zira Türkiye’deki mevcut siyasal sistem hem iktidar hem de muhalefet için cepheyi olabildiğince geniş tutma zorunluluğunu getirmektedir.
Önümüzdeki seçimler ülkemizin demokratik ve sosyoekonomik gelişim serüveni için hayati derecede tayin edici nitelikte olacaktır. Türkiye’nin de muhalefetin de bu fırsatı kaçırma lüksü yoktur. Bu yüzden, kısır tartışmaları, modası geçmiş çekişmeleri mazide bırakmak ve farklılıkların ortak demokratik aklına ve birlikte hareket edebilme yeteneğine katkı sağlamak şarttır.