Loading...
- Gülen grubu dışındaki cemaatlerde “devlet” hedefi yok biliniyor, buna ne kadar emin olabiliriz?
- Devleti ele geçirme hedeflerinin olmadığına emin olsak bile ekonomik güçlenmelerinin sınırı nereye kadar olacak?
- Bu ekonomik güçlenme ve dayanışma, siyasi bir katılıma veya güçlü bir talebe mi dönüşecek?
- Tüm bu süreçler, iyi gitmeyen dinin doğru anlaşılmasına, devletin demokratik ve adil işleyişine daha da mı zarar verecek?
Tarihte tarikatların kurduğu veya temelini teşkil ettiği devletler tabii ki vardır. Buna en iyi örnek teşkil eden Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar ve dedesi Şeyh Cüneyt’in Erdebil devleti ve Endülüs’te ise Murâbıtlardır.Ülkemizdeki FETÖ referans alınarak öne sürülen cemaat ve tarikatların devleti ele geçirme tartışmalarına başlarken öncelikle bu hususu fark etmeliyiz. Cemaat ve tarikatlarla, FETÖ arasında devlet ve insan hedefleri-yöntemleri açısından çok ciddi temel farklar vardır. Cemaatler isteseler de nitelik ve kurgu olarak bunu başaramazlar. Cemaatlerin devlet kurumları üzerinden siyasetçilerce finanse edilmeleri ve ayrıcalık tanınmaları bir çürüme durumudur. Veyahut cemaatlere bağlı bürokratların aldıkları telkinler doğrultusunda tercih edilen siyasiler tarafında tavır alması da ayrı bir potansiyel tehlikedir. Ancak bu hususlardan hiçbiri FETÖ ve devlet ilişkisi üzerinden bir tarikatlar devlet ilişkisi çıkarımını yapmamızı haklı kılmayacaktır. Tarihte tarikatların kurduğu veya temelini teşkil ettiği devletler tabii ki vardır. Buna en iyi örnek teşkil eden Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar ve dedesi Şeyh Cüneyt’in Erdebil devleti ve Endülüs’te ise Murâbıtlardır. Erdebil, Yesevi ekolünden Şeyh Cüneyt’in müritlerinden oluşan ordunun olduğu özerk bir bölgeydi. Başlarında kızıl börk olan müritler-kızılbaşlar adeta gelincik tarlasını oluşturuyordu. Burası sonradan Şah İsmail’in Safevi devletinin temelini teşkil etmişti. Kendi tarihimizde bugünün cemaatlerini de derinden etkileyen Saîd-i Nursî bilindiği gibi (II. Said’in ilk zamanlarında) politika ile arasına net mesafe koymuştu. Bediu’z-zamân’a bağlı Risale-i Nur meşrebi ise, (Yazıcılar ve Okuyucular gibi) birkaç bölüme ayrılmakla beraber, her zaman mevcut statüko ile başı en çok dertte olan bir grup idi. Ancak Risale-i Nur’da devlete talip olmamakla birlikte eğitim yoluyla da olsa devletin Kemalist ideolojisini değiştirmeye talipti. Nakşî-Hâlidî olan Gümüşhânevî Dergâhî’nın son halifesi Zeyrek Câmii İmamı Abdülazîz Bekkine’nin “Tarikat, Hir’ada bitmiştir. Artık Riyâset-i Devlet zamanıdır” gibi teşvikleriyle başlayan Nakşî destekli siyasal hareket, ilk olarak, Büyük Doğucuların da katılımıyla Milli Nizam Partisi’nin kurucusu merhum Necmettin Erbakan’la yola çıktı. Ancak İskender Paşa dahil, cemaat ve tarikatlar önceki gibi merkez sağ partilerin oy tabanı olmaya devam ettiler. İskender paşa dergahına devam eden üniversiteli gençler, başta Demirel ve Özal olmak üzere dönemin iktidarlarına nitelikli bürokrat kaynağını oluşturdular. Bugün toplumun ciddi bir kesimi, Nakşi şeyhi Abdulhakim Arvasi’nin tarikatlar zaten kendini kapatmıştı yapılan sadece bunun resmileştirilmesidir ifadesine nazire yaparcasına Atatürk’ün tarikatları kapatmasını referans göstererek bugün aynı uygulamanın kaçınılmazlığını dolaylı vurgulamakta. Son 300 yıldır İslam dünyasının içinde bulunduğu medeniyet krizinin kritiğinde tasavvuf ve tarikatların da payı doğal olarak fark edilmekte. Kurumların kapatılması, kavramları, toplumsal karşılıkları ve kadim geleneği de kapattıramıyor. Cumhuriyet tarihinde tarikat ve cemaatlerin temel kaygısı, Esad Erbîlî, Abdulhakîm Arvâsî ve Saîd-i Nursî gibi şahısların başlarına gelenlerdi. Bu nedenle politikaya talip olmadan devlet ve iktidarlarla hep iyi geçinmeye çalıştılar. Şimdi olduğu gibi bürokrasi ve siyasette kendilerine yakın olanlar onlara hep güvenceydi.
Son 300 yıldır İslam dünyasının içinde bulunduğu medeniyet krizinin kritiğinde tasavvuf ve tarikatların da payı doğal olarak fark edilmekte. Kurumların kapatılması, kavramları, toplumsal karşılıkları ve kadim geleneği de kapattıramıyor.Tarikatlar ile ilgili ise akla ilk gelen devletin göz önünde bulundurması gereken önemli hususları şöyle sıralayabiliriz;
- Tarikatlarda ‘İcâzet’ ve ‘Silsile’ önemlidir. Bu, Osmanlıdaki ‘Meclis-i meşayih’ (Şeyhler meclisi) modeli gibi bir özerk kurumca denetlenebilir.
- Cemaatlerin ekonomik ve eğitim faaliyetleri şeffaf ve denetlenebilir olmalıdır.
- Tarikat ve cemaatlerin televizyon, radyo, basın ve tüm sosyal medya kanalları siyaset dışı bırakılmalıdır.
- Seyitlik kurumu istismara açık olmamalıdır. Osmanlıdaki ‘Nakibul eşraf’ misali, yine benzer özerk bir kurumca denetlenebilir.
- Bilinç üstü de olsa Gülen hareketi cemaatlere model teşkil etmemelidir.
- Tarikatın geleneksel prensibinin “Terki dünya, terki ukba ve terki terk” olduğu unutturulmamalıdır.
- Cemaatler, taraftar toplamaya değil ‘ilim’ ve ‘irfan’ üzerine odaklanmalıdır.
- Tarikatların medreselerindeki etkili selefi müfredat dikkatlerden kaçmamalıdır.