Cehennemin kapılarını kapatmaya var mısınız?

Abone Ol
Seçimi kazanmak sonrasında sistem değişikliği belki cennetin kapılarını açmayacak ama cehennemin kapılarını kapatmış olacaktır Türkiye için. Bunu yapacak olan da tek tek bizlerin siyasal çabalarıyla olacaktır. Son 2-3 gün içinde siyasette gerek iktidar kanadında gerekse muhalefet kanadında çok önemli gelişmeler yaşandı. Önce iktidardaki AKP ve Cumhur İttifakı’ndan başlayalım. Cumhur İttifakı seçimi yeniden kazanmanın yolunun genişlemeden geçtiğine inanmış görünüyor. Bu yüzden ideolojik olarak kendisine yakın parti ve isimlerle işbirliği yapıyor. Onları ittifak içine dahil etmek istiyor. Bunun için HüdaPar, Yeniden Refah Partisi (YRP) ile görüşmeler oldu. Bunun dışında yeni model olarak sundukları, sonuçları itibariyle "Benzer ülke ekonomilerinden pozitif ayrışma yaşıyoruz" diye savundukları modelin gerçekte Türkiye’yi de iflasa götürdüğü anlaşılmış olacak ki, eski ekonomi bakanlarından Mehmet Şimşek partiye davet edilerek bu modelden vazgeçebileceği karşılığı ikna edilmeye çalışıldı. *** Bu çabaların bir kısmı sonuçsuz kaldı, bir kısmı cevapsız. YRP lider Fatih Erbakan seçimlere tek başına gireceklerini ve kendisinin de partisinin cumhurbaşkanı adayı olacağını açıkladı. Kulislere kendisine ekonomiden sorumlu başkan yardımcılığı teklif edildiği söylenen Mehmet Şimşek de kendisine yapılan teklifi kabul etmedi. HüdaPar ise ittifaka katılma konusunda hala cevabını vermiş değil. Burada bir parantez açarak şunu ekleyelim, AKP’nin kulislere “görüştük, sıcak bakıyorlar” diye yaydığı Ses Partisi ve lideri Ayhan Bilgen ile bugüne kadar herhangi bir temas kurulmamış. Bilgen; “İçerde çözüm, dış politikada barış, ekonomide kamucu planlama diyebilecek herkese katkı sunmaya varız” diyor. Özetle AKP ve Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis çoğunluğunu elde etmek için gelecek her +1 oy için tüm imkanlarını seferber etmiş görünüyor. Ancak gerek Şimşek’in gerekse Erbakan’ın kendilerine yapılan teklifler verdiği cevaplar iktidarın için bu kez kolay olmadığını gösteriyor. Siyasi iktidar bloku bu yalnızlığını devlet/çiliğin imkanları ile var ettiği evrensel ölçüde sivil toplum kuruluşu olmayan kurumlarla gidermeye çalışıyor. Devlet imkanları ile büyüyen, desteklenen, ticari faaliyetlerine vergi muafiyeti sağlanan cemaatler ve onların kurumları Erdoğan ve Cumhur İttifakını destekleyeceklerine dair peş peşe açıklamalar yapıyorlar. Bu açıklama yapan kurumlar, toplumsal talepleri kamusal alanda ifade eden Sivil Toplum Kuruluşları yani NGO (Non-Governmental Organisation) değil, iktidar güdümündeki Sivil Toplum Kuruluşları yani GONGO (Government Operated Non-Governmental Organisation)’lardır. *** Bu açıdan Cumhur İttifakı partileri gibi onları destekleyen tüm kişi, kurum ve cemaatlerin ortak bir kesenini bir kez daha ifade edelim ki; devlet imkanları ve ideolojik olarak devletçiliğin yarattığı maddi, manevi rantın paylaşımıdır. Bunların hiç birinin ülkenin demokratikleşmesi, özgürleşmesi ve adalet olması gibi bir derdi ve önceliği yoktur. İttifak içindeki hiçbir partinin siyasal ajandasında Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal sitemin, devlet-toplum ilişkinin, siyaset yapma zihniyetinin değişmesi yoktur. Türkiye de bu yüzden uzunca bir süredir önce siyasi sonra ekonomik bir krizin içindedir. Ve bu kriz her gün biraz daha ağırlaştırmaktadır. Deprem bu krizi daha görünür kıldığı kadar daha da derinleştirmiştir Karşı karşıya olduğumuz bu kriz halinin sona ermesinin ilk koşulu sadece iktidar değişimi değil 2018’de itibaren uygulanmaya başlayan Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi’nin de terk edilmesidir. Seçimi kazanmak sonrasında sistem değişikliği belki cennetin kapılarını açmayacak ama cehennemin kapılarını kapatmış olacaktır Türkiye için. Bu amacı gerçekleştirmek için muhalefet partileri ve ittifakların gösterdiği çaba ortadadır. Bu çabayı sonuca ulaştırmada en büyük sorumluluk bir kez daha bizlere yani vatandaşlara düşmektedir. Çünkü bu düzeni, bu düzenin değişmesini isteyenlerin siyasal çabaları değiştirecektir.