Cehalet

Abone Ol
Faiz artırımının ülkenin içinde bulunduğu “akıl tutulması” ortamında yapılamayacağının herkes farkındaydı. Ama kurlarda istikrar sağlayabilmek için TCMB’nin bu ayı “pas” geçmesinin en iyi olasılık olabileceği düşünülmekteydi. Saat 14:00 civarında büyük bekleyiş sona erdi.  Birkaç dakika gecikmeli de olsa, TCMB Para Politikası Kurulu beklenen faiz kararını açıkladı. Ekim ayında yaptığı 200 baz puanlık indirime ek olarak, Kasım ayında da faizleri 100 baz puan indirdi ve %15 düzeyine sabitledi. Aslında böyle bir indirim kararının geleceğini tüm gözlemciler beklemekteydi. Yapılması gereken artırımın ülkenin içinde bulunduğu “akıl tutulması” ortamında elbette yapılamayacağının herkes farkındaydı. Ama en azından piyasalara güven verebilmek ve kurlarda bir nebze istikrar temin edebilmek için TCMB’nin bu ayı “pas” geçmesinin en iyi olasılık olabileceği düşünülmekteydi. Ekonomik krizin derinleşmemesi için içten içe herkes, Banka’nın bu yönde bir karar almasını arzulamaktaydı. Ama olmadı. Banka sürpriz yapmadı, yapamadı. Aslında döviz piyasalarındaki dalgalanma günler öncesinden başlamış, piyasa bu kararı çok daha önce “satın almaya” başlamıştı. Hafta başından itibaren kur 10 TL’yi aşarken, kimileri karar sonrası 11 TL’nin geçeceğini tahmin etmeye başlamıştı bile. Hatta dış piyasalarda, belki de işlem hacimlerinin sığlığından, dolar/TL kuru çoktan 11 TL’leri geçmişti. Karar günü, daha sabahın erken saatlerinde bir temaşa havası başlamış, hem sosyal medya, hem de televizyonlar karar saatine kilitlenmişti. Mevcut tüm kanallar önceden bir iktisatçıyla anlaşmış, onları kendilerine bağlamıştı. İktidarın yaratmış olduğu bu ortamda, kanallar seyircilerine en renkli yorumları verebilmenin yarışına girmişlerdi. Kamuoyunun bu aşırı ilgisi, faiz kararına önce kim erişecek yarışına dönmüş, daha önce görülmemiş bir yoğunlukta izleyici TCMB web sitesine hücum etmişti. Doğal olarak, yoğunluktan kilitlenen siteden alınan faiz kararına erişim kısa bir gecikmeden sonra mümkün olabilmiştir. Her zamanki gibi “dakiklik konusundaki hassasiyeti ile bilinen Türk kamuoyu” (!) bu gecikmeye bir anlam veremezken, elbette istem dışı birtakım yorumlar yapmaktan da kendini alıkoyamadı. Rivayet o ki, TCMB Para Politikası Kurulunda alınan bu faiz kararı, sayın üyeler arasında şiddetli tartışmalar sonunda alınabilmişti. Bu anlaşmazlık zamanında çözümlenemediği için de, kararın yazılması ve web sitesine konulması gecikmişti. Hatta bir başka yoruma göre, Saray’dan 200 puanlık bir indirim kararı gelmiş ve infiale uğrayan üyeler ne yapacaklarını şaşırmışlar. Sonunda tüm akademik ve mesleki itibarlarını ortaya koyarak, bu talebe direnmişler ve ancak 100 puanlık bir indirime onay verebilmişler. Karar çok uçuk bir karar olduğu ve toplumda çok geniş kesimler tarafından da eleştirildiği için, komploculukta sınır tanımayan vatandaş aklına gelenleri söylemeye ve yaymaya başlamıştı. Faiz kararının hemen ardından Tahtakale’ye bağlanan televizyonlar, oradaki telaşı seyircilerine yansıtma yarışına girdiler. Hatta döviz kurlarının yazıldığı elektronik tahtaların kapalı olmasını, büyük bir heyecanla seyircilerine aktardılar. Oysaki karar sonrası oturmayan piyasada fiyatların hızlı değişimi tahtaya sabit bir fiyat yazmayı engellemekte, böyle bir zahmete girmeye tenezzül etmeyen piyasa aktörlerinin anlık alım satımlardaki fiyatları kendi aralarında mübadele etmelerine yol açmaktaydı. Sanki atlama bir haber yapıyormuş gibi, dönüp dolaşıp “tahtaların” kapalı olmasına takılan muhabirler, gençlikleri nedeniyle daha önce şahit olamadıkları ekonomik krizleri yaptıkları röportajlarda vatandaşa söyletmeye çalışmışlardır.
Yaşadığımız yegâne olumlu gelişme ise, yetkililerin serbest piyasanın can damarı olan Tahtakale piyasasına, geçmişteki gibi, ellerinde kalan tek araç olan “coplarla” müdahale etmemeleriydi.
Sayın Bakan Lütfü Elvan’ın dediği gibi, kurumsal olarak serbest kur rejiminde olduğumuz için, piyasaya müdahaleyi düşünmeyen para otoritesi dışarıdan fiyatlardaki dalgalanmayı ilgiyle izlemeye devam etmiştir. Yaşadığımız yegâne olumlu gelişme ise, yetkililerin serbest piyasanın can damarı olan Tahtakale piyasasına, geçmişteki gibi, ellerinde kalan tek araç olan “coplarla” müdahale etmemeleriydi. Sonunda kurlar klasik davranış tarzını göstermiş, faiz kararının piyasalarda yarattığı histeri etkisi nedeniyle önce yüksek seviyelere fırlamış, daha sonra yavaş yavaş daha düşük seviyelerde dengesini bulmaya çalışmıştır. Ancak piyasadaki oynaklık, kurların seviyelerinden daha önemli bir hâl almış ve dövizle iş yapanlar için fiyat oluşumunu güçleştirmiştir. PARA POLİTİKASI KURULU KARARI Ne güzel olurdu, bize de toplantı tutanaklarının açıklanması. Kamuoyunda güven tesis edebilmek ve olası “dedikoduları” önlemek amacıyla çok yararlı bir uygulama olurdu. Dahası, Kurul üyelerinin tahlillerini ve görüşlerini görebilmek bakımından da faydalı olabileceğini düşünüyorum. Saygıdeğer Kurul üyelerinin para politikası konusundaki tecrübe ve birikimleri konusunda kamuoyunda ciddi bir belirsizlik olduğunu kabul etmekte yarar var. Bu belirsizliği ortadan kaldırmak ve kurul üyelerinin bakış açılarını bilebilmek için böyle bir uygulamanın önemi büyük.
TCMB Para Politikası Kurulunun kararı nasıl gerekçelendirdiği çok daha önemlidir.
Şimdilik bunu kurumsal düzeyde bir eksikliğimiz olarak kayıtlara geçirelim. İnşallah gelecekte giderilir. Faiz kararı sonrasında kamuoyunda yaşananların safahatı başlı başına bir olay elbette. Ama benim gibi profesyonel ve akademik iktisatçılar açısından, TCMB Para Politikası Kurulunun kararı nasıl gerekçelendirdiği çok daha önemlidir.   Bu bakımdan Banka’nın yazılı kararı bizler açısından büyük önem taşımaktadır. Aslında bu yazılı açıklama Banka’nın neden böyle bir karar aldığının bir açıklamasıdır. Banka’nın tercih ettiği parasal duruşun nedenlerini bu yazılı açıklamanın satır aralarında bulabilirsiniz. Bunu küçümsemeyin. Zira başka memleketlerde bu açıklamaların hem yazımı, hem de yorumu ayrı bir mesele. Ayrı bir uzmanlık. İnsanlar kararları satır satır okuyup, önceden yapılanlarla farklarını anlamaya çalışırlar. Bu aynı zamanda modern merkez bankacılığının da bir gereği. Zira günümüz bankacılığında iletişim son derecede önemlidir ve yapılan bu açıklama da piyasayla kurulan iletişimin en önemli kanalıdır.
Bu aynı zamanda modern merkez bankacılığının da bir gereği. Zira günümüz bankacılığında iletişim son derecede önemlidir ve yapılan bu açıklama da piyasayla kurulan iletişimin en önemli kanalıdır.
Eh, sonuçta biz de açıklamayı aldık önümüze; başladık okumaya satır satır. Allah’tan çok da uzun olmadığından, zorlamadı bizi; kısa sürdü okuması. Gördüğümüz ilk husus geçen açıklamadan çok büyük farklılığının olmadığı. Demek ki, Saygıdeğer Kurul üyelerinin Türkiye ve dünya ekonomisindeki gelişmeleri okumalarında herhangi bir değişim olmamış. Daha önce dünyadaki fiyat hareketleri konusunda çok daha iyimser olan Başkanımızın, dünya ekonomisinde görülen fiyat artışlarının sanılanın aksine biraz daha uzun süreceğini bu kararda satır aralarına yedirdiği, elbette dikkatlerden kaçmadı. Banka geçen ay olduğu gibi, yine cari işlemler dengesindeki iyileşmelerin fiyat istikrarına yapacağı olumlu etkiye dikkat çekmekte. Öte yandan bunun nasıl olacağı konusundaki mekanizmanın açıklanmasını “pas” geçmekte. Herhalde Banka, cari işlemler dengesindeki iyileşmenin ülkemizdeki döviz talebini azaltıp, TL’nin değer kazanmasına imkân sağlayacağı düşünmekte. Ama kurlardaki, özellikle kısa dönemli dalgalanmanın nedenlerinin finansal piyasalarda oluştuğu göz ardı edilmektedir. Zaten döviz kurlarında bugünlerde yaşadığımız dalgalanmanın ve belirsizliğin kaynağının finansal piyasalardaki dengesizliklerle finansal getirilerde meydana gelen oynaklıklar olduğu görmezden gelinmektedir.
Buradan yola çıkarak, ekonomideki kurlarda devam eden yükselişin sonraki aylarda da enflasyona yol açacağı bizzat Kurul tarafından kabul edilmiş oluyor.
Bir iktisatçı olarak, kendileri de iktisatçı olan Kurul üyelerine bu konuda söylenecek pek bir şey yok aslında. Zaten akademisyen kökenli olanlar ve kendi kurumlarında vermekte oldukları iktisada giriş derslerinde bunları öğrencilerine anlatan üyelerin kısa dönemde kurların ağırlıklı olarak mali piyasalardaki gelişmelerin etkisi altında olduğunu bilmemesi çok da mümkün görünmüyor. Ama anlatılan bu teorik gerçeklerin uygulanmasında neden sorun çekildiği ise, ülkemiz özelinde ayrı bir muamma. Kararın açıklamalarının bence en çarpıcı kısmı dördüncü paragrafın başında yer alan cümle. Kurul, enflasyonda son dönemde görülen artışı kaydediyor ve bunda gıda, enerji ve ithalat fiyatlarındaki artışın etkili olduğunu kabul ediyor. Herhalde enerji ve ithalat fiyatlarındaki artışın önemli nedeni de TL’deki değer kaybı olsa gerek.  Bu açıkça ifade edilmese de, yazılan ifadenin meali bu. Buradan yola çıkarak, ekonomideki kurlarda devam eden yükselişin sonraki aylarda da enflasyona yol açacağı bizzat Kurul tarafından kabul edilmiş oluyor.
Dahası faizlerin düşürülmesiyle mal talebini daha da arttırması beklenilen ticari kredilerdeki iyileşmenin enflasyonu arttırıcı etkisi göz ardı edilerek, Kurul tarafından olumlu karşılanması son derecede dikkat çekicidir.
Yine aynı paragrafta bahsi geçen malların fiyat artışlarında talep artışlarının oynadığı rolden bahsediliyor. Zaten merkez bankalarının para politikalarının beklentileri yönetmek dışında (o da dolaylı yollardan) arz üzerinde çok fazla bir etkisi yoktur. Merkez bankaları daha çok talep üzerinden fiyatlarda etkili olmayı amaçlarlar. Diğer bir deyişle yüksek talebin fiyatları arttırıcı etkisini ortadan kaldırmak için faizleri artırarak, harcamaların ertelenmesini sağlarlar. Şimdi TCMB Para Politikası Kurulu’nun kararını bu açıdan değerlendirirsek, son zamanlarda enflasyondaki artışın talep kaynaklı olduğu açıkça kabul ediliyor. Dahası faizlerin düşürülmesiyle mal talebini daha da arttırması beklenilen ticari kredilerdeki iyileşmenin enflasyonu arttırıcı etkisi göz ardı edilerek, Kurul tarafından olumlu karşılanması son derecede dikkat çekicidir. Elbette bu ifadeyi okuyunca da benim gibilerinin kafası karışıyor. Son bir nokta da piyasalarda beklentileri yönetmeyi amaçlayan bir iletişim metninde, sonraki aylarda da faiz indirimlerinin devam edeceğinin açıkça belirtilmesinin piyasa aktörlerinin çok önceden pozisyon almalarına imkân sağlamasıdır.  Elbette, eğer piyasa aktörlerinin daha çok döviz talep etmelerini sağlayıp, TL’deki değer kaybını daha da arttırmak amaçlanıyorsa, böyle bir beklenti yaratmayı olumlu karşılamak mümkündür. ŞEFFAFLIK VE TUTARLILIK MI DEDİNİZ? TCMB’nin faiz kararına kamuoyunun tepkisi çok da olumlu olmadı. Hemen hemen her kesimden eleştiriler gelmeye başladı. İtiraf etmeliyim ki, eleştirilerin odağı bu kez değişti; Saraya yöneldi.  Çok geçmeden de siyasilerin eleştirilere cevabı geldi. Alışılmış beka söylemi işleme konuldu. Yürütülen bir savaştan dem vuruldu. Kimisi eski Türk büyüklerinin resimlerinin önünde videolu açıklamalar yapıp, faiz kararını yürütülen bir savaşta alınan mecburi bir karar olarak sundu. Kimisi de alakasını kuramadığımız bir Japon Yeni’nin on yıllardır bozulmayan istikrarını açıklamalarına konu etti. Ama bunlardan en güzeli Hürriyet Gazetesi’nden Hande Fırat’ın yazısı oldu. “Kaş yapayım derken, baş yarmasına” neden olan bu yazı ile Hande Hanım, bilmeden TCMB’nin kredibilitesini hedef aldı.
Hande Hanım, “Kaş yapayım derken, baş yarmasına” neden olan bu yazı ile, bilmeden TCMB’nin kredibilitesini hedef aldı.
Yapılan eleştirilerden yola çıkarak, faiz kararının ardındaki gerçekleri bir “dedektif” merakıyla araştıran Sayın Fırat, faiz kararının gerçek sahibi yerine Saraya başvurmuş. Bunda da bir beis görmemiş. Oysa Sayın Cumhurbaşkanımızın haftalık grup toplantısının ardından söylediği gibi, TCMB “bağımsız” bir kurumdur ve faiz kararını ekonomideki ve dünyadaki gelişmeler ışığında, siyasetin etki alanı dışında alır. Bunu hem Fırat, hem de Saray’dan kendisine açıklama yapan anonim şahıs görememiş. Dahası şeffaflıktan dem vuran Bankanın, gazetenin sabah nüshasında çıkan bu habere karşı hâlâ bir açıklama yapmamış olması da ilginç doğrusu. Üstelik Sayın Fırat’ın merak ettiği sorunun cevabını, en azından teoride bulması gereken yerde, yani TCMB Para Politikası Kurulunun yazılı kararında bulamamasının nedeni de merak konusu olmalıdır. Yazı ile sanki Saray’daki gölge bir kurul kendi gündemiyle, kendi siyasi gerekçelerine uygun para politikası kararı alıyormuş gibi bir izlenim verilmektedir. Sayın Fırat da faiz kararının sahibi olan ve para politikasının yürütülmesinden yasal olarak sorumlu olan TCMB’yi “pas” geçerek, Saray’daki adı sanı bilinmez birilerinin gerekçelerini kamuoyunun dikkatine taşımaktadır. Buna da TCMB sesiz kalmıştır; kalmaktadır.
Sayın Fırat da faiz kararının sahibi olan ve para politikasının yürütülmesinden yasal olarak sorumlu olan TCMB’yi “pas” geçerek, Saray’daki adı sanı bilinmez birilerinin gerekçelerini kamuoyunun dikkatine taşımaktadır.
Kimseler de, “böyle bir şey olur mu yahu?” dememektedir. Kim olduğu sadece Hande Hanımca malum birisi, kendine göre yorumlar yaparak, faiz indiriminin gerekçelerini sıralamaktadır. Bu arada TCMB de “amacım fiyat istikrarıdır” deyip durmaktadır. Bu noktada en azından Banka’nın kendi amacına, kendi güvenilirliğine sahip çıkması beklenirdi. SON SÖZ TCMB, 1931 yılında tüm yabancı uzmanların menfi görüşlerine rağmen, “milli paranın” istikrarını korumak amacıyla kurulmuştur. Bunu tüm kamuoyu gibi, TCMB’nin tüm kurullarında görev yapanların bilmesi gerekir. Banka’nın o günlerde kurulma gerekçesinin yanında, kurulma sürecinin de ne büyük fedakârlıkları gerektirdiği hatırlanmalıdır. Özellikle millilikten ve bekadan dem vuranlar tarafından. Bu Banka, ülke sathındaki tüm mahalli ve mülki makamların ellerindeki değerli süs eşyaları ve aksesuarlarından elde edilen değerli madenlerin hazineye devri ve hazine yükümlülüklerinin sermayesine konulmasıyla, yoklukta kurulan bir bankadır.  Dolayısıyla bugün olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın çok kolay gözden çıkarılması mümkün değildir. Gerçek manada beka meselesi ve millilik arayışında olanlar, tüm dirençlere karşı ve yokluklar içinde kurulan ve gerçekten milli paramızın arkasındaki yegâne gücü temsil eden kurumumuza sahip çıkmak zorundadır. Bu sahip çıkmak ise, Kurumun bilimin öncülüğünde, dar bir siyasi grubun menfaatlerine uygun şekilde değil, aksine tüm ülkenin menfaatlerine olacak bir para politikasını belirleyip uygulamasına olanak sağlanmasıyla mümkündür.
TCMB’ye sahip çıkmak, Kurumun bilimin öncülüğünde, dar bir siyasi grubun menfaatlerine uygun şekilde değil, aksine tüm ülkenin menfaatlerine olacak bir para politikasını belirleyip uygulamasına olanak sağlanmasıyla mümkündür.
Bu basit bir iktisadi gereklilik değildir. Aynı zamanda ülkenin geçmişinden ders alan kesimlerinin, Osmanlı devletinin son zamanlarında olduğu gibi ekonomik darboğazlara düşmemeyi kendisine amaç edinenlerin sorumluluğudur. Kamuoyuna saygıyla sunulur!