Can Kaderoğlu yazdı | Şecaat arzederken...
Tek Kanatla Uçulmaz
Politik sıfatları atfettiğimiz kişiler bir siyasi hareketin temsilcileri ise bu sıfatlar bütün risklerine rağmen anlaşılırdır. İlkesel olarak savundukları siyasetçileri bir politik halka etrafında toplar. Çemberin kıyısı köşesi olmakla beraber aslolan içinde olunmasıdır. Siyasilerin kendilerine verdikleri özel sıfatlar dışında yine rakipleri olarak onları sıfatlandırabiliriz. Bu haliyle örneğin bir siyasetçiye savunduklarından ötürü ‘gerici’ ya da ‘faşist’ denilebilir. Sağcı münevveri çok azaldı kalemşörleri diyelim karşısındakileri uzun zamandır sığ ve manipülatif bir dille isimlendiriyorlar. Burada aydının tutumu sıfat ya da kavram bataklığına düşmeden meselenin özüne odaklanmak olmalıdır. Ve özellikle ilerici hareketin ‘organik aydını’nın vazifesi toplumla bağ kurmaktır. Bunun için de toplumun gündemini yakından takip etmeli ve buradaki suni de olsa herhangi bir konuyu hafife almadan donanımlı şekilde ilerlemelidir. Çünkü cehaletin özgüveni aydının çekingenliğinden beslenmekte, karanlık güneşin önüne karabulutlarını mağrur bir biçimde germektedir.
Ne Söylediğin Değil
İnsan ve toplum psikolojisini yadsıyan ‘doğru’ kadar yanlış bir şey yoktur. Çünkü bir insanı kazanmaktan ziyade onu alt etmeye ve belki de bir ömür boyu ‘karşıya’ mahkum eder. Bu yaklaşım zaman ve mekandan bağımsız şekilde sadece doğruluğuna odaklanır. Oysaki politik mücadelede doğruculuk kadar konjonktür de önemlidir. Siyaseten doğrulanmak dünyada hiçbir devrimin ana gerekçesi olmamıştır. Salt politik olarak haklı çıkıp bir mücadele başlığında kazanım elde edeni de tarih kitapları yazmaz.
Aydın’ın ve politik öznenin üzerine düşen görev toplumsal gündemin ‘dayatamadıkları’ haricindekilere geniş kesimleri olduğu yerde bırakmayacak yani ‘karşı’ cenahta konsolide etmeyecek şekilde yaklaşmaktır. İnsan karşılaştığı sorunları aşabilir. Bu sorunları aşabilmek için de sadece soruna odaklanacağı başkaca dikkat dağıtan her türlü unsuru ortadan kaldıracak bir düşünsel ve iletişimsel ustalık gerekmektedir.
Geçmişte içine düştüğümüz, sorunlara uzaktan, yukardan ya da bilinmeyen bir yerden bakma hastalığından kurtulma zamanıdır. Verilecek gerçek düşünsel ve davranışsal mücadelelerden biri de ‘bizim’ mahallenin yerleşik davranış biçimleriyle olandır.
Vizyonumuzun eksikliği, hevessizliğimiz, inançsızlığımız, tembelliğimiz ya da sayılabilecek çok fazla nedenle dünyamız bugün kapitalizmin tahakkümü ve mezalimi altındadır. Dünyanın kurtuluşu için önce zihnimizin esaretten kurtulması gerekir. Ve yine dünyamız halinden memnun köleliğin esiridir. Şurası muhakkak ki köle olduğunun ayırdında olmayan birine köle olduğunu söylediğinizde onu esir edene değil size düşman olacaktır. Onun için, hem kişisel iletişim de hem de kitlelerle kurulan siyasal iletişim de en doğru dil kullanılmalıdır. Kişiyi yenecek değil kazanacak dil!
Sonuç itibariyle ‘gerici’ bir odakla münasebeti olan ya da mecburen bu ilişkiler içinde var olagelmiş bir insan da bizim insanımız olduğu gibi biz sorumluluklarımızı tam olarak yerine getirmediğimiz için şu an böyle tariflediğimiz yerdedir. Aynanın ‘aydınımıza’ çevrilmesinin tam zamanıdır.